KANALIMIZA ABONE OLUP DAHA FAZLASINI İZLEMEK İÇİN: HTTP://BİT.LY/3R45CUWKARŞILAŞMA FİLMİN KONUSU:SİNAN, ARANAN KİŞİNİN, FOTOĞRAFINI GÖRDÜĞÜ BİR KADIN OLDUĞUN...
LALE MANSUR SEVİŞME MUHABBETİ izle ve daha fazlasını seyredin.
tartışma yaratan sevişme sahnesi, gündeme gelen seks sahnesi, medyanın gündemine gelen erotik film sahneleri
projeleri konu alan seksizm örnekleri. sex scene
Erotik film, sinematografi türlerinden biridir. Pornografik filmlerden farklı olarak, buradaki karakterlerin vücudunun çoğu gösterilmez. Pornografik filmlerde olduğu gibi 18 yaşın üzerindeki kişilerin bu türü izlemesine izin verilir.[1] ABD ve Avrupa ülkelerinin çoğu bu tarzda filmler çekmektedir.
Hardcore pornografi, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan; cinsel içerikli film ve görsellerde şartsız bir sansürsüzlüğü savunan akım. Akım özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de yayılmıştır. Bu akımın etkisinde gelişen bir eğlence sanayisi oluşmuştur.
Gelişimi ve yasal durum
Porno film seti
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren softcore pornografiye karşı geliştirilen tarzdır. Genellikle dergilerde fotoğraf, filmlerde ise video biçiminde yer alır. Hollywood'da bu tür pornografiye özgü stüdyolar vardır. Bu tarz 90'lı yılların başından beri özellikle internet üzerinden dağıtılmıştır. İlk zamanlarda birçok ülkede dağıtımı yasak olsa da, daha sonra birçok liberal demokraside kontrollü dağıtımına izin verilmiştir. Kontrol amaçlı yaş sınırları her ne kadar koyulmuşsa da, internet üzerinde geniş bir ağa hitap eden bu tarz rahatça ulaşılabilen bir pornografi haline gelmiştir. Bu duruma birçok devlet önlem almaya çalışmış, ama başarılı olamamıştır. Çıktığından beri ABD'de serbest olan sertgüdümcü pornografi, 2000'de İngiltere'de de serbest bırakılmıştır. Hardcore pornografi Türkiye gibi bazı demokratik ülkelerde de hala yasaktır. Bu ülkelerde İtalyan tarzı soft porno yapımlara müsaade edilmektedir. Dağıtımına izin veren devletler, dağıtımının belli satış noktalarında izne tabii olarak yapılmasına karar vermiştir. Ülkelerde bu türün kamuya açık yerlerde sunumu ve tanıtımı yasaktır.
Toplumsal etkileri
1970'te Danimarkalı kriminoloji uzmanı Berl Kutchinsky'nin yaptığı ve Amerikan Müstehçenlik ve Pornografi Komisyonu'na sunduğu raporda; pornografinin cinsel suçların artışında önemli bir etki olduğu bulgusuna varıldı.[1] Yeni yapılan birçok araştırma ve son dönemlerde yapılan Martin Hald ile Neil Malamuth'un araştırmaları, sertçil pornonun erkek ve kadınlarda cinsel yaşam alanında faydalı olduğunu ortaya koydu.[kaynak belirtilmeli]
Kaynakça
^ "Berl Kutchinsky: Öğrencilerde Porno ve Cinsellik suçları". 30 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ağustos 2009.
g
t
d
Pornografi
Pornografi
Türleri
Amatör
Çizgi film
Hentai
Tijuana bible
Çocuk
Deepfake
Feminist
Hardcore
İnternet
Mobil
Teleseks
Seksting
Softcore
Alt türleri
Alt
Biseksüel
Esaret
CFNM
CMNF
Ünlü
Seks Kasedi
Clop
Palyaço
Manastır
Doğa içerikli porno
Irklararası
Gang bang
Gey
Gonzo
Ensest
Lezbiyen
MILF
Mormon
Queer
Tecavüz
Reality
Ensest
Dokunaç
Transseksüel
Yiff
İlgili
Erotik tasvirlerin tarihi
Pornografik film oyuncusu
Pornografi Karşıtlığı
Hareketler
Birleşik Krallık Pornografi Karşıtı Hareketi
Amerika Birleşik Devletleri Pornografi Karşıtı Hareketi
Türkiye Pornografi Karşıtı Hareketi
Antipornografi Sivil Haklar Yönetmeliği
Aşırı Kullanım
NoFap
İçerik Kontrol Yazılımı
Ebeveyn Kontrolü
Çalışan İzleme Yazılımı
Görüşler
Feminist
Dini
Cinsellik yanlısı feminist
Medya
Ses
Film
Parodi
Çizgi Film
Magazin
Video Oyunu
Eroge
Olası Yan Etkiler
Bağımlılık
İnternet seks Bağımlılığı
Porno Bağımlılığı
Seks Bağımlılığı
Diğer
Yetişkin Film Sineması
Mavi Film
Altın Çağ
NSFW
Pornografikleştirme
Pornotopya
R18 Derecelendirilmesi
Kural 34
Sex Shop
Cinselleştirme
X derecelendirmesi
Ayrıca
Erotika
Sanat
Karikatür
Film
Edebiyat
Fotoğrafçılık
Cinsel Aktivite
Ribaldry
Cinsellik hakkı
Cinsel Uzaklık
Cinsel Devrim
Softcore pornografi, konusu cinsellik içeren görseller (film ve fotoğraflar) olan bir pornografi türü. Hardcore pornografi'ye göre daha az cinsellik içerdiğinden "hafif" olarak nitelendirilmektedir. Tür, bu özelliğiyle sertçil pornonun erotik biçimi olarak da bilinir. Hafif pornografi: çıplak-yarı çıplak tasvirler ve gösterimler, geçici toplumsal çıplaklık veya çıplaklık olmayan çekici cinsel ilişki formlarını kullanabilir. Bu tür pornografilerde: vajinal, anal ve açık boşalma tipi cinselliğin açık gösterimleri gösterilmez. Tam çıplaklık ise son zamanlarda bazı hafif pornolarda da yer almaktadır.[1] Ancak, genellikle tam çıplak olsa dahi pornocuların genital bölgeleri kamufle edilmektedir. Son dönemlerde pornografinin daha sansürsüz yayınlanabilmesiyle, bazı televizyonlarda günün belli saatlerinde hafif porno yayınına izin verilebilmektedir.[2] Ayrıca bu tür sahneler teması cinsellik olmayan giderek daha fazla filmde yer almaktadır.[3] Cinsellik temalı olmayan filmlerde hafif porno, genellikle saçlarla veya karanlığı kullanarak genital bölgelerin görülmesini engelleme teknikleriyle kullanılır. Bu tip filmler özellikle 1960'lardan sonra gelişen Japon pembe dizi sektöründe oldukça fazla kullanılmaktadır.
Tarihi
MPAA reyting sistemi oluşturulduktan sonra 1980'li yılların öncesinde ABD'de ortaya çıkmıştır. Bu zamandan beri sayısız düşük ve yüksek kalitede hafif yapım filmler piyasaya sürülmüştür. Emmanuelle ve Alice in Wonderland ilk hafif pornografik filmlerdendir. Filmlerin piyasaya çıkmasıyla, televizyonların gece gösterimleri ve sinema localarında büyük bir hafif porno piyasası ortaya çıkmıştır. Örneğin sadece ABD'de bu tür üzerine Playboy, METart, FemJoy, MyHi ve Perfect 10 gibi küresel yayımcı ile yapım şirketleri ortaya çıkmıştır.
Film, hareketli resimlerin seri şekilde gösterilmesi ile ortaya çıkan bir yapıttır. Filmler, gerçek insan ve objelerin kamerayla kayıt edilmesiyle veya animasyon teknikleri, özel efektler gibi teknikler ile her iki unsurun yaratılmasıyla ortaya çıkar. Filmlerde bir seri tekil çerçeveler oluşturulur ancak bu çerçeveler ardışık ve hızlıca gösterildiğinde, optik illüzyon oluşur ve bu optik illüzyon izleyicinin, sırayla hızla izlenen ayrı çerçeveler arasındaki sürekli hareketi algılamasına neden olur (Phi fenomeni nedeni ile).[1] Film yapım süreci hem bir sanat hem de bir endüstridir.[2]
İçindekiler
1 Film tarihi
2 Film kuramı
3 Film eleştirisi
4 Bağımsız film yapımı
5 Ayrıca bakınız
6 Kaynakça
Film tarihi
Georges Méliès'in Aya Seyahat adlı filminden bir görüntü (1902)
İki boyutlu imajların hareketli olarak gösterilmesi mekanizmasının varlığı 1860'lı yıllara kadar geri gider. Bu yıllarda zoetrope ve praxinoscope denilen basit optik aygıtların gelişmişi olan aygıtlar kullanılmaktaydı.
Fotoğrafçılıkta hâlâ kullanılan selüloit filmin geliştirilmesiyle nesnelerin gerçek zamanlı hareketini yakalamak mümkün olmuştur. İlk versiyonlarda izleyicinin akış halindeki resimleri görmesi için özel bir aygıtın içine bakması gerekiyordu. 1880'lere kadar olan gelişmelerle kameraların gerçek zamanlı görüntüleri yakalaması filme kayıt etmesi ve perde üzerine yansıtarak tüm bir izleyici kitlesine izletilmesi mümkün olmuştur. "Hareketli resimler" (motion pictures) denilen bu gösterilerde görüntüler üzerinde herhangi bir sinema tekniği kullanılarak oynanamamaktaydı.
İlk öykülü film 1902 yılında Georges Méliès tarafından Le Voyage dans la Lune (Aya Seyahat) adlı filmle gerçekleştirildi. 19. yüzyıla kadar hareketli resimler tamamen görsel bir sanat olmasına karşın ilk sessiz filmlerin kamu tarafından beğenilmişti. 20. yüzyılın başında filmler öyküsel bir yapı geliştirmeye başladı. Kamera hareketleri filmin hikâyesini daha etkili kılacak şekilde uygulanmaya başladı. Filmler sessiz olduğundan seyirciler salon sahipleri filmdeki hikâyenin geçiş şekline göre müzik üretecek bir piyanist veya orkestra kiralamaya başladılar. 1920'lerin başlarında çoğu film için bu amaçla hazır müzik listeleri oluşturuldu.
Film kuramı
Film kuramı film/sinemaya bir sanat olarak uygulanacak özlü, sistematik kavram arayışıdır. Klasik film kuramı teknik, öyküleme, tür, öznellik, yazarlık gibi klasik konular için uygulanacak yapısal bir çatı sağlamaktadır. Daha yakın dönemde analizler psikoanalitik film kuramı, yapısalcı film kuramı, feminist film kuramı ortaya çıkmıştır.
Film eleştirisi
Film eleştirisi filmlerin analiz ve değerlendirmesidir. Genellikle akademisyenlerce yapılan akademik eleştirmenlik ile gazete ve diğer medyalarda görülen gazeteci film eleştirmenliği şeklinde ikiye ayrılır.
Gazete, dergi ve kablolu yayıncılıkta görülen film eleştirmenliği temelde yeni yapımlara göz atıştır. Bu alanlarda yer alan eleştirmenlerin filmleri seyredip görüşlerini yayına hazırlamaları için önlerinde kısa bir süre vardır. Bundan dolayı bu tarz eleştiriler, derin bir film analizi olmayıp izleyicileri filmin konusu, türü, yönetmeni hakkında kısaca bilgilendiren ve filme karşı eleştirmenin tavrını (beğeni ya da hoşnutsuzluğunu) gösteren tanıtıcı makalelerden ibarettir. Kitlesel tüketime giren aksiyon, korku ve komedi filmleri için yapılan eleştirilerin bu tarz filmlerin hasılatına yapabileceği etki azımsanamayacak boyuttadır. Kitleleri etkileme gücü nedeniyle gazeteci film eleştirileri, sinema sektöründe önemli bir yere sahiptir.
Akademik film eleştirmenleri ise filmlere daha akademik bir bakış açısıyla yaklaşır, filmi gerçek anlamda analiz etmeyi amaçlar. Bu tip çalışmalar film kuram veya film çalışmaları şeklinde bilinir. Bu film eleştirilerinde filmin niçin yapıldığı, nasıl sürdüğü ve insanlar üzerindeki etkileri anlaşılmaya çalışılır. Bu tip eleştiriler bilimsel dergilerde veya kitap olarak yayımlanır.
Bağımsız film yapımı
Bağımsız filmler genellikle Hollywood dışında veya diğer büyük stüdyo sistemleri tarafından yapılır. Bağımsız bir film büyük sinema stüdyoları tarafından finansmanı veya dağıtımı yapılmayan filmdir. Alternatif arayışlar, iş dünyası ve teknolojideki gelişmeler 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başlarında bağımsız film yapımının gelişmesine katkıda bulunan unsurlardır.
Aksiyon filmi
Casus filmi
Dövüş filmi
Felaket filmi
Belgesel film
Doğa filmi
Gezi filmi
Yarı belgesel film
Bilimkurgu filmi
Alternatif tarih filmi
Askerî bilimkurgu filmi
Bilimkurgu-aksiyon filmi
Bilimkurgu-macera filmi
Kıyamet sonrası bilimkurgusu filmi
Steampunk filmi
Uzay operası filmi
Dini film
Dramatik film
Erotik dram filmi
Melodram filmi
Politik dram filmi
Tarihi dram filmi
Trajedi filmi
Eğitim filmi
Erotik film
Fantastik film
Masal filmi
Mitolojik film
Süper kahraman filmi
Tarihsel fantezi filmi
Gerilim filmi
Aksiyon-gerilim filmi
Erotik gerilim filmi
Politik gerilim filmi
Psikolojik gerilim filmi
Komedi filmi
Absürt komedi filmi
Aksiyon komedisi filmi
Askeri komedi filmi
Bilimkurgu-komedi filmi
Dini komedi filmi
Fantastik komedi filmi
Kaba komedi filmi
Kara mizah filmi
Karakter komedisi filmi
Komedi-drama filmi
Korku komedisi film
Müzikal komedi filmi
Parodi filmi
Politik komedi filmi
Romantik komedi filmi
Seks komedisi filmi
Western komedisi filmi
Yanlışlıklar komedisi filmi
Zombi komedisi filmi
Korku filmi
Bilimkurgu-korku filmi
Biyolojik korku filmi
Büyücü filmi
Cadı filmi
Canavar filmi
Cin filmi
Çin korku filmi
Doğal korku filmi
Doğaüstü film
Erotik korku filmi
Frankenstein filmi
Golem filmi
Gotik film
Hayalet filmi
Japon korku filmi
Kore korku filmi
Kurt adam filmi
Lovecraftvari korku filmi
Mumya filmi
Perili ev filmi
Psikolojik korku filmi
Slasher filmi
Şeytan filmi
Vampir filmi
Yamyamlık filmi
Yaratık filmi
Zombi filmi
Macera filmi
Korsan filmi
Müzik filmi
Müzikal film
Politik film
Pornografik film
Hardcore porno
Softcore porno
Propaganda filmi
Romantik film
Romantik dram filmi
Romantik gerilim filmi
Romantik macera filmi
Savaş filmi
Spor filmi
Suç filmi
Gizemli film
Kara film
Mafya filmi
Polisiye film
Tarihi film
Western filmi
Acid Western filmi
Avrupa Western filmi
Bilimkurgu-Western filmi
Çağdaş Western filmi
Epik Western filmi
Kızıl Western filmi
Klasik Western filmi
Köri Western filmi
Kuzey Western filmi
Müzikal Western filmi
Revizyonist Western filmi
Romantik Western filmi
Spagetti Western filmi
Yeşilçam Western filmi
Yaşam öyküsel film
İzleyicilerine göre
Aile filmi
Çocuk filmi
Genç filmi
Kadın filmi
LGBT filmleri
Lezbiyen filmi
Gey filmi
Biseksüel filmi
Trans filmi
Formatlarına ya da üretimlerine göre
Animasyon film
B filmi
Bağımsız film
Dizi film
Düşük bütçeli film
Kısa film
Kült film
Renkli film
Sanat filmi
Sesli film
Sessiz film
Siyah beyaz film
TV filmi
Uzun metraj
Üç boyutlu film
Yeraltı sineması
Yüksek bütçeli film
Askerî bilimkurgu, bilimkurgunun bir alt türüdür. Genellikle uluslararası, gezegenlerarası, veya evrenlerarası silahlı güçlerin çatışması üzerine kurulur. Çatışmalar detaylar üzerine kurulur. Öncelikli var olan karakterler genellikle askerlerdir. Hikâyeler askerî teknoloji ile ilgili detaylar, prosedürler, törenler ve askerî tarih içerir. Çatışma veya savaşlarda uzay gemileri sıklıkla kullanılan temalardır. Askerî öyküler tarihsel çatışmalarla paralellik gösterir.
Kıyamet sonrası bilimkurgusu ya da post apokaliptik bilimkurgu edebiyatının bir alt türüdür ve nükleer ya da biyolojik savaş ile nükleer, biyolojik, ekolojik, jeolojik ya da kozmolojik felaketlere bağlı olarak dünyanın sonunun gelmesini ve böylesi büyük yıkımlar sonucu sağ kalan insanları nasıl bir hayatın bekleyebileceğini konu edinir.[1]
Bu tarzın ilk önemli çalışması, Mary Shelley'nin 1826'da yayımlanmış The Last Man (Son Adam) adlı eseridir ve insanlığı yok olmanın eşiğine getiren bir veba salgınından sağ kalanları anlatır.
1950'lerde, nükleer savaşa bağlı yok olma tehdidinin çok canlı olduğu Soğuk Savaş döneminde bu alt tür çok öne çıkmış ve popülerliğinin zirvesine ulaşmıştır.
Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte o döneme ilişkin tehdit algıları günümüzde değişikliğe uğramıştır ama bugün için de insanlığı beklediği öne sürülen çeşitli tehditler söz konusudur. Buna bağlı olarak da kıyamet sonrası hikâyeleri yine güncel ve popülerdir.[1]
Kıyamet sonrası bilimkurgusunun çekiciliği; macera yaşama, yeni ufuklar keşfetme, bir yıkım sonrasında sağ kalarak yeniden başlama ve bugün bildiklerimizle öylesine yıkılmış bir dünyada kalmanın nasıl olacağına ilişkin merak ve heyecan duygularıyla ilişkilendirilmektedir.[1]
Modern apokaliptik ve post apokaliptik kurgunun kökleri geçmişin apokaliptik edebiyatına kadar uzanır. Dünyadaki çeşitli mitler ve inançlar insanlığın ve dünyanın sonunu öngören veya tasvir eden hikâyeler içerir.
Beyaz perdede ise türün öncü örneklerinden biri olarak kült film serisi Çılgın Max gösterilebilir.
Oyun serisi The Last of Us ve Fallout türün önemli örneklerindendir.
Uzay operası
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Klasik ucuz roman kapağı.
Uzay operası, bilimkurgu'nun çoğunlukla uzayda geçen, heyecan verici maceraların yer aldığı ve romantizmin vurgulandığı bir alt türüdür. Uzay operasının muhtemelen en önemli özelliği karakterlerleri, mücadeleleri, güçleri ve temaları olağanüstü niteliğe taşımasıdır. İlk uzay operaları 1930'lu ve 1940'lı yıllarda ucuz dergilerde yayımlanıyordu. 1970'lerden önce uzay operası, kalitesiz ve ucuz bir bilimkurgu filmini ifade diyordu. Ancak George Lucas'ın çektiği Yıldız Savaşları: Bölüm IV - Yeni Bir Umut 1977 yılında gösterime girdiğinde hem eleştirel hem de finansal açıdan çok başarılı oldu ve türe olan olumsuz bakış açısını değiştirdi.
Etimoloji
Uzay operası kavramındaki "opera" sözcüğünün müzik ile alakası yoktur ve İngilizcede pembe dizi anlamına gelen "soap opera" türüne gönderme yapar.
İlgili kitaplar
Dave Langford: The Silence of the Langford'de "Fun With Senseless Violence," (NESFA baskısı, 1996, ISBN 0-915368-62-5)
Michael Levy: Voice of Youth Advocates'de "Cyberpunk Versus the New Space Opera," Bölüm 31, No. 2 (Haziran 2008), sayfa. 132-3
Dış bağlantılar
David G. Hartwell ve Kathryn Cramer, "How Shit Became Shinola: Definition and Redefinition of Space Opera" 22 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Locus, August 2003 17 Nisan 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.: "The New Space Opera." Özel bölüm Russell Letson & Gary K. Wolfe, Ken MacLeod, Paul J. McAuley, Gwyneth Jones, M. John Harrison, ve Stephen Baxter'ın makaleleri. [1] 11 Mart 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Alastair Reynolds ile görüşme. [2] 12 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Charles Stross ile görüşme.
The entry on Space Opera from the Grollier Multimedia Encyclopedia of Science Fiction John Clute ve Peter Nicholls, 1995.
Gary Westfahl'ın chapter on Space Opera 7 Eylül 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in The Cambridge Companion to Science Fiction, ed. Farah Mendlesohn & Edward James, Cambridge University Baskı, 2003.
M. John Harrison ile görüşme 12 Ağustos 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Locus, Aralık 2003.
Kara mizah veya kara komedi, komedi ve hicvin alt türlerinden biridir. Genellikle ciddiyetle anılan din, cinayet, ölüm, hastalık, savaş, doğal afet, akıl hastalığı gibi konuları mizahi bir anlayışla ele alır. Kara mizah açık seçik olana karşıtlık göstermesine rağmen bu anlayışla ilişkilidir. Dolaysız gülmecede mizahi durumların çoğu şoka ve ani değişimlere dayanırken kara mizah genellikle ironi ve hatta bazen yazgıcılığı kullanır.
Kara mizah; gündemde olmayan kötü bir olayı, mağdurun bile gülebileceği, diğer insanlara ise kahkaha atmaktan çok uzak, düşündürerek buruk bir tebessüm oluşturacak şekilde mizah unsuru olarak sunup gündeme getirmeye çalışmaktır.
Bu özel mizah türüne çarpıcı örnek olarak Beckett'in Godot'yu Beklerken adlı oyunundan bir sahne verilebilir; karakterlerden biri kendini asmak için kemerini çıkarır, ancak pantolonu düşer. Grandma's in the Wedding Cake adlı oyunda ise evin yakın zamanda ölen büyük annesinin külleri oyun boyunca döner dolaşır ve son olarak düğün pastasının içinde yerini alır.
Stanley Kubrick'in yönettiği Dr. Strangelove filmi, sinema alanında bu mizah türünün öncüsü olarak gösterilir.
Kara mizah içinde aynı zamanda parodi, yani biçimle öz arasındaki ayrılıktan gülünç etki yaratma yer alır. Yaygın olarak, ciddi olması gereken ancak açıkça bunu başaramayan bir duruma karşı gösterilen tepki kullanılır.
Komedi-drama, bazen adı dramedi olarak geçen tiyatro, film ya da televizyon programlarında mizah ile ciddi konuları birleştiren bir türdür.
Tarihi
Antik Yunanlar ile başlayan geleneksel doğu tiyatrosu, Sock ve Buskin yani komedi ve trajedi olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bir trajedi, tipik olarak kurgusal ya da tarihsel bir kahramının ölümüyle bitmekteyken komedi ise orta sınıf karakterlerin yaşamına odaklanmakta ile onların başarıları ile sona etmektedir.[1] "Drama" tabiri, oyunun tüm aksiyonunu tanımlamak için kullanılmıştır. 19. yüzyıldan başlayarak, Anton Çehov, George Bernard Shaw ve Henrik Ibsen gibi yazarlar[2][3] komedi ve drama arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdılar.
Radyo tiyatrosu, sinema ve özellikle televizyonun gelişiyle komedi ya da dram gibi bir ürünü açıkça tanımlamak için pazarlamada büyük bir baskı yaratmaya neden oldu. Canlı tiyatrolardaki fark daha az önemli olduysa da kitle iletişim araçlarında, komedi ve dram açıkça ayrıldı.
Korku komedisi, komedi ve korku öğelerini birleştiren bir edebiyat ve film türüdür. Korku komedisi türü neredeyse her zaman kaçınılmaz şekilde kara komedi türüyle kesişir ve hatta bazı açılardan onun bir alt türü kabul edilebilir.
Washington Irving'in kısa öyküsü Uykulu Kuytu Menkıbesi "ilk büyük korku-komedi öyküsü" olarak anılır. Öykü, okurları "bir an güldürür ve bir an sonra korkutur" ve temel dayanağı tipik olarak Cadılar Bayramında karşılaşılan tehlikelerdir.[1]
İçindekiler
1 Korku komedisi filmler
2 Ayrıca bakınız
3 Notlar
4 Kaynakça
5 İlgili eserler
Korku komedisi filmler
Korku komedisi filmlerde korkunç olanı alaya alma ortak bir unsurdur. Bu filmler seyircileri korkuturken, aynı zamanda dramatik korku filmlerinin sağlamadığı bir şeyi sağlar: "korkularınıza gülmenize, sinematik mezarlıktan ıslık çalarak geçmenize ve canavarların size ulaşamayacağı bilgisiyle kendinizi güvende hissetmenize izin verir"[1]
Sessiz film çağında, ilk korku komedisi filmlerinin kaynak malzemesi, edebiyat yerine, sahne performanslarından gelmekteydi. Örneğin The Ghost Breaker (1914), 1909 tarihli bir oyuna dayanmaktaydı. Öte yandan, seyirciye göre filmin korku unsurları, komedi unsurlarından daha ilginçti. I. Dünya Savaşı travmasının ardından ABD'de sinema seyircisi perdede korku görme arayışındaydı, ancak korkunun komediyle dengelenmiş olmasını istiyordu. Öncü korku komedisi film, bu türün sahne başarısını fark eden ve sinemaya tercümesini öngören D. W. Griffith'in yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği, 1922 yapımı One Exciting Night idi. Film siyah maskeli performansları barındırmakla birlikte, Griffith ayrıca filmin kritik bir yerinde bir kasırgaya ait görüntüleri kullanmıştı. İlk dönemlere ait bir deneme olarak, çeşitli türler korku ve komediyle iyi dengelenememişti. Sonraları filmler denge konusunda ilerledi ve konuyu daha sofistike yaklaşımlarla ele aldı.[2]
Cadı, birçok din ve mitolojide kötü amaçlara hizmet eden ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kişidir. Popüler kültürde siyah pelerinli, sivri başlıklı, süpürgesiyle uçan bir kadın olarak resmedilir.[1]
Cadılık, büyücülük ile yakından ilişkilidir. Her büyücü bir cadı değildir ancak her cadının iyi bir büyücü olduğu bilinir. Mistisizmle ilgilenen kişiler cadılığı şöyle tanımlar: "Cadılar; kötü, olumsuz ve yıkıcıdır. Mistik bilimlere dair uzmanlıkları onları inanılmaz güçlerle donatır. Olayların akışını ve insanların hayatını zarar vererek değiştirebilirler. Amaçları cadıdan cadıya göre değişir her cadı kötülük istemez.
Türkçeye aynı anlamdaki Farsça cadıdan geçen sözcüğün kökeni Sanskritçe (büyücü, kötü ruh) sözcüğüne dayanır.[2] Batılı dillerdeki karşılıkları ise Cermen Waarzegster dilindeki (falcı) sözcüğüne dayanır.[3]
İçindekiler
1 Cadıların kökeni
2 Cadılıkta Yararlanılan Bazı Uygulamalar
3 Dünyada Cadılık
4 Asya'da cadılık
4.1 Mayısa ve Cazı
4.2 Kaftar
5 Dinlerde
5.1 İslam
6 Popüler Kültürde Cadılar
6.1 Sinema
6.2 Kitaplar
7 Ayrıca bakınız
8 Kaynakça
Cadıların kökeni
Cadıların tam olarak ne zaman ortaya çıktığı veya kendilerini belli etkileri zaman dilimi belirsizdir ancak bir cadının en eski kayıtlarından biri MÖ 931-721 arasında indiği düşünülen 1. Samuel kitabındaki İncil'de görülmüştür. 1500 ve 1660 yılları arasında Avrupa'da cadı olduğu hakkında şüphelenen bir sürü kadın ya başı kesilerek ya da yakılarak öldürüldü. Osmanlı da cadılar ile alakadar oldu. Evliya Çelebi tavuğa dönüşen cadıyla karşılaştığını iddia etmiştir.
Cadılıkta Yararlanılan Bazı Uygulamalar
Meditasyon
Enerji işlemek
Auraları görmek
Ouijaları kullanmak
Chanting mantras
İyileşme
Kehanet - tarot vs.
Astroloji
Kukla kullanımı
Ruhlardan yardım almak
Scrying
Dünyada Cadılık
Afrika'dan, Avrupa'ya; Hindistan'dan, Orta Doğu'ya; Dünyanın dört bir yanında büyücülerin ve cadıların kültürlerde mevcut olduğunu gözlemlenebilir.
Asya'da cadılık
Ana madde: Asya'da cadılık
Cadılık dünyanın pek çok ülkesinde farklı adlar ve şekillerde uygulanabilmektedir. Macumba Afrika büyüsüdür, buna karşılık Haiti adalarında bu büyücülük sanatına verilen ismi Voodoo'dur. Cadılar dünyadaki bütün din ve inanışların hepsine önem verir onların büyüsel uygulamalarını kullanabilirler.
Eğer ki; cadı kelimesini, süpürge ile gezinen, kafasında siyah bir Sombrero'yu andıran şapka ile dolaşan, büyüler yapan insanlar olarak incelemek istersek; bu inanış 15. ile 17. yüzyıl arasında Avrupa'da yaşayan kendilerini cadı olarak ilan eden, dul kadınları temsil eder ki; bu sadece kurgusal bir semboldür.
Bazılarına göre cadılık denen şey; dul kadınların 15. ile 17. yüzyıl arasındaki zor yaşam koşulları altında yaşayabilmesi için yaptıkları zoraki bir meslektir. Var olmasının ana sebebi de ekonomiktir.
Cadılar konu olarak 19. yüzyılın ortalarında sinema ve edebiyatın başlıca karakterleri arasına girmiştir.
Halkı sindirmeye çalışan bağnaz krallıklar kelimeyi anlamının aksi yönünde kullanarak, bilimi ve adaleti savunan insanları suçlayıp sindirmek için kullanmış ve sembolleştirmiştir. Bu sembolün halk üzerinde oluşturduğu dini etkiden yararlanılmış ve aykırıların toplumdan ayıklanması için kullanılmıştır. Avrupa'da ve Amerika'da binlerce insan cadılık ve benzeri suçlardan diri diri yakılmıştır fakat bu tür olaylar gerçekte cadıların olmadığı anlamına gelmemektedir.
Mayısa ve Cazı
Doğu Karadeniz'de Anadolu ve Orta Doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır[4]. Trabzon'da cazı, Pontus Rumcası konuşulan bölgelerde Mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, Mısır ve Kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır[4].
Kaftar
Türk ve Fars kültüründe yer alan bir cadı figürüdür. İnanışa göre Kaftar, boynuzlu bir kadın görünümündedir.[5] Büyücülük yapar, ölüleri mezardan çıkarıp götürür. Çirkin bir görüntüsü vardır. Kuş olup uçar. Keskin dişlidir. Farsça, kaftar (güvercin) sözcüğünden türediği söylenir. Batı dillerinde ise Kaftarkis olarak da bilinir. Erkeksi, boynuzlu bir varlıktır. Mezarlıklara gidip, yeni gömülmüş ölüyü mezardan çıkarır, bir taşa yaslayıp boynuzuyla ona vurur. Sonra cesedi sırtına alarak götürür. Dağıstan halklarının inançlarında da bu karaktere "Kuşkâftar" denir. Uzun karışık saçları olan bu keskin dişli varlık kızlarıyla birlikte ormanda yaşar. Onlar geceleri çocukları kaçırırlar. İbn-i Batuta'nın yazdığına göre, Kaftar sihirbaz cadılara verilen bir isimdir.[6]
Dinlerde
İslam
İslam dininde belirtilmiş dört tür sihir çeşidi vardır. Büyücülük sadece c şıkkını kullanırken, Cadılık ise bunlardan b ve c şıkkından (özellikle b şıkkından) insanlara kötülük etmek amacıyla yararlanır.
a) Keldanilerin Sihri: Bunlar yıldızlara taparlar, kainatı idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şerrin onlardan geldiğini. Semavi güçlerin yerdeki güçlerle birleşmesi sonucu mucizeler meydana geldiğini söylerler. Bunları irşat için Allah İbrahim’i gönderdi. Bunlar da kendi aralarında üç sınıf idiler:
Eflak ve yıldızların ebedi olduğunu söyleyenler ki; onlara ''Sabie'' denilir.
Eflak’ın uluhiyete inanırlar. Bunlar her felek için yerde bir put yapmış ve ona hizmet etmiş putperestlerdir.
Eflak’ı ve yıldızları yaratan birisi olduğunu ve bunun onlara yeryüzünü idare etme hakkını verdiğini söyleyenler. Bunlar yıldızları aracı kabul ederlerdi.
b) Ruh Gücüne Dayanılarak Ortaya Konan Sihir: Buna göre insan ruhu tasfiye ile icat etme, öldürme, bünye ve şekilde değişiklik yapma gücüne ulaşır.
c) Ruhani Varlıklardan Faydalanılarak Yapılan Sihir: Bu da muska yapmak ve cinleri kullanmak gibi şekillerde uygulanır.
d) Göz boyamak şeklinde yapılan sihirdir. Bu da hokkabazlık, el çabukluğu ve benzeri davranışlardır.
İslam alimleri, yukarıda açıklanan a maddesinde yer alan kişilerin inançları açısından kafir olduklarını belirtmişlerdir. Fakat İslam alimlerince, Cadılık gibi bir konu üstünde durulduğunda, eğer konu kendini kötülüğe adamaksa; inanç olarak zaten bir kişi herhangi bir madde ya da koşula bağlı olmadan kafirdir.
Popüler Kültürde Cadılar
Sinema
Practical Magic, The Craft, Hocus Pocus,The Blair Witch Project , Harry Potter gibi pek çok filmde cadılar konu edilmiştir. Bu filmlerde cadılar süpürge, asa ve kazanlarla ilişkilendirilmişlerdir.
Kitaplar
Günümüzde en ünlü serilerden biri olan Harry Potter kitapları, Cadılık ve Büyücülük dünyasını konu almıştır.
Cadılık dünyasını konu alan bir başka kitap serisi de Kate Tiernan tarafından yazılan "Sweep Series"dir. Seri, on dört kitap ve Morgan Rowlands'ın, etrafının tamamen cadılarla çevrili olduğunu fark eden bir kızın hikayesini anlatan bir romandan oluşur.
Ayrıca bakınız
Cadı avı
Cadılar Bayramı
Salem Cadı Olayları - 1692 - 1693 yıllarında yaşanmış cadı yargılama.
Cadı pastası - Orta Çağ Avrupa'sında kimlerin Cadı olduğunu anlamak için kullanılan bir ekmek.
Canavar; mitolojilerde, masallarda ve efsanelerde bahsedilen vahşi hayvan, olağanüstü, yırtıcı canlı. Türk kültüründe Guyuk (Güyük) veya Azman olarak da bahsedilir. Değişik biçimlerde tasvir edilir. Çoğu zaman her tür sıra dışı ve yırtıcı varlığı ifade etmekte kullanılır. Azeri dilinde canavar sözcüğünün yırtıcı hayvan manası daralarak, doğrudan "kurt" anlamını taşır hale gelmiştir.
İçindekiler
1 Etimoloji
2 Benzer ve eşdeğer varlıklar
2.1 Guyuk
2.2 Azman
2.3 Kıyand
3 Kaynakça
Etimoloji
Farsça "cān" (dirim, hayat) sözcüğüne yine Farsça "-var/-bar" (sahip olan, mevcut olan) ekinin getirmesiyle oluşmuş "canvar" sözcüğünden ses türemesiyle -belki yakın anlamlı "cānāver" sözcüğünün de etkisiyle- türemiştir. İlk anlamı "canlı, mahlûk"tur. Bu kelime çoğu zaman masallarda geçmektedir.
Benzer ve eşdeğer varlıklar
Guyuk
Guyuk, vahşi yaratık demektir. En yaygın betimlemeye göre karanlıkta çöllerde ve mezarlıklarda ortaya çıkar. Vücudu sarı kırmızı tüyle kaplı, pis kokuludur. Çok iridir. Gündüzleri yeraltına veya mezara girebilir. Güreşte yenilirse çekip gider. Fakat bunların dışında her tür sıra dışı somut varlığı içeren bir anlamı vardır. Yöresel ve yerel canavar motiflerine rastlanır. Örneğin Türkiye'de Van Gölü Canavarı ve Moğolların Gobi Çölü Canavarı gibi. Guyuk sözcüğü "Kıymak" anlamını taşır. Moğolca Güy, koşmak ve kaçmak anlamını içerir.
Azman
Azman, sıra dışı güçleri ve büyüklüğü olan yaratıktır. Büyük ve keskin dişleri olan, büyük gövdeli, iri, büyük ayaklı, keskin ve iri pençeli, derisi sert canlılar bu sınıflama içerisine daha çok girerler. Oğuz Kağan destanındaki Kıyant adlı tek boynuzlu yaratık, Gılgamış destanındaki Humbaba adlı dev öküz, Korkut Ata öykülerindeki, dövüş için yetiştirilmiş Beserekler (Erkek Develer) bu konudaki bazı örneklerdir. Sözcük, azmak fiilinden gelir. Azgınlık anlamı vardır. Ayrıca az kökünde cinsellik çağrışımı da bulunur. Azgınlık dönemi hayvanların çiftleşme mevsimini ifade eder. Azmak sözcüğü aşmak fiili ile de bağlantılıdır ve sınırları geçmek, yapılmaması gerekeni yapmak ve cinsel birleşme anlamları taşır. Eski Moğolca Ad/Ada, Eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifade eder.
Kıyand
Kıyand (Kıyant), Oğuz Kağan destanında adı geçen tekboynuzlu canavardır. Gergedan olup olmadığı tartışılan bir varlık olsa da, aslında mitolojik bir hayvandan bahsedilmektedir. Kıyankandan sözcüğü Eski Türkçede gergeden anlamına gelir. Ganda ise Sanskirtçede (Eski Hintçe) yine gergedan manasına gelen bir sözcüktür. Kıyat boyu ile etimolojik bağlantısı vardır.
Cin (Arapça: جن), İbrahimi dinler de dahil olmak üzere modern veya antik birçok din ve inanışta bulunan bir tür ruhani mitolojik yaratıktır. Farklı inanışlarda farklı karakteristiklere ve özelliklere sahiptir.
Cin; İslam mitolojisinde gözle görülmeyen, çeşitli şekillere girebilen manalarından ötürü, zaman zaman farklı yorumlanmıştır. Kimi yorumlara göre insanlarla cinsel ilişki kurabilen, onları yönetimi ve etkisi altına aldığı gibi birçok korku unsuru fiilin kendilerine yüklendiği ruhanî varlıkları ifade eder.
Modernist yorumculardan bazıları ise onları kelime anlamlarına dayanarak bazıları mikroorganizma, tespit edilemeyen şahıs, radyasyon gibi gözle tespit edilemeyen varlıklar olarak ifade etmişlerdir.[1][2][3]
Kur'an'da Cinlerin "dumansız ateşten" yaratıldığı yazar.[4]
İçindekiler
1 Antik Roma ve Yunanca
2 Mezopotamya
3 İbrahimi dinler
3.1 Yahudilik
3.2 Hristiyanlık inancında cinler
3.3 İslam inancında cinler
3.3.1 Cinler
3.3.2 Cin-Şeytan Farkı
4 Diğer geleneklerde
5 Cinlerle ilişkilendirilen varlıklar
6 Galeri
7 Ayrıca bakınız
8 Kaynakça
9 Dış okumalar
Antik Roma ve Yunanca
Ayrıca bakınız: Daimon
Antik Roma ve Yunanca olan cinleri, daha yarı tanrı ya da başka bir şekilde ruhlar olarak düşünülmüş, insanlardan üstündür. Cinler, Altın Çağ döneminde ölen ve yaşayan insanların koruyucu olanların ruhlarıydı. Ama şimdiki çağda kahramanca bir kişi de ölümünden sonra bir cin olabilir.[5] Platon'a göre cin, Tanrı'dan gelen birer ışıma (emanation) olarak kabul edilir.[6] Bazı yazarlar cin ve tanrıları eşit kılıyorlardı ve onları sadece insanlarla olan ilişkilerinden ayırdılar. Bazı yazarlar bile eşit tanrı ve tanrılara sahipler ve onları yalnızca insanlara olan bakışlarıyla ayırt ettiler. Romalılar cinlere kurbanlar teklif etti.[7] Cinler ayrıca, kahinlerın da yardımcılarıydı.[8] Yunan filozofu Sokrates için, cin bir “iç ses” idi ve onu uyardı.
Mezopotamya
Antik Asur taş kabartmasında bir cin
Eski Mezopotamyalılar, yeraltı dünyasının bazen "arali'nin yavruları" olarak adlandırılan birçok cinin yuvası olduğuna inanıyorlardı. Bu cinler bazen yeraltı dünyasını terk edebilir ve yeryüzündeki ölümlüleri terörize edebilirler. Yeraltı dünyasında yaşadığına inanılan bir tür cin galla olarak biliniyordu; onların birincil amaçları talihsiz ölümlüleri Kur'a geri sürüklemek gibi görünüyor. Büyülü metinlerde sık sık atıfta bulunulur ve bazı metinler onları yedi numara olarak tanımlar. Günümüze ulaşan birkaç şiir, tanrı Dumuzid'i yeraltı dünyasına sürükleyen gallanı anlatır. Bununla birlikte, diğer cinler gibi galla da yardımsever olabilir ve Lagaş Kralı Gudea'dan bir ilahide, Ig-alima adlı küçük bir tanrı "Girsu'nun büyük gallası" olarak tanımlanır.[9]
Lamassu, "aslan başı, eşeğin dişleri, çıplak göğüsleri, kıllı vücudu, elleri (kanlı?), Uzun parmakları ve tırnakları ve Anzû'nun ayakları" olan cini bir tanrıçaydı. İnsan bebeklerinin kanıyla beslendiğine inanılıyordu ve düşüklerin ve bebek ölümlerinin nedeni olarak geniş çapta suçlanıyordu. Lamashtu geleneksel olarak bir cin olarak tanımlansa da, diğer tanrıların izni olmadan kendi başına kötülüğe neden olabileceği gerçeği, onun kendi başına bir tanrıça olarak görüldüğünü güçlü bir şekilde gösterir. Yeraltı nehri üzerinde teknesine bindiğine inanılıyordu ve eşeklerle ilişkilendirildi. An'ın kızı olduğuna inanılıyordu.[9]
İbrahimi dinler
Yahudilik
Ayrıca bakınız: Şedim
Tevrat'ta, cinler, putperestlerin insanları kurban ettikleri yabancı tanrılar olarak görünür. Daha sonra Yahudi Midraş işleri cinlerin daha ayrıntılı bir görüntüsünü hazırladı. Ya iyi ya da kötü olabilirler, ye ve iç, doğurmak ve ölmek.[10] Cinlere olan inanç, asla Yahudiliğin ayrılmaz bir parçası değildi. Musa bin Meymun açıkça cinlerin varlığını reddetti.
Hristiyanlık inancında cinler
Ayrıca bakınız: demon
Düşmüş melekler Hieronymus Bosch tarafından Genesis 6:1–4 ile ilgili
Hristiyanlık, genellikle cin ve şeytanları aynı varlık olarak görür. Onlar kötülüğün güçleridir, ilahîlere karşı isyan ederler. Fakat Enoch'un kitaplarına göre, cinler düşmüş meleklerin soyundan gelenler ve insanlardır, Nefilim denir.[11] Tufan esnasında bedenleri olan Nefilimler öldüler, cinler ise boğulmadılar, maddeleşmiş bedenlerini ruha çevirerek göğe döndüler ve Tanrı onları kabul etmeyerek alçaltılmış bir durumda (zihinsel karanlık durumu olan Tartaros) bırakıp yeryüzüne attı. Cinler inancında cinler kudretli varlıklardır, insanları aldatırlar ve bazı insanları aracı -medyum- olarak kullanırlar. Buna göre bu medyumun söyledikleri eğer bu cinler medyuma doğruyu söylüyorlarsa doğru olabilir. Zira Kitabı Mukaddes cinlerin İblis gibi yalan söylediklerini belirtir. Ayrıca insanlara zarar verebilirler, bu nedenle Kutsal Metin onlarla ilgili şeylerden, ruhçuluğun her türünden uzak durulması gerektiğini söyler. İblis şeytan ile aynı kişiliktir. Augustinus Enoch Kitabı'nı reddetti. Buna göre, cinler sadece düşmüş melekleri ve İblisın hizmetkarlarıdır.Yaratıldıklarında, Tanrı onlara katılmak ya da reddetmek için onlara bir seçenek verdi.
Hristiyanlıkta bir cin, hatta birçok cin bir kişinin içine girebilir. Bu cinler içine girdikleri kişinin içinden çıkarılabilirler; Hristiyanlık'ta cin çıkarma olgusu mevcuttur. Cinlerin faaliyetleri üç ana grupta özetlenebilir; insanlara cinsel yaklaşımları (seks), sahte tapınmayı desteklemeleri (dinsel) ve insanlara eziyet etmeleri (sadizm-şiddet). Kutsal Metin insanları falcılık, büyücülük, ruh çağırma, sihirbazlık, ölülerden medet umarak onlara yaklaşmak gibi cinlerle ilgili faaliyetlere karışmak konusunda uyarır. Cinlerin üstün yetenekleriyle insanların beyinlerini etkileme güçleri olduğuna inanılır. Cinlerin rüyaları kendi mesajlarını vermek amacıyla kullanabileceğine inanılır.
Yehova'nın Şahitleri cinlerin, bize fiziksel olarak da zarar verebileceklerini fakat Yehova'ya inanıyorsak ve cinlerden korunmak için dua edersek korunabileceğimizi anlatır. Ayrıca cinler tarafından saldırıya uğrayan insanların geçmişte veya hâlen Ruhçuluk ile uğraşmış olabilecekleri anlatılır. Önceleri Ruhçuluk ile uğraşmış bazı insanlar, cinler tarafından rahatsız edildikten sonra; Yehova'nın Şahidi olup ve ruhçulukla uğraşmayıp, onunla bağlantılı her şeyden (ruhçuluğu teşvik eden müzik kayıtları, kitaplar, dergiler, posterler ve videolar, tılsımlar, muskalar, nazarlıklar) kurtulduktan sonra bir daha hiç rahatsız edilmediklerinden bahsederler.
İslam inancında cinler
Ana madde: Cin (İslam)
Cinler
Ummanda cinlerin toplantı yeri, mağara.
Kur'an'a göre, Muhammed peygamber olarak hem insanlara hem de cinlere gönderilmiştir. Kur'an'ın 72. suresinin adı cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan Cin Suresi bulunmaktadır ve cinleri anlatır. Ayrıca Kur'an'da insanüstü yetenek ve icraatlarıyla anlatılan Süleymanla ilişkileri söz konusu edilen Saba melikesi Belkıs hakkında bazı rivayetler onun annesinin bir cin olduğunu söyler. Bu rivayetlere dayanarak cinlerle evliliğin mümkün ve caiz olup olmadığı konuları İslam'da uzun uzadıya tartışılmıştır.[12]
Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateş ve hava karışımı yaratılmıştır. "Cinleri de ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı" (er-Rahmân 55/15), "And olsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık". (el-Hicr 15/26-27)
İslam mitolojisinde cinlerin ateş ve hava karışımı[13] ve insanlardan önce yaratıldığına inanılır. Bazı açılardan insanlara benzerler; iradeleri mevcuttur, iyi veya kötü eylemlerde bulunabilirler, insanlar gibi yiyip içer, evlenip, çoğalabilirler. Erkeklik ve dişiliklerinin olduğuna inanılır, yani doğar, büyür ve ölürler. Fakat ömürlerinin insanlarınkine oranla daha uzun olduğuna inanılır. İslam dininde cinler de insanlar gibi inanan ve inanmayan şeklinde ayrılır. İnanmayan cinlerin sayısının daha fazla olduğu düşünülür. İnsanlar gibi ibadet ile yükümlüdürler. İnanan cinlerin inanan insanlarla beraber cennete gideceğine, inanmayan cinlerin ise inanmayan insanlarla birlikte cehenneme gideceğine inanılır.
Bunların dışında cinlerin insanlardan farklı çeşitli özellikleri olduğu düşüncesi çerçevesinde birçok varsayım mevcuttur. Bunlardan bazıları; çeşitli şekillere girebildikleri, çok kuvvetli olup bazı ağır işleri gerçekleştirebilecekleri, istedikleri takdirde gözle görülebilir olabildikleri, çok hızlı hareket edebildikleri şeklinde sıralanabilir.
Genel kanının tersine İslam inancına göre cinler geleceği ve gaybı bilemezler. Her ne kadar ruhani bir varlık türü olduklarından insanların bilmediği bazı gizemleri bildiklerine inanılsa da, geleceği ve gaybı bilmezler.
Cinler insandan evvel yeryüzünün idare ve tedbirini görmekle vazifelendirilmişlerdir; ancak yeryüzünde çok kötülük yaptıkları, fesat çıkardıkları için, sonunda bu görevden azledilmişlerdir. Yerlerine, insanoğlu tayin edilmiş, yeryüzünün sahipliği makamına getirilmiştir.
Kur'an'a göre İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah, insanlara olduğu gibi cinlere de elçi olarak gönderilmiş, tebliğ vazifesini cinler arasında da yerine getirmiştir. Kur'an'da Cin Suresi'nde bu husus, açık bir şekilde beyan edilmiştir.
Cinlerin siyah kralı Malik, Kitab'el Bulhan, 14. yüzyıl. Malik Kur'an'da cehennem bekçisidir.
Cin-Şeytan Farkı
Cin ve şeytanlar; saf ateşten, yani, dumansız ateş alevinden ve havadan yaratılmış ruhani varlıklardır. Ama cinde hava, şeytanda ateş fazladır. Cinler de şeytanlar gibi görünmeyen gizli varlıklar olup çeşitli suret ve şekle girmeye ve zor işler başarmaya muktedir, fakat cin ve mahiyet bakımından şeytanlardan ayrı yaratıklardır. Cinlerin babası Ebu Cân'dır, şeytanların babası ise İblis'tir.[14]
Cinler arasında da insanlar gibi evlenme vardır. Onlar da Allah'a iman ve ibadetle mükelleftirler. Bazıları isyankar olup kafir, bazıları da itaatli mümindirler. Ancak şeytanların hepsi isyankar ve kâfirdirler. Sırf şer işleyen, insanları yoldan çıkarmakla meşgul olan varlıklardır.
Şeytanların mü'mini ve itaatlisi yoktur. Cinler, Allah'ın izni ve hükmü olmadan hiç kimseye ne iyilik ne de kötülük yapabilirler. Cinler gaybı bilmez, Allah'ın peygamberlerine bildirdiği İlahi vahye muttali olamazlar.
Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi)
Şeytanlar ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsat etmeye çalışır.
Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalbli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.
Farsça kaynaklarda, onlar şeytanlar devlerle karşılaştırılmıştır.[15]
Diğer geleneklerde
Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı anlamında Çorlu[16] tabiri kullanılır. İyicil veya kötücül olanları mevcuttur. Her yerde bulunabilirler fakat göze görünmezler. Koruyucu ruh değildirler. Başıboşturlar fakat bir yere bağlı olabilirler. Ağaç altı, karanlık kuytular, örenler, yıkık evler, su kıyıları, köprü altları gibi doğanın sınırı olan yerlerde yaşamaları onların tılsımlı ve karanlık güçlerle olan ilgisini daha ilk başta ortaya koyar. Demirden korkarlar. Besmele çekmek onları uzaklaştırır. (Besmele’den çekinmeleri İslam’ın etkisiyle gelmiş bir unsurdur.) Cinlerin başlarındaki kalpak veya papak ele geçirildiğinde o cin ölür.[17] Ölmeden önce de görünmezliğini yitirir. Çünkü görünmezliği sağlayan başındaki kalpaktır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, masal ve destanlarda sihirli börkünü giyerek görünmez olan kahramanlar vardır. Bu başlıkların cinlerden ele geçirilmiş olması olasılığı yüksektir. Yılan ve kuş görünümünde olanları vardır. Kılıktan kılığa girebilirler. Çor vurması, çor çarpması, çor değmesi[18] gibi deyimler cinlere bağlı hastalıkları ifade eder.
Diğer kültürlerde de dahiler inanıyordu.[19] Tenerife antik Guançe mitolojisinde (Kanarya Adaları) olarak adlandırılan Maxios yerli dahiler ve doğa bir dizi Ceia olduğunu. Evil dahilerin de Tibicenas çağırdı. Onlar denilen şeytan kendisi Guayota da İslam'da İblis gibi, bir deha gibi görünüyordu.[20] Guançeler Kuzey Afrika'daki Berberi kökenliydi. Eski Mezopotamyalılar dünyanın birçok cinlere ev sahipliği yaptığına inanıyorlardı. Keldani mitolojisinde yedi cin, "shedu" olarak biliniyordu. Kraliyet saraylarının koruyucu cinleri olduğuna inanılıyordu.[21]
Cinlerle ilişkilendirilen varlıklar
İmam Ali-Div savaşı, bilinmeyen sanatçı, İhsan'ül-Kibar (1568), Gülistan Sarayı
Cinni: Cine cinni de denir.
Peri: Cinlerin dişi olanlarına peri denir.
İfrit: Cinlerin Müslüman olmayan erkeklerine ifrit denir. Güçlü kuvvetli her işi yapabilen kafir cindir.
Dev: Görünmez güçlü, kuvvetli, iri ve insan suretinde olan cinlerdir.
Hortlak: Mezarlıkta dolaşan kafir cinlerdir.
Kaf Dağı: Cin devlerinin yaşadığı sanılan yer. (İsmi olup, kendisi olmayan bir dağ)
Zümrüd-ü Anka: Cinlerin kuş şeklinde olanları.
Cadı: Cinlerin kafir olan yaşlı dişileri.
Ammar: İnsanlarla birlikte yaşayan, onlarla oturan cinniye ammar ya da ummar denir.
Ervah: Çocukların karşısına çıkan cinniye ervah denir.
Marid: Cinni, şeytandan daha aşırıysa Marid denir. (Maridden aşırı ve daha güçlüsüne ifrit denir.)
Şeytan: Cin kötü ve kötülüğe niyetliyse o şeytandır, daha çok çirkinleşip şirret haline gelen cinlere cin şeytanı denir. Bu şeytanlar İblis'in soyundan gelen şeytanlardan farklıdır. (Bundan kastedilen şeytanlardan soy edinen İblisin cin soyundan gelmesidir.)
Düşmüş melek: Bir cin iyiydi, ama kötülük oldu. Cin olduysa şeytanlara dönüşürler. Bazıları düşmüş melekler insanlara dönüşür ve görünür hale gelir.
Frankenstein ya da Modern Prometheus, İngiliz yazar Mary Shelley (1797–1851) tarafından yazılan ve genç bir bilim insanı olan Victor Frankenstein'ın yarattığı alışılmışın dışında bir bilimsel deneyde garip şekilli ama akıllı bir yaratığın hikâyesini ele alan romandır. Shelley, hikâyeyi 18 yaşındayken yazmaya başladı ve romanın ilk baskısı, 1 Ocak 1818'de yazar 20 yaşındayken Londra'da isimsiz olarak yayımlandı.[1] Yazarın adı ilk kez 1823'te Fransa'da yayımlanan romanın ikinci baskısında yer aldı.
Shelley, 1814'te Avrupa boyunca seyahat ederek Gernsheim'de verdiği bir molada iki yüzyıl önce bir simyagerin deney yaptığı Frankenstein Kalesi'nden 17 km uzakta olan Almanya'nın Ren Nehri boyunca yolculuk etti.[2][3][4] Daha sonra hikâyenin geçtiği yer olan Cenevre (İsviçre) bölgesine gitti ve burada arkadaşları arasında -özellikle de sevgilisi ve gelecekteki kocası Percy Shelley- yaptığı sohbetlerin konusu arasında galvanizm ve benzeri esrarengiz fikirler yer aldı. Mary, Percy, Lord Byron ve John Polidori, en iyi korku hikâyesini kimin yazabileceğini görmek için bir yarışma düzenlemeye karar verdiler. Günlerce düşündükten sonra Shelley, canlı birini yaratan ve yaptığı şey yüzünden dehşete düşmüş bir bilim insanını tasavvur etti ve hayal ettiği şey, daha sonra romanının olay örgüsüne dönüştü.
Frankenstein, Gotik roman ve romantizm hareketleri unsurlarından etkilenmiştir. Yazdığı eser aynı zamanda, bilimkurgunun ilk örneklerinden biridir. Brian Aldiss, romanın daha sonraki bilimkurgu romanlarına benzeyen fantastik ögelerle önceki öykülerden farklı olarak merkezi karakterin "kasıtlı bir karar vermesi" ve fantastik sonuçlar elde etmek için "laboratuvarda modern deneyler yapması"ndan ötürü ilk gerçek bilimkurgu öyküsü olarak düşünülmesi gerektiğini savunmuştur.[5] Edebiyatta ve popüler kültürde önemli bir etkiye sahip olan Frankenstein; korku hikâyelerine, filmlere ve oyunlara etki etmiştir.
Romanın yayımlanmasından bu yana, canavarı nitelemek için "Frankenstein" ismi kullanılmaktadır. Bu kullanım bazen yanlış kabul edilir fakat bu ifadeyi kullanan eleştirmenler bu tanımlamayı, oturmuş ve kabul edilebilir bir ifade sayarlar.[6][7][8] Yaratık romanda "yaratık", "canavar", "iblis", "başarısızlık", "sefil", "arkadaş" ve "o" olarak adlandırılır. Victor Frankenstein ile konuşmasında kendini "Âdem olması gerekirken haksız yere mutluluktan mahrum edilen, cennetinden kovulmuş bir meleğe" benzetir. Ayrıca yaratığın okuduğu ve kitabın alt başlığıyla da bağlantılı olan Kayıp Cennet'teki Lucifer ile de kendini durumunun timsali olarak görür.
İçindekiler
1 Konu
1.1 Kaptan Walton'un tanıtıcı çerçeve anlatımı
1.2 Victor Frankenstein'ın anlatımı
1.3 Yaratığın anlatımı
1.4 Victor Frankenstein'ın anlatımının devamı
1.5 Kaptan Walton'un bitirici çerçeve anlatımı
2 Karakterler
3 Kompozisyon
4 Yayımlanma
5 Frankenstein ve Canavarı
5.1 Yaratık
5.2 Victor Frankenstein'ın soyadı
5.3 Victor Frankenstein'ın adı
5.4 Modern Prometheus
6 Shelley'nin kaynakları
7 Türemiş çalışmalar
8 Film, oyun ve televizyon
9 Ayrıca bakınız
10 Notlar
11 Kaynakça
12 Ek okumalar
12.1 Baskılar
12.1.1 1818 metni
12.1.2 1832 metni
13 Dış bağlantılar
Konu
Romanın farklı edisyonlarının bir çeşidi
Frankenstein, çerçeve anlatı tekniği biçiminde Kaptan Robert Walton'un kız kardeşine yazdığı mektup ile başlar. Olaylar, 18. yüzyılda belirtilmemiş bir zamanda geçer ve mektubun tarihleri "17-" olarak verilmiştir.
Kaptan Walton'un tanıtıcı çerçeve anlatımı
Frankenstein romanı, Kaptan Robert Walton ve kızkardeşi Margaret Walton Saville arasında kurgusal bir yazışmayı belgeleyen mektup roman halinde yazılmıştır. Walton, başarısız bir yazar ve kaptan olup Kuzey Kutbu'nu keşfetmek ve bilimsel bilgiyi, şöhret elde etme umuduyla genişletmek için yola çıkmaktadır. Yolculuk sırasında geminin mürettebatı yaklaşık yarım mil ötede bir kızağa sabitlenmiş, köpekler tarafından çekilen bodur bir binek aracının kuzey yönüne doğru gittiğini ve üstüne insan suretinde ama devasa boyutlarda bir yaratık oturduğunu ve yaratığın köpekleri idare ettiğini görür. Mürettebat birkaç saat sonra ekip Victor Frankenstein adında neredeyse donmakta olan ve zayıflamış bir adamı kurtarır. Adam, Walton'un da aynı şeyi dert ettiğini fark eder ve ona başından geçen büyük ve benzersiz felaketleri anlatmaya başlar. Anlatılan hikâye, Frankenstein'ın anlatılarının çerçevesi olarak kullanılır.
Victor Frankenstein'ın anlatımı
Victor çocukluğundan bahsetmekle başlar. Napoli'de zengin bir Cenevizli ailede doğan Victor ve kardeşleri Ernest ile William, Caroline Beaufort'un oğlu olan Alphonse Frankenstein'ın çocukları olarak kimya yoluyla dünyayı daha iyi anlamak için teşvik edilirler. Victor küçük bir çocukken birbiriyle çelişen binlerce teoriyi birleştirerek ve çeşitli bilgilerin bataklığında çaresizce çırpınarak çökertilmiş sistemlerle uğraşır. Victor beş yaşındayken ailesi, hayatını koruyucu bir ailenin yanında sürdüren İtalyan asilzadesinin yetim kızı Elizabeth Lavenza'yı evlatlık edinir ve Victor, kıza daha sonra aşık olur. Bu süreçte Victor'un ebeveynleri Alphonse ve Caroline, William'ın dadısı olacak Justine Moritz adlı başka bir yetim, evlatlık alır.
Almanya'daki Ingolstadt Üniversitesi'nden ayrılmadan önce annesi kızıl hastalıktan ölür ve Victor, annesinin yasıyla baş etmek için kendini deneylere gömer. Üniversitede, kimya ve diğer bilim dallarından oldukça başarılı olup yakın bir sürede canlı olmayan maddelere hayat vermek için gizli bir teknik geliştirmektedir. Sonunda, bir insan türü yaratmayı üstlenir fakat küçük parçaların detayları kendi hızını yavaşlatacağını düşündüğünden 2,4 metre boyunda ve orantılı uzuvlara sahip devasa boyutlarda bir yaratık geliştirmeye karar verir. Güzel bir yaratık yaratma niyetine rağmen yaratığın gözleri ve teni sarıydı. Ayrıca sapsarı teni yaratığın teni ve altlarındaki damarları zar zor örtmektedir. Çalışmasından iğrenen Victor, yaratık uyandığında ondan korkup kaçar. Sokakları dolaşırken çocukluk arkadaşı Henry Clerval ile karşılaşır ve Henry'yi kendi evine götürür. Henry'nin canavarı görmesinden çekinir fakat canavarın kaçmasıyla bununla uğraşmak zorunda kalmaz.
Victor, hastalanır ve Henry kendisine bakar. Dört aylık bir nekahet döneminden sonra erkek kardeşi William'ın öldürüldüğünü öğrenince evine döner. Victor, Cenevre'ye ulaştığında canavarı olay mahallinde görür ve canavar dağa tırmanırken ondan kendisinin sorumlu olduğuna inanır. William'ın dadısı Justine Moritz, Caroline'in minyatür bir portresini içeren William'ın madalyonunun cebinde bulunmasıyla William'ı öldürme suçundan yargılanır ve suçlu bulunur. Victor, gerçeği anlatsa da kimsenin kendisine inanmayacağını bildiği için çaresizce sessiz kalır. Justine cinayet suçundan idam edilir.
Keder, üzüntü ve suçluluk duygusu içindeki Victor dağlara çekilir. Yaratık onu bulur ve yaşadıklarını Victor'un bilmesini ister.
Yaratığın anlatımı
Düşünebilen ve konuşabilen yaratık, hayatının ilk günlerini doğada yalnız başına geçirmiş; insanlarından kendisinden korktuğunu ve nefret ettiğini anlayarak, saklanmaya başlamıştır. Bir kulübeye bağlı terk edilmiş bir yapıda yaşarken orada yaşayan fakir bir aileye ilgi duyar ve ihtiyatlı bir şekilde aile için odun toplamaya başlar. Aylarca ailenin arasında gizlice yaşayan yaratık, onları dinleyerek konuşmayı öğrenmiş ve ormanda kayıp kitap çantasını keşfetmesiyle okumayı öğrenmiştir. Bir gölette yansımasını gördüğünde fiziksel görünüşünün korkunç olduğunu fark eder ve görünüşünün normal insanları nasıl korkuttuğu anlayınca dehşete kapılır. Bununla birlikte, arkadaşı olma umuduyla ailenin yanına yaklaşır. Başlangıçta ailenin görme engelli babasıyla arkadaşlık kurmayı başarır fakat ailenin diğer üyeleri korkup evden kaçınca yaratık öfkelenir ve evden ayrılır. Ardından yaratıcısının kendisini nefret ettiği bir dünyaya getirdiği için yaratıcısından intikam alacağına dair yemin eder. Victor'un günlüğündeki ayrıntıları kullanarak Victor'un Cenevre'deki aile mülküne gider, William'ı öldürür ve kurbanının madalyonunu Justine'in elbisesine yerleştirir.
Yaratık, canlı bir varlık olarak mutlu olma hakkı olduğunu savunur ve Victor'dan kendisi gibi bir kadın eş yaratmasını ister. İsteği gerçekleşirse Güney Amerika’nın uçsuz bucaksız ormanlarına giderek ortadan kaybolacağına söz verir. Talebinin reddedilmesi halinde ise Victor'un sağ kalan arkadaşlarını ve sevdiklerini öldüreceğini ve onu tamamen mahvedinceye kadar durmayacağını söyler.
Victor, ailesinin başına kötü şeyler gelebileceği endişesiyle yaratığın fikrini gönülsüzce kabul eder. Yaratık, süreci gizlice izleyeceğini söyler.
Victor Frankenstein'ın anlatımının devamı
Clerval, İngiltere'ye kadar Victor'a eşlik eder ve İskoçya'nın Perth kentine varınca Victor'un ısrarıyla ayrılır. Victor, yaratığın onu takip ettiğinden şüphelenmektedir. Orkney Adaları'nda kadın yaratık üzerinde çalışırken yaratacağı kadının yaratıktan nefret edecek biri ya da yaratıktan daha şeytani biri olması halinde yaşanabileceklerden endişe duyar. Ayrıca iki yaratığın insanoğlunun ölümüne yol açabilecek bir ırkın oluşmasına neden olabileceğini düşünür. Yaratığı pencerede görünce yaratığın kendisini gerçekten takip ettiğini anlayan Victor, tamamlanmamış kadın yaratığı parçalara ayırır. Yaratık olanlardan sonra çalışmaya devam etmesi için Victor'u tehdit eder ancak Victor, yaratığın kötü olduğuna, eşini de kötü yapacağına ve çiftin tüm insanlığı tehdit edeceğine inanmaktadır. Victor, çalışmayı yok edince yaratık kendisine şimdi ayrılacağını ama Victor'un düğün gecesinde yeniden görüşeceklerini söyler. Victor, bu tehdidi kendi yaşamına yönelik olarak algılar ve mutlu olduğu bir anda yaratığın kendisini öldüreceğine inanır.
Victor, İrlanda'ya geldiğinde Clerval'i öldürmek suçlamasıyla tutuklanır. Yaratık, Clerval'i boğarak öldürmüştür ve yaratıcısının geldiği yerde bulunması için cesedi terk etmiştir. Victor beraat eder ve Elizabeth'e kendi babasından kalan mirasın bir kısmını Elizabeth'e teslim eden babasıyla Cenevre'deki evine döner.
Cenevre'de Elizabeth'le evlenme hazırlığında olan Victor, kendini tabancalarla ve bir hançerle silahlandırarak yaratıkla savaşmaya hazırlanır. Victor, düğünlerinin ertesi gecesi Elizabeth'e odasında kalmasını söyler, kendisi ise "iblis"i aramaktadır. Victor evde arama yaparken yaratık, Elizabeth'i boğarak öldürür. Victor, Elizabeth'in cesedini işaret eden Yaratık'ı pencereden görür ve onu vurmaya çalışır ancak yaratık kaçar. Cenevre'ye döndükten sonra Victor'un babası, yaşlılıktan ve Elizabeth'in ölümünden birkaç gün sonra zayıf düşer ve ölür. İntikam almak isteyen Victor, yaratığı Kuzey Kutbu'na kadar takip eder ancak yorgunluktan bitkin düşer ve hipotermiye yakalanır.
Kaptan Walton'un bitirici çerçeve anlatımı
Victor'un anlatımının sonunda Kaptan Walton, hikâyeyi anlatmaya devam ederek Victor'un çerçeve anlatımını bitirir. Yaratık kaybolduktan birkaç gün sonra gemi buz parçaları arasında kapana kısılır ve Walton ekibinin geri kalanı serbest bırakıldıktan sonra güneye dönmek için ısrar etmeden önce birçok mürettebat soğuktan ölür. Walton, Victor'un hikâyesini bir uyarı olarak görür ve gemiyi çevirmeye karar verir.
Victor kısa bir süre sonra ölür ancak ölmeden önce Walton'a "kendini hırslara kaptırmaktan kaçın" der. Walton, gemisinde ve Victor'un cesedini yas tutan yaratığı fark eder. Yaratık, Walton'a Victor'un ölümünün kendisine huzur getirmediğini aksine, işlediği suçların onu tamamen yalnız bıraktığını söyler. Yaratık, lombozdan dışarı, geminin yanında duran buzulun üstüne atlayarak çok geçmeden dalgalarla sürüklenip karanlığın içinde, uzaklarda gözden kaybolur.
Karakterler
Victor Frankenstein: Hikâyenin çoğunun baş kahramanı ve anlatıcısı. Canavarın yaratıcısıdır.
Yaratık (Frankenstein'ın canavarı) - Victor Frankenstein tarafından yaratılan korkunç yaratık.
Bayan Margaret Saville: İngiltere vatandaşı. Robert Walton'ın kızı. Yazılan mektupların alıcısı.
Kaptan Robert Walton: Victor'u alan teknenin kaptanı. Bayan Margaret Saville'nin kardeşi ve mektupları yazan kişi.
Beaufort: Tüccar. Caroline Beaufort'un babası. Victor'un babasının en samimi arkadaşlarından biri.
Caroline Beaufort: Beaufort'un kızı, Victor'un annesi.
Ernest: Victor'un kardeşi. Victor'dan yedi yaş küçüktür.
Henry Clerval: Victor'un çocukluğundan beri en yakın arkadaşı. Cenevre tüccarının oğlu.
Justine Moritz: Madame Moritz'in kızı. Frankenstein ailesiyle birlikte 12 yaşından itibaren yaşamış ve William'ı öldürdüğü suçuyla asılmıştır.
Elizabeth Lavenza: Milano asıllı birinin kızı. Annesi bir Almandı ve onu doğururken ölmüştür. Frankenstein evinde Victor'un "kuzeni" olarak yetiştirildi.
William: Victor’un en küçük kardeşi.
M. Krempe: Ingolstadt Üniversitesi'nde doğa felsefesi profesörü. Tuhaf ama kendini ilimin sırlarına adamış bir adamdır. Victor'a ilham vermiştir.
M. Waldman: Ingolstadt'taki bir profesör. Victor'a ilham vermiştir.
Agatha: De Lacey. Felix’in kız kardeşinin kızı.
Felix: De Lacey'in oğlu.
De Lacey: Fransa'da iyi bir ailenin soyundan gelen kör bir ihtiyar adamdır. Agatha ve Felix'in babası. Ailesi canavar tarafından izlenmiş ve onlardan habersizce yaratık konuşmayı ve okumayı onlardan öğrenmiştir.
Safie: Türk bir tüccar ile Hristiyan bir Arap'ın kızı.
Bay Kirwin: Bir hakim.
Daniel Nugent: Cinayet davasında Victor'a karşı bir tanık.
Kompozisyon
Frankenstein'ın taslağı ("Zorlu çalışmalarımın başarıyla tamamlandığını görmem, kasvetli bir kasım gecesine rast geldi...")
1816 yılının yağışlı yazı olan "Yaz Yaşanmayan Yıl" sırasında dünya 1815'de Tambora Dağı'nın patlaması sonucu uzun bir soğuk volkanik kışa kilitlendi.[9] 18 yaşındaki Mary Shelley ve sevgilisi -daha sonra kocası olacak olan- Percy Bysshe Shelley, İsviçre'de Cenevre Gölü'nden Villa Diodati'de Lord Byron'u ziyaret etti. Hava, sürekli olarak çok soğuk ve kasvetli olduğu bu yaz, planladıkları açık hava etkinliklerini gerçekleştiremeyince grup, şafak vaktine kadar evin içinde inzivaya çekildi.
Byron'un villasında şömine başında otururken grup Fantasmagoriana adlı kitaptan Fransızcaya tercüme edilen Alman hayalet hikâyeleri okuyarak zamanını geçirdi.[10] Daha sonra Byron, "herkesin bir hayalet hikâyesi yazması"nı önerdi.[11] Bir hikâye tasarlayamayan genç Mary, endişelendi: "Hikâye düşündün mü? [Bu soru] bana her sabah soruldu ve küçük düşürücü bir olumsuzlukla cevap vermek zorunda kaldım."[12] Yaz ortasının bir akşamında tartışmalar yaşam ilkesinin doğasına çevrildi. "Belki de bir ceset yeniden hayat bulacaktı." dedi ve "Galvanizm böyle şeyleri simgelemişti." diye ekledi Mary.[13] Gece yarısından sonra inzivaya çekilmişlerdi. Mary, uyumakta zorlandı ve yarı uyur yarı uyanık hâldeyken bir "uyanık düş" gördü ve gördüğü bu hayalin dehşetiyle irkildi.[14]
Eylül 2011'de gökbilimci Donald Olson, önceki yıl Cenevre Gölü villasını ziyaret ettikten ve ayı ile yıldızların hareketi hakkındaki verileri inceledikten sonra Mary'nin "uyanık düş"ünün Lord Byron'un herkesin bir hayalet hikâyesi yazmasnı önerdikten birkaç gün sonra 16 Haziran 1816'da "saat 2 ila 3 arasında" gerçekleştiği sonucuna vardı.[15]
Mary, kısa bir hikâye olacağını varsaydığı şeyi yazmaya başladı. Percy Shelley'nin cesaretlendirmesiyle hikâyeyi tam teşekküllü bir roman haline getirdi.[16] Daha sonradan İsviçre'deki o yaz mevsimini, "çocukluktan hayata attığı ilk adım" olarak yorumladı.[17] Shelley romanın ilk dört bölümünü, kız kardeşi Fanny'nin intiharının ardından birkaç hafta içinde yazdı.[18] Byron, Balkanlar 'ı gezerken duyduğu vampir efsanelerine dayanan bir parça yazmayı başarmış ve John Polidori romantik vampir edebiyat türünün atası olan The Vampyre'ı (1819) yaratmıştır. Böylece efsanevi bu iki hikâye, bu özel toplantılardan çıkmıştır.
Grup aydınlanma ve karşı-aydınlanma fikirlerinden de bahsetti. Shelley, aydınlanma fikrinin siyasi liderlerin güçlerini sorumlu bir şekilde kullanmaları halinde toplumu ilerletebileceğini ve büyütebileceğini bununla birlikte yanlış kullanılmış romantik fikrin toplumu yok edebileceğini düşünüyordu.[19][20]
Mary ile Percy Bysshe Shelley'nin 1818'deki ilk üç ciltlik baskısı (1816-1817 yazısı) ve Mary Shelley'nin yayıncısı için hazılanmış temiz bir kopyası, şu an Oxford'daki Bodleian Kütüphanesi'nde yer almaktadır.[21] 2008'de Bodleian, Mary Shelley'nin orijinal metninin Percy Shelley'nin eklemeleri ve müdahaleleri ile karşılaştırmalarını içeren, Charles E. Robinson tarafından düzenlenmiş Frankenstein'ın yeni bir basımını yayımladı.[22]
Yayımlanma
Richard Rothwell'in çizdiği Mary Shelley portresi (1840–41)
Shelley, yazısını Nisan/Mayıs 1817'de tamamladı ve Frankenstein ya da Modern Prometheus, 1 Ocak 1818'de[23] küçük bir Londra yayınevi olan Lackington, Hughes, Harding, Mavor, & Jones tarafından basıldı.[24][25] İsimsiz olarak, Percy Bysshe Shelley tarafından Mary için yazılmış bir önsöz ve babası filozof William Godwin'e ithaf ile yayımlandı. 19. yüzyılın ilk baskılarında kullanılan standart "üçlü katmanlı" formatta sadece 500 kopyadan oluşan üç cilt halinde piyasaya sürüldü.
Frankenstein'ın ikinci baskısı, Richard Brinsley Peake tarafından yazılan Presumption; or, the Fate of Frankenstein adlı piyesin başarısından sonra 11 Ağustos 1822'de iki cilt halinde yayınlandı (G. ve W. B. Whittaker tarafından) yayımlandı.[26] Bu baskıda, kitabın yazarı olarak kapakta Mary Shelley'nin adı yer almıştır.
31 Ekim 1831'de Henry Colburn & Richard Bentley tarafından yayımlanan tek bir ciltlik "popüler" baskısı ortaya çıktı.[27] Mary Shelley, bu baskıda hikâyeyi kısmen daha radikal hâle getirmek için ağır bir şekilde revize etti ve hikâyenin oluşumunun biraz süslenmiş halini içeren uzun bir yeni önsöz yazdı. 1818 yılındaki metni birkaç basım takip ederken, bu basım en çok yayımlanan ve okunan basımdır.[28] Bazı uzmanlar, eserin orijinal versiyonunu tercih ederek bu versiyonun, Mary Shelley'nin hayal gücünün ruhunu koruduğunu belirtmektedir.
2008 yılında Charles E. Robinson'ın düzenlediği The Original Frankenstein adlı romanın yeni baskısı yayınlandı. Robinson, Mary Shelley tarafından yazılan orijinal elyazmasını inceledi ve Percy Bysshe Shelley'nin yaptığı düzenlemeleri kaydetti.[29]
Frankenstein ve Canavarı
Yaratık
İngiliz bir siyasî karikatürist, İrlanda Fenian Hareketi'ni Phoenix Park cinayetlerinin ardından Frankenstein'ın yaratığına benzetmiştir. İllüstrasyon, 1882 tarihli Punch dergisinin bir sayısından alınmıştır.[30]
Frankenstein, yarattığı canavarı reddetmesiyle yaratığa bir isim vermemiş, bu da kimlik eksikliğine yol açmıştır. Roman boyunca "yaratık", "canavar", "iblis", "başarısızlık", "sefil", "arkadaş" ve "o" gibi sözcüklerle nitelenmiştir. Frankenstein, 10. Bölüm'de yaratıkla sohbet ettiğinde yaratık için "iğrenç canavar", "aşağılık iblis", "iğrenç yoldaş" gibi tanımlar kullanır. Frankenstein'ın anlatımları boyunca Shelley yaratığı "Âdem" olarak nitelemiştir.[31] Shelley, şu epigrafla Aden bahçesindeki ilk insana gönderme yapmıştır:
Ey Yaratan, ben mi istedim, çamurumdan
Beni, insanı yoğur diye, ben mi yakardım sana
Karanlıktan beni çıkart diye?
—John Milton, Kayıp Cennet (X. 743–5)
Yaratık, daha sonraki çalışmalarda kadavradan meydana gelen ve elektrik kullanımı ile yeniden canlandırılan bütün vücut parçalarının bir bileşimi olarak tanımlansa da bu açıklama Shelley'nin çalışmasıyla tamamen uyumlu değildir: hem elektrik kullanımı hem de Frankenstein'ın canavarının arıtılmış görüntüsü, James Whale'in 1931'de popüler olan hikâyenin film uyarlaması ve yaratığa dayanan diğer ilk film çalışmaların bir sonucudur. Shelley'nin orijinal eserinde Dr. Frankenstein daha önce bilinmeyen yaşamın temel ilkesini keşfeder ve bu kavrama, cansız maddeye canlılık kazandıran bir yöntem geliştirmesine izin verir ancak sürecin tam doğası büyük ölçüde belirsiz kalır. Doktor, bu gücü kullanmada oldukça tereddüt ettikten sonra iki yıl boyunca yaratığın vücudunu titizlikle inşa eder ve belirtmediği süreci kullanarak yaratığa hayat verir.
Yaratık çoğu kez yanlış bir şekilde "Frankenstein" olarak adlandırılmaktadır. 1908 yılında bir yazar konu hakkında "Kültürlü insanlar tarafından bile korkunç canavarı tanımlarken 'Frankenstein' teriminin neredeyse evrensel olarak yanlış kullanıldığını görmek oldukça tuhaf." sözlerini dile getirmiştir.[32] Edith Wharton'un The Reef (1916) romanında "bebek Frankenstein" olarak yaramaz bir çocuk şeklinde tanımlanmıştır.[33] David Lindsay'in 12 Haziran 1844'te The Rover'da yayımlandığı "The Bridal Ornament"te "Zavallı Frankenstein'ın yapımcısı" olarak bahsedildi. Whale'in sinematik Frankenstein'ın yayımlanmasından sonra insanların çoğu yaratık için "Frankenstein" demeye başladı. Bu durum Frankenstein'ın Gelini (1935) ve İki Açıkgöz Frankenstein'a Karşı (1948) gibi filmlerin de dahil olduğu Frankenstein filmlerinde sürmeye devam etti. Ayrıca, hikâyenin gelecekteki sahnelenme ve uyarlamaları, kötü bir laboratuvar asistanı Igor ya da Ygor'u içerirken orijinal öyküde böyle bir karakter yer almamaktadır.
Victor Frankenstein'ın soyadı
Mary Shelley, Frankenstein adını gördüğü bir rüyadan türettiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, orijinalliğe dair kamusal iddialarına rağmen, Shelley'nin gerçek ilham kaynağı olarak bir takım diğer kaynaklar öne sürülmüştür. Alman ismi olan Frankenstein, "Frank taşı" anlamına gelmektedir ve Darmstadt, Hesse'deki Frankenstein Kalesi (Burg Frankenstein) ile Palatinate'ta bir kasaba olan Frankenstein'daki Frankenstein Kalesi dahil olmak üzere Almanya'daki çeşitli yerlerle bağlantılıdır. Ayrıca Bad Salzungen'de Frankenstein adında bir kale ve Saksonya'da Frankenstein adında bir belediye de mevcuttur. 1945'te şu an Aşağı Silezya Voyvodalığı'nde bir şehir olan Ząbkowice Śląskie, çoğunlukla Almanlardan oluşmaktaydı ve Almancadaki adı Frankenstein idi ve 1606'da mezarcıların etrafında dönen bir skandala imza atan bir mekândı. Buranın da yazar için bir ilham kaynağı olduğu ileri sürülmüştür.[34] Son olarak Franconia'dan aristokrat Franckenstein Hanedanı isim hakkında iddialarda bulunmuştur.
Radu Florescu, Mary ve Percy Shelley'nin İngiltere'ye geri döndükleri sırada 1814'te Darmstadt yakınlarındaki Frankenstein Kalesi'ni ziyaret ederek İsviçre'ye gittiklerini savunmuştur. Bu kale, ünlü bir simyager olan Conrad Dippel'in insan vücudu üzerinde deneyler yaptığı bir yerdi ve Florescu, Mary'nin yazmış olduğu eserin orijinalliğini sağlamak için yaptığı ziyaretten bahsetmediğini gerekçe göstermiştir.[35] A. J. Day'ın edebi bir denemesi, Florescu'nun Mary Shelley'nin tanıdığı ve ilk romanı yazmadan önce Frankenstein Kalesi'ni ziyaret ettiğini desteklemektedir.[36] Day, Mary Shelley'nin 'kayıp' dergilerinde yer alan Frankenstein Kalesi'nin iddia edilen tanımının detaylarını ele almıştır. Jörg Helene'e göre, 'kayıp dergiler' ve Florescu'nun iddiaları doğrulanamamıştır.[37]
Victor Frankenstein'ın adı
Ana madde: Victor Frankenstein
"Victor" adının muhtemel kaynağı, Shelley üzerinde büyük bir etkisi olan John Milton'ın Kayıp Cennet'nden gelmektedir ve eserin açılışında yer alan bir epigrafta Kayıp Cennet'ten bir alıntı yer almakta ve eserin yaratığı da bu kitabı okumaktadır.[38][39] Milton, bu eserinde sıklıkla Tanrı için "Victor" sözcüğünü kullanırken Shelley de Victor karakterine birine hayat vererek Tanrıcılık oynama rolü vermiştir. Buna ek olarak Shelley'nin betimlediği yaratık, Kayıp Cennet'teki Şeytan karakterine çok şey borçludur ve yaratık, epik şiiri okuduktan sonra şiirdeki şeytan karakteriyle empati kurduğunu söylemektedir.
Victor ile Mary'nin kocası olan Percy Shelley arasında pek çok benzerlik mevcuttur. "Victor" adı, Percy Shelley ile kardeşi Elizabeth'in birlikte yazdığı Original Poetry by Victor and Cazire adlı şiir koleksiyonunda Percy Shelley'nin mahlasıydı.[40] Victor Frankenstein için Mary Shelley'nin modellerinden birinin Eton'da "elektrik ve manyetizma ile barut ve sayısız kimyasal reaksiyon deneyleri yapan" ve Oxford'daki odalarında bilimsel ekipmanlar olan Percy olduğunu söylenmektedir.[41] Percy Shelley, güçlü politik bağlantıları olan ve Sir Bysshe Shelley'nin soyundan gelen zengin bir ülke şövalyesinin ilk doğan oğluyken eserdeki Victor, kendi soyunu "Soyum Cenevreli, ailem o cumhuriyetin en seçkin ailelerindendir. Atalarım kuşaklar boyu müsteşarlık, meclis üyeliği yaptılar. Babam ise saygınlık ve itibarla çeşitli kamu görevlerinde bulundu. Tanıyan herkes onun dürüstlüğüne ve kamu işlerinde gösterdiği sonsuz titizliğe hayranlık duyardı. Gençliğinin büyük bölümünü durmaksızın ülke işleriyle uğraşarak geçirmişti." cümleleriyle anlatmaktadır. Percy'nin Elizabeth adlı bir kızkardeşi varken Victor'un evlat edinilen kız kardeşinin adı Elizabeth'tir.
22 Şubat 1815'de Mary Shelley iki ay erken doğum yaptı ve bebek iki hafta sonra öldü. Percy, bu erken doğan bebeğin durumu hakkında pek endişelenmemiş ve Mary'nin üvey kız kardeşi Claire ile gitmiştir.[42] Victor ise yaratığın canlandığını görünce dairesinden kaçmasına rağmen bir çocuğun ebeveynine yaklaşması gibi yaratık ona yaklaşma başlamıştır. Victor'un yaratık üzerindeki sorumluluğu konusu kitabın ana temalarından biridir.
Modern Prometheus
Modern Prometheus romanın alt başlığıdır fakat günümüzdeki bazı modern baskılarda bu kısım sadece girişteki önsözlerde yalnız yer almaktadır. Yunan mitolojisinin sonraki versiyonlarında Prometheus, Zeus'un emriyle insanoğlu yaratan bir Titan'dı ve tanrıların biçimime sahip bir varlık yaratarak ona ruh üfler. Prometheus; insanlara avlanmayı, okumayı ve hastalarını iyileştirmeyi öğretir ve insanlardan kalitesiz adakları kabul etme konusundan Zeus'u kandırınca Zeus, insanoğlundan ateşi alır. Prometheus, ateşi insanoğluna vermek için Zeus'ta çalar. Zeus, bu durumu öğrendiğinde Prometheus'u Kafkasya kayalıklarına bağlayarak sonsuza kadar cezalandırır ve burada her gün bir kartal gelip Prometheus'un karaciğerini parçalar ve ölümsüzlüğünden ötürü Prometheus ertesi gün yeniden var olur. Sonsuza kadar burada cezasını çekip yalnız kalması amaçlanan Prometheus'u, sonunda Herakles (Herkül) kurtarır. Yunan mitolojisindeki Titan Prometheus, Victor Frankenstein ile paralel bir hikâyeye sahiptir. Victor'un yeni yollarla insanı yarattığı çalışma ile Titan'ın insan yaratmada yaptığı yenilikçi çalışmayı yansıtmaktadır. Bazıları Mary Shelley'nin Prometheus'u kahraman olarak görmediğini daha ziyade bir şeytanın parçası olarak gördüğünü, insanoğluna ateşi verdiği için sorumlu tuttuğunu ve insan ırkını et yemeye teşvik ettiğini savunmaktadır.[43]
Prometheus, Latin efsanelerinde de yer alır fakat farklı bir hikâyeye sahiptir. Bu versiyonda Prometheus, insanı çamur ve sudan yaratır ki bu da Frankenstein temalarıyla bağlantılıdır. Victor, doğa kanunlarına karşı çıkar ve sonunda yarattığı şey tarafından cezalandırılır.
Byron özellikle Eshilos tarafından yazılan Zincire Vurulmuş Prometheus oyununa bağlanmıştı ve Percy Shelley yakın bir zaman içinde kendi Prometheus Unbound (1820; Zincire Vurulmuş Prometheus) eserini yazacaktı. "Modern Prometheus" terimi, Immanuel Kant tarafından Benjamin Franklin'e ve onun elektrik deneylerine yönelik kullanılmış bir terimdir.[44]
Shelley'nin kaynakları
Shelley, çalışmasına bir dizi farklı kaynak eklemiştir. Ovidius'un Promethean miti bunlardan biridir. John Milton'ın Kayıp Cennet'iyle Samuel Taylor Coleridge'ın Yaşlı Gemici eserlerinin etkisi romanda açıkça görülmektedir. Mary, Humphry Davy'nin Elements of Chemical Philosophy adlı kitabından Frankenstein'ın karakteri için bazı fikirler kazanmış olabilir. Fransız Devrimi'ne yapılan atıflar romanda yer almaktadır. François-Félix Nogaret'nin Le Miroir des événemens actuels, ou la Belle au plus offrant (1790) eseri olası kaynaklar arasındadır.[45]
Son otuz yıl kadar bir süredir, birçok yazar ve tarihçi, popüler bazı doğa filozoflarını (şimdi fizik bilimciler olarak adlandırılmaktalar) birkaç önemli benzerlik nedeniyle Shelley'nin eseriyle ilişkilendirmeye çalışmıştır. Shelley'nin çağdaşları arasındaki en önemli iki filozoftan ilki, Londra'daki biyo-elektrik galvanizmi yoluyla insanı canlandırmada birçok kamuoyu girişiminde bulunan Giovanni Aldini'yken[46] diğeri, İnsan hayatını uzatmak için kimyasal yollar geliştirmeyi destekleyen Johann Konrad Dippel idi. Shelley, hem bu adamların hem de faaliyetlerinin farkında iken yayımladığı veya yorumladığı notların hiçbirinde bunlardan veya deneylerinden bahsetmemektedir.
Doğaüstü veya tabiatüstü, doğa kanunlarının bilimsel anlayışının kapsamı dışında kalan tüm varlıkları, yerleri ve olayları kapsayan olgulardır.[1] Buna melekler, tanrılar ve ruhlar gibi manevi varlıkları içeren gözlemlenebilir evreni aşan varlık kategorileri dahildir. Aynı zamanda büyü, telekinezi, prekognisyon ve duyu dışı algılama gibi iddia edilen insan yeteneklerini de içerir.[2]
Tarihsel olarak doğaüstü güçlere, günümüzde bilimsel olarak anlaşılan şimşek, mevsimler ve insan duyuları gibi çeşitli fenomenleri açıklamak için başvurulmuştur. Natüralizm felsefesi, tüm fenomenlerin bilimsel olarak açıklanabilir olduğunu ve doğal dünyanın ötesinde hiçbir şeyin olmadığını iddia eder ve doğaüstü iddialara şüpheyle yaklaşır.[3]
Doğaüstü, folklor ve dini bağlamlarda ortaya çıkar.[4]
Golem (İbranicedeki גּוֹלֶם gōlem kelimesinden Türkçeye geçmiştir), efsanelerde ruhu olmayan genelde kilden veya topraktan oluşturulan bir varlıktır.[1] Orta Çağ’da tanrının isimlerinin veya sıfatlarının farklı şekillerde söylenmesi, bu kelimeleri oluşturan harflerin farklı şekilde dizilmesi veya bunların bir kağıda yazılarak yapılan muska ve tılsımlarla golem oluşturulmasına ilişkin birçok efsane doğmuştur.[2] Bir Yahudi efsanesinin kahramanıdır, Talmud'da Âdem'in ruh üflenmeden önce bir golem olduğu yazılıdır.[3]
Yahudi folklorunda golemler genellikle insan şekli verilmiş çamurdan yapılırlar. Ruhları yoktur, zekaları düşük seviyededir, ki Golem seviyesi İbranice’de "aptal" kelimesinden türetilmiştir גולם).[3] Temel amacı yaratıcısını korumaktır. 17. yüzyıl Prag Musevileri arasında antisemitiklere karşı adaleti sağlayan doğaüstü "Prag Golemi" inancı yaygındı.[4]
İnanışa göre haham Judah Loew Ben Bezalel tarafından kilden bir heykel yapıldı ve Musevi halkını koruması için canlandırıldı. Alnına emet (אמת, doğruluk) kelimesi yazıldı. Musevi halkını korudu ve zamanla güçlendi. Fakat cumartesi günleri golem’in çalışması yasaktı bu yüzden de alnından e harfi silinir böylece met (מת, ölüm) kelimesi kalırdı ve golem haraketsiz bir şekilde dururdu. Bir cumartesi e harfini silmeyi unuttular ve golem kontrolden çıkıp her şeyi yıkmaya ve insanlara zarar vermeye başladı. Böylece alnındaki tüm harfleri sildiler ve golem parçalara ayrılıp dağıldı. Parçalarını Prag'daki Altneu sinagogunun altındaki gizli bir odaya mühürledikleri söylenir.
Özellikle fantastik konulu kitap, bilgisayar oyunu ve rol yapma oyunu türlerinde golem’lere sıkça rastlanır. Genelde büyü ve tılsımlarla verilen emirleri yerine getirmesi için canlandırılır. Verilen emri yerine getirene kadar veya belirli bir zaman boyunca kalır ve sonra yok olur. Toprak, kaya, ağaç, ateş, demir, kan gibi çeşitli türleri vardır. Golem hangi maddeden yapılmışsa o şekilde adlandırılır (kaya golemi, demir golemi vb.) ve onun niteliklerine sahip olur.
Gotik, kendine has özelliği olan bir sanat anlayışı ve yazı şekli. Gotik yazılar ilk baskı denemelerinde denenmiş, çoğunlukla Almanlar tarafından kullanılan bir yazı stilidir. Gotik sanatı 12. yüzyılın ikinci yarısında Romanesk sanatının değişmesiyle, Latin sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Orta Çağı kapatan, Rönesansı başlatan akımdır. Gotik tarzı, yalnız mimarlıkta tesirli olmayıp; heykelcilik, resim, yazı, süs ve hatta gündelik eşyada da etkili olmuştur.
İçindekiler
1 Ortaya çıkışı
2 Gotik mimarî
3 Heykelcilik
4 Resim
4.1 Freskler
4.2 Minyatür
5 Ayrıca bakınız
6 Dış bağlantılar
Ortaya çıkışı
“Gotik” terimi ilk kez Giorgio Vasari tarafından aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Ona göre bu üslup, Roma’yı yağmalayan Gotlara, yani barbarlara özgü bir üsluptur. Gotik üslup, genel olarak 12. yüzyılın başlarından 15. yüzyıl ortalarına kadar yaygın olmakla birlikte, bu tarihlendirme farklı coğrafyalar için değişmektedir. Örneğin üslubun beşiği olan Fransa ve Almanya’da Gotik 15. yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüşken, daha geç girebildiği İtalya’da 15. yüzyıl başlarında ortadan kalmıştır. Gotik dönem, Avrupa’da büyük politik değişikliklerin olduğu bir dönemdir. 1204 yılında IV. Haçlı Seferi Konstantinopolis’i işgal etmiş ve Bizans’ı ve onun temsil ettiği politik oluşumu etkisiz kılmıştır. 1214 yılında da Philippe Auguste yönetimindeki Fransızlar ve bağlaşıkları Kutsal Roma Cermen Ordusu’nu yenmiş, onun yönetimi altında Fransa feodal beyler topluluğundan, güçlü bir monarşik yapıya dönüşmüştür.
12. yüzyılda manastırlar ve şatolar etrafında toplanan küçük nüfus birimlerinden oluşmuş köylerin yerine, 13. yüzyıldan itibaren kasabalar ve şehirler görülmeye başlanmıştır ki bu da toplumsal açıdan yeni düzenlemeleri getirmiştir. Şehirleşmenin beraberinde getirdiği sivilleşme ve entelektüel birikimin artışı, kilisenin temsil ettiği ruhani güçlere dayanan kutsal gücün aleyhinde, yönetimde belirgin bir laikleşme sürecini de başlatmıştır. 1240’tan sonra Paris, Avrupa’nın en önemli kültürel ve siyasal merkezi durumuna gelmiş ve Fransızca, Latince’nin yerine geçerek lingua franca konumuna ulaşmıştır.
Gotik mimarî
Gotik mimarlığın başlangıcı ve stilin özelliklerinin belirdiği ilk yapı olarak 1122'de Abbot Suger tarafından tasarımlanan Paris yakınındaki Saint Denis kilisesi gösterilir. Avrupa'nın sanat merkezi kabul edilen İtalya'da Fransa ve Almanya'ya nazaran pek tesiri görülmemiştir. İngiltere'de sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan bir dikey üsluba bağlıdır. İspanya'da Gotik sanatının Arap motifleriyle birleşmesinden meydana gelen müdeccen üslubu doğmuştur. Gotik mimari sanatı Avrupa'nın kuzeyinde 16. yüzyılın başlangıcına kadar sürmüştür. Gotik mimarinin başlıca özellikleri sivri kemerler, kaburgalı tonozlar, gül pencereler, kuleler ve uçan payandalar ile aşırı derecede yüksek görünümlü yapılar olarak sayılabilir.
Gotik mimarisinin başlıca eseri katedraldir. 13. yüzyılda toplum adeta bütün heyecanını ve zenginliğini katedral yapmaya ve süslemeye harcamıştır. Böylece ekonomi de gelişmiştir. Gotik mimarinin en önemli örnekleri: Paris'te bulunan Notre Dame Katedrali, Chartres Katedrali, Reims Katedrali ve Strasbourg Katedrali; Danimarka'da Roskilde Katedrali; İngiltere'de Salisbury Katedrali ve İtalya'da Milano Katedrali'dir. Gotik mimari tarzı Batı Avrupa'da özellikle dinsel binalarda kullanılmıştır. Portekiz'de Batalhar Manastırı, Fransa Avignon'da "Papalar Sarayı" bunlara örnektir.
Gotik sanatının mimarları, ağırlığın itme kuvvetini ve yönünü tespit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktardılar. Böylece yapının tamamı dengeye faydalı olan elemanlara bağlandı. Ayakların ağırlığı duvarların üzerinden kendi üstlerine almasıyla duvarlara vitray süslemeler yapıldı. Cephelerde bulunan çok sayıda cam ve vitray gotik yapıların karakteristik özelliklerinden biri oldu. Ağırlığa tamamıyla hakim olan Gotik mimarisinde yapılar, sanki yükselerek uçuyormuş gibi bir his verir.
Gotik mimari tarzının önemli özelliği sivriliktir. Roma mimarisindeki yaygın kubbeler yerine, dilimli kubbeler, yuvarlak kemerler yerine, sivri ve birbirini kesen kemerler kullanılmıştır. Dini yapılarda aranan diğer bir husus ise büyüklük ve yücelik hissinin uyandırılmasıdır. Pencerelerin bol olması, pencere camlarının renkli olması, çatılardaki okumsu kuleler dikkati çeken diğer özelliklerdir.
Fransa'da Amiens Katedrali
Paris'te Notre Dame katedrali
Fransa'da Chartres Katedrali
Fransa'da Reims Katedrali
Fransa'da Strasbourg Katedrali
Ingiltere'de Salisbury Katedrali
Italya'da Milano'daki Milano Katedrali
Fransa'da Saint Denis Basilikasi batidan
Portekiz'de Batalhar Manastiri on cephesi
Fransa Avignon'da "Papalar Sarayi"
Heykelcilik
Ana madde: Gotik sanat (heykel)
Gotik heykeller çoğunlukla katedral ve kilise gibi dini yapılarda girişlerde ve duvarlarda kendilerine yer bulmuşlardır. Sanatçılar heykeller aracılığıyla Hristiyanlığın ilk dönemlerinde olduğu gibi inançlı kişilere görsel bir öğe sunmak amacıyla yapılmıştır. Yalnız, hala ilkçağdaki öğretilerden etkilenen heykelciler için önemli olan, figürdeki kişinin hissettiklerini bakan kişiye vermektir. Gerçeğe benzerlik, perspektif herhangi bir önem taşımaz. Heykelcilikteki etkisi Avrupa'da 12. yüzyıla kadar yaygınlaşmıştır.
Paris Notre Dame Katedrali'nde Adem ve Havva heykeli
Fransa'da Chartes Katedrali (yak.11 Batı (Kraliyeti) Girişi heykelleri
Doğu Fransa'da Strasburg Katedrali önündeki Magilerin Hediyeleri heykelleri
Ulm Protestant Lutheran Katedrali girişinde "Üzüntüler Adamı"
Resim
13. yüzyılın başlangıcıyla Gotik tarzı görsel sanatlarda uygulanmaya başlar. Gotik resim tarzının ilk ve orta aşamasında kişilerin veya perspektiflerin doğal gösterilmesi yerine resimde düzenlemenin ve oranların önemi ve dinî anlamına göre renk kullanımı ön plana geçer. Gotik resim tarzının özelliklerinden biri resimlerde dinî konular gösterilmesidir. Bunun dışında resimlerde asil hayat, avcılık ve bayramlar gibi dünyevi konular da kullanılmıştır.
Alpler'in kuzeyinde Gotik tarzı vitray ve fresk'in önüne geçer. O zamanlarda mimarisinde büyük duvar yapısı önem kazanmasıyla İtalya özel bir rol alır. Fresklerde Gotik tarzı Giotto di Bondone ile sunduğu ve daha önce hiç kullanılmayan doğalcılık ile en yüksek noktasına ulaşır. Doğalcılık fresklere verdiği derinlik ve her figüre verdiği kendine özel yüz ifadelerinden anlaşılır.
13. yüzyılın ortasında Fransa da vitray sanatının yanında minyatür de önem kazanır. Minyatür giderek sadece ayinle ilgili eserlerde değil diğer dünyevi konularla ilgili kitaplarda da kullanılmaya başlar. Bu gelişimin zirvesini Limburg kardeşleri ve eserleri Très Riches Heures (1413-1416) oluşturur.
Freskler
Cimabue'dan Maesta, 1280 civarı, San Francesco, Assisi
Giotto'dan The Kiss of Judas, 1304-1306, Scrovegni Kilisesi, Padua
Simone Martini, 1317-1319, San Francesco, Assisi
Minyatür
Fransa'da ve İngiltere'de Gotik tarzı 1160/70 yıllarında minyatürde uygulanmaya başladı; Almanya'da ise 1300 yılına kadar minyatürde romanesk şekiller kullanıldı. Fransa Gotik döneminin önder ülkesiydi ve minyatürün sanatsal gelişimini belirledi. 15. yüzyılın ikinci yarısında matbaacılığın yaygınlaşmasıyla Gotik döneminden Rönesansa geçiş zamanında minyatür önemini kaybetmeye başladı.
Kurt adam, dolunay sırasında kurt gibi korkunç bir yaratığa dönüşen efsanevi insan. Bir insanın bir hayvan, özellikle de kurt biçimine girebilmeye yetenekli olması, kurt adam söylencesinin çıkış kaynağı hakkında yeterli bir açıklama değildir. Genellikle bir kurt tarafından ısırılma ya da belirli ayda doğma olayı diye bilinir. Çok eskiden beri çeşitli kaynaklarda ve toplumlarda kurt adam öykülerine rastlanmaktadır. Farklı coğrafyalarda yaşayan insan topluluklarında sadece kurt adamlık değil çeşitli insan hayvan karışımı yaratıklara da rastlanmaktadır. İskandinavların ayı adamları, Kızılderililerin bizon adamları, Afrikalıların sırtlan adamları, Türklerin itbarakları ve İstanbul’un kedi kadınları bunlara örnektir.
Kurt adamlık Türkçe adındaki gibi Kurt kısmı doğrudur ancak kurt adamlar sadece erkek olmak zorunda değildir, kadın da olabilirler. Bir inanışa göre; Yıl 170'te ilk defa Orta Asya'da gerçekliği kanıtlanmıştır. Bir mektupta Kurt adam lanetinden bahsedilir. Kurt adamlar doğuştan olanlar mart ayında olduğu söylenir. Mart ayında olması gerekenden 2 kere fazla dolunay vardır. 3 ile 18 günleri arasında da olay belirtilmiştir ama yazı çok net olamadığı için anlaşılamamıştır. Yazıya göre bunun bir lanet değil güç olarak bildirilir. Kurt adamların; gözlerinde renk değişikliği, köpek dişlerinde büyüklük ve sivrilik, doğaüstü güçler olarak tanımlanır.
İçindekiler
1 İstanbul’un kedi kadınları, kurt adamları
2 Tarihte kurt adamlık
3 Kurt adamlığa dair çeşitli örnekler
4 20. yüzyıl
5 Likantropi
6 Türk halk kültüründe "Erbörü"
7 Boris Vian'in Kurt Adamı
8 Buffy the Vampire Slayer'da kurt adamlar
9 Ayrıca bakınız
10 Kaynakça
11 Dipnotlar
İstanbul’un kedi kadınları, kurt adamları
Kurt adam illüstrasyonu.
İstanbul’un kedi kadınlarından söz eden Amerikalı romancı ve senaryo yazarı Guy Endore’dir. Endore, Kedi kadınlardan bahsettiği ilk baskısını 1934 yılında yaptığı Paris’in Kurt Adamı adlı kitabında kurgusal bir öyküyü anlatmaktadır. 1870 yılının komün ayaklanmasında geçen öykü kurt adamlar konusunu ayrıntılı bir araştırma ile desteklemektedir.
İstanbul’un kedi kadınları hakkında şunları söylemektedir Endore: “Bir saç tokası kullanarak pirinç tanelerini yerler ve bilirler ki yaratıkların kurdukları sofrada karınlarını iyice dolduracaklardır.”
Amerikalı yazar Endore bir korku romanı yazıyor ve elindeki folklor malzemesini buna göre yorumluyor, kurguluyor ve abartıyor. Yazar büyük bir olasılıkla Kedi kadınlar diye folklorumuzda ve masallarımızda geniş bir yer tutan her kılığa giren cadılardan ve cadı kadınlardan bahsetmektedir kendi savına uygun olarak.
Tarihte kurt adamlık
Bir kurt adam saldırısı.
Antik Yunanlar ve Karadeniz'in kuzey kıyılarına yerleşmiş İskitler, bölge yerlileri Neurianları sihirbaz olarak kabul ediyorlardı. Bu olağanüstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştüklerine inanıyorlardı. Tarihin babası olarak nitelendirilen MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan eski Yunan Herodot ise dilediklerinde kurda, dilediklerinde insana kolayca dönüşebilen bir insan türünden söz etmektedir..
Bir görüşe göre yüzyıllar önce, insanlığın erken tarihlerinde kurt adam doğal olmayan bir istekle insan etine açlık duyan bir canlı türü olarak kabul edilirdi. Bu insan, çeşitli büyülerin yardımıyla dilediğinde yırtıcı bir kurda dönüşmenin bir yolunu bulmuştu.
Eskilerin söylediğine göre, kurda dönüşen kişi insan sesini ve insan gözlerini muhafaza eder. Ancak vahşi dört ayaklı kurdun kuvvet ve kurnazlığını taşırdı. Kurt adamın kim olduğunu ses ve gözlerinden tanımak mümkündü.
Biçim değiştirerek kurda dönüşmek olayından, Roma edebiyatında bir büyü işi olarak söz edilir. M.S. 1. yüzyılda eser vermiş Vergilius, bu söylenceden söz eden ilk Latin ozanıdır. Bunu Propertius, Servius ve Petronius izlemiştir. Petronius, M.S. 54-68 yılları arasında Neron dönemi Roma'sının saray eğlence müdürüydü. Satyricos adlı kitabında hiciv, macera ve fantezi dolu bir kurt adam öyküsü de vardır.
Eski Yunan ve Roma geleneğinde bir insanın kurda dönüşmesi, bir ceza olarak simgeleniyor. Böyle bir olayı M.S. 64-113 yıllarında yaşamış olan Plinius şöyle anlatıyordu: "Tanrılara insan kurban etme törenlerinden birinde kurban gölün kıyısından alınır. Ancak kurban kaçarak karşı kıyıya yüzdü. Karaya çıktığında kurda dönüşmüştü. Bundan sonraki 9 yıl boyunca yanında bir grup insanla kırlarda dolaştı. Eğer bu süre içinde insan etine yaklaşmazsa yeniden insan olacaktı. Nitekim kurtuldu ama hayatının 9 yılını kurt olarak yaşadı."
Günahı yüzünden ceza olarak kurt adama dönüşen birinin öyküsünü de MÖ 43-M.S. 18 tarihleri arasında yaşamış Ovidius anlatır. Metamorphoses (Değişimler) adlı uzun şiirinde, yaradılıştan Sezar'a dek olan dönemdeki mucizevi değişimlerden söz eder. Romalı ozan Ovidius, Arkadya'nın mitsel, kralı Lyeaon'un öyküsünü anlatır: "Tanrılar tanrısı Olimposlu Jupiter Lycaon'u denemek için kılık değiştirip onun sarayına yemeğe gider. Lycaon da onun Tanrı olup olmadığım anlamak için insan etinden yemek ikram eder. Jupiter bunu anlayınca ceza olarak Lycaon'u kurda çevirir. O da bu kimlikle sonsuza dek kalır ve çevreye korku salar." MÖ 4. yüzyıl civarında Eflatun ve M.S. 2. yüzyılda Pausanias da hemen hemen aynı türden değişim öyküleri anlatarak aynı noktada buluşuyorlardı.
15. ve 16. yüzyıllarda kurt adama dönüşme inancı, tüm Avrupa'da büyücülük ve cadılıkla aynı kefeye konuyordu. Özellikle Fransa ve Almanya'da kurt adam olduğundan şüphe edilen biri, acımadan yakılır ya da asılırdı.
Nitekim kurt adam avı dinsel duygular adına yapılırdı. Büyücü ve "kurt adam mahkemeleri" bugün bile anlatılmaktadır. Sözgelimi 100 yıldan daha fazla bir süre, 1520-1630 yıllarında Fransa'nın yaklaşık 30.000 kurt adam olayıyla sarsıldığı bilinmektedir.
Kurt adamlığa dair çeşitli örnekler
1573'te Fransa'da Dijon yakınlarındaki Dole'de, Gilles Garnier adında bir "kurt adam" köye zarar vermek ve küçük çocukları "yemekle" suçlanmıştı. Suçunu itiraf edince de kazığa geçirilerek yakılmıştı.
1598'de yine Fransa'da Caude yakınlarındaki ıssız ve vahşi bir yörede birkaç Fransız köylüsü, 15 yaşındaki bir erkek çocuğunun cesedini buldu. Çocuk korkunç bir şekilde parçalanmıştı ve her yerinden kanlar fışkırıyordu. Bir çift kurt da cesedi yiyordu. Uzaktan köylüler görününce kaçıp ağaçlıkların arasında kayboldular. Köylüler "kurtları" izlediler ve bir çalılığın içinde sinmiş, yarı çıplak bir adam buldular. Uzun saçlıydı. Bakımsız, uzun bir sakalı, sanki pençe görünümünde uzun ve kirli tırnakları vardı. Aralarında pıhtılaşmış kanlar ve insan eti parçaları görülüyordu. Adam, Jacques Rollet adında bir ruh hastasıydı. Köylüler gelip de kaçmadan önce cesedi parçalıyordu. Aslında ortada kurt filan yoktu. Adamlar o andaki heyecanlı halleriyle bu ruh hastası adamı bir kurt adam olarak algılamış olabilirler. Fakat bunu anlayabilmek olanaksızdı. Ama şurası kesindi ki, Rollet kendini bir kurt gibi hissediyordu. Bu kuruntunun etkisi altındayken birçok insanı parçalayıp yemişti. Sonuçta ölüme mahkûm edildi. Fakat Paris Mahkemesi kararı bozdu. Onu bir akıl hastanesine gönderdi. Burası idam edilmeyen kurt adamların kapatıldığı bir yerdi.
20. yüzyıl
Kurt adamlara ilişkin olaylar eskisi kadar yoğun olmamakla birlikte zaman zaman bu tür olaylardan söz edilmektedir. Örneğin I. Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce üç kurt adamın ele geçirildiği öne sürülmektedir.
1925'te ise Fransa'nın Strasbourg kenti yakınlarındaki bir köyün halkı, köyden bir çocuğun kurt adam olduğuna ilişkin tanıklık ettiler. 5 yıl sonra Bourg-Ia-Reine'de de bir kurt adam korku saldı. Pierre Van Peasen, 1939'da yayımladığı, Bizim çağımızın Günleri adlı kitabında bu olaya değiniyordu.
1946'da Kuzey Amerika'nın en eski Kızılderili kabilelerinden biri olan Navajo'lara "dört ayaklı bir katil" musallat oldu. Bu garip yaratık hep dolunay zamanı ortaya çıkıyordu.
1949'da Roma'da bir polis ekibi, garip davranışlı bir adamı izlemekle görevlendirildi. Adam, kurt adam psikozu içindeydi. Düzenli olarak her dolunay döneminde kontrolünü kaybediyor ve ürkünç bir şekilde uluyordu.
1957'de Singapur'da polisler, benzeri bir olayı izlemek için görevlendirildiler. Çünkü, bir yatılı kız okuluna sürekli olarak bir kurt adamın saldırdığı iddia ediliyordu. Kızlardan biri bir gece, baş ucunda duran birisinin varlığını hissederek gözlerini açtı. Karşısında saçları burnuna kadar düşen, uzun ve sivri dişli, korkunç görünüşlü bir adam duruyordu. Fakat olayın ardındaki gizem çözülemedi.
1975'te İngiliz gazeteleri, Staffordshire'ın Ecceshall köyünde yaşayan 17 yaşındaki bir gencin olağanüstü haberleriyle dolup taşıyordu. Delikanlı, kurt adama dönüştüğü inancı içindeydi. Bu zihinsel acılarına kalbine sıktığı 'Gümüş bir Kurşunla' son verdi. Delikanlının yakınlarından biri şöyle diyordu: Ölmeden çok kısa bir süre önce bana telefon etti. Yüzünün ve ellerinin renk değiştirdiğini ve giderek kurt adama dönüştüğünü söyledi. Az sonra sesi giderek homurtuya dönüştü."
Likantropi
Seri cinayet her zaman var olmuştur. Seri cinayet suçunu tarif etmek için kullanılan terminoloji, asırlarla beraber değişmiştir. Dört yüz yıl önce katiller, Avrupa’yı dolaşıp kurbanlarını hayvani bir hırsla öldürürlerdi. O zamanlar onlara “Psikopat” ya da “Cani manyak” veya “Şehvet katili” denmezdi. Onlara Likantropi denirdi. Bu ifade, iki Yunanca kelimenin, Lykos (Kurt) ve Antropos (Adam) birleşmesinden oluşmuştu.
Bu seri katillerin bazıları, o kadar sapkın adamlardı ki kendilerinin doğaüstü canavarla olduklarına gerçekten de inanıyorlardı. Avladıkları köylüler, zaten buna kesin olarak inanıyorlardı. Aynı şekilde, yetkililer de likantrofiye açıktan açığa inanıyor ve onu dönemin en önemli toplumsal sorunu olarak görüyorlardı.
1941 tarihli klasik Kurt Adam gibi eski filmlerde, Likantropi korkunç bir lanet olarak gösterilir. Lon Chaney Jr, bir kurt adama dönüşmekten hiç hoşlanmaz, fakat ister hoşlansın, ister hoşlanmasın, her dolunayda kılları ve pençeleri çıkıp dişleri sivrileşmeye başlar. On altıncı yüzyıl insanları, olaylara başka bir gözle bakıyorlardı. Kurt adamlar, şeytanla bilerek bir anlaşmaya giren kötü adamlar olarak görülürlerdi. Canavara dönmeyi kendileri istiyorlardı.
1500'lerin sonlarındaki Gilles Garnier adındaki Fransız bir münzevinin böyle şeytani bir anlaşma yaptığı rivayet edilir. Anlaşmanın karşılığında Garnier, onu aç ve insan yiyen bir kurda dönüştüren kara büyü içeren bir merhem almıştı. Aşağı yukarı aynı zamanlarda Peter Stubbe adında bir Alman, güya ona kurt adam güçleri veren efsunlu bir kemere karşılık ruhunu satmıştı.
Dönüşüm yöntemleri farklı olabilirdi, fakat bu iki manyak tarafından işlenen suçlar, şaşılacak derecede birbirlerine benziyordu ve aynı ölçüde mide bulandırıcıydı. Kurt adam filmlerinin sahte dehşetlerinden çok daha korkutucuydu. Hem Garnier hem de Stubbe, genelde çocukları avlayan şehvet katilleri ve yamyamlardı. Garnier, iki ay içinde dört küçük kurbana saldırmış ve onları çıplak elle ve dişleriyle parçalamıştı. Daha uzun bir zaman içinde Stubbe, aralarında öz oğlunun da bulunduğu en az beş kurbanı öldürmüştü. Söylendiğine göre Stubbe, oğlunun boynunu kopardıktan sonra kafatasını parçalayıp beynini yemişti.
Modern psikiyatri, ortaçağın kurt adamlığı yerine, bize “Anti sosyal kişilik bozukluğu” gibi kavramlar sunmuştur. Ancak bu yüzyılda bile, arada bir öyle bir katil çıkar ve suçları öylesine tüyler ürpertici olur ki bunlar doğaüstü bir canavarın işi gibi görünebilir. Örneğin 1920’lerde yamyam bir katil olan Albert Fish, on iki yaşındaki bir kız çocuğunu kandırıp Wisteria Köşkü diye anılan terk edilmiş bir eve götürmüş, onu orada öldürüp parçalamış ve etlerinin bir kısmını pişirip yemişti. Bu suç su yüzüne çıktığı zaman, bulvar gazeteleri bu işi yapan kişiyi tanımlayacak çarpıcı bir isim bulmak için çok düşünmüşlerdi.
Buldukları diğer iğrenç adların yanı sıra, onu “Wisteria Kurt Adamı” olarak da adlandırmışlardı.
Bu yazı A'dan Z'ye Seri Katiller Ansiklopedisi kitabının 184-185. sayfasından alınmıştır. Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için lütfen iç bağlantıyı kullanın.
Türk halk kültüründe "Erbörü"
Erbörü, Türk halk inancında kurt adama verilen isimdir. Dolunayda kurda dönüşen kişi. İskitler, bazı olağanüstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştüklerine inanıyorlardı. Dişi olanları için “Eşbörü” kullanılır.[1]
Boris Vian'in Kurt Adamı
Boris Vian'in anlattığı, dolunay vakti insana dönüşen kurdun hikâyesi, çeşitli Kurt Adam hikâyelerine çok güzel bir alternatiftir.
Buffy the Vampire Slayer'da kurt adamlar
Kurt adamlar, Buffy the Vampire Slayer adlı dizide ilk defa Phases adlı bölümde, Oz’un kurt adam olduğunu keşfetmesiyle ortaya çıktı. Buffy the Vampire Slayer dünyasında kurt adamlar sadece dolunay zamanı üç geceliğine kurda dönüşür. Yaratığın insan tarafı, kurda dönüştüğünde neler olduğunu hatırlamaz. Bir insanın kurt adama dönüşmesi için bir kurt adam tarafından ısırılması gerekir. Oz, kuzeni Geordie tarafından ısırılmıştı. Sevgilisi Willow ve arkadaşları Oz’un kontrol edemediği ikinci benliğini öğrenince ona yardım etme kararı aldılar. O, kurda dönüştüğü üç gece boyunca kendini kütüphanedeki kafese kilitler. Lover’s Walk adlı bölümde Oz’un, Willow’un kokusunu çok uzaklardan alması kurt adam duyularına insan şeklindeyken de sahip olduğunu gösteriyor. Kurt adam avcıları onları öldürmek için gümüş kurşun kullanır. Buffy, Phases adlı bölümde Caine adında bir avcıyı avlamaya çalıştığı kurtun aslında bir insan olduğuna ikna etmeye çalışmıştı.
Mumya (Arapça مومياء) , çeşitli işlemler uygulamak suretiyle çürümesi önlenerek bozulmadan kalması sağlanan cesettir.
Mumyalama geleneği çok tanrılı dinlerden kalmadır. İlk örnekler Antik Mısır'da MÖ 15. yüzyılda bulundu. Mısırlılar, ölülerinin ruhlarının öteki dünyada dirilip yeniden bedenlerine döneceklerine inandıklarından bedenlerinin sağlam kalması amacıyla mumyalama işine büyük önem verirlerdi. Tahnit denen bu mumyalama yönteminde bugün ayrıntılı olarak bilinmeyen ilaçlar kullanıldı. Ölülerin kalp ve böbrekleri dışında kalan iç organları ve beyin (özel bir aletle burundan) alınırdı. Mumyalar ya taş lahitlere ya da çürümemesi için yağlanmış tahta tabutlara konulurdu. Mısırlılar, ilaçtan başka, mumyalama işinde reçine, talaş, zift ve bez, sodyum karbonat ve yağ kullandılar. Mısırlılar, insandan başka, kedi, köpek gibi hayvanları da mumyaladılar. Şaman geleneklerini sürdüren birçok toplulukta görülen mumyalama geleneği, Afrika'nın kimi yörelerinde bugün de sürdürülmektedir.
Perili ev, içinde doğaüstü ve genellikle kötü niyetli hayalet, cin gibi varlıkların yaşadığına inanılan yer.
Parapsikolojide fantomların (hayalet) görülmesi, eşyaların kendiliğinden hareket etmesi ya da mahiyeti anlaşılamayan birtakım seslerin duyulması gibi olayların sıkça gözlemlendiği yerler olarak adlandırılır. Deneysel spiritüalistler ve parapsikologlar tekinsiz yer fenomenini farklı biçimlerde açıklarlar.
Günümüzde parapsikologlar perili ev fenomenini “kendiliğinden psikokinezi” adı altında incelemektedirler.
Neospiritüalist görüşe göre, tekinsizyer fenomenlerinin nedenleri çeşitlilik göstermekteyse de, tekinsizyer fenomenlerinde genellikle, hassas bir kişinin elektromanyetik alanıyla, vaktiyle başka biri tarafından bırakılmış imaj yüklü vibrasyonları algılaması söz konusudur. Yani hayalet sanılan şey, psişik bir algıdan ibarettir, gerçek değildir, fakat geçmişte olmuş olayların algılanması söz konusudur. Psikokinezi fenomeninin oluştuğu tekinsiz yer olaylarında ise bu psikokinezik olaylar yine o kişinin fiziksel medyumluk yeteneği sayesinde oluşurlar. Hassas bir kişinin bulunmadığı, yani bir insanın bulunmadığı yerde, bedensiz varlıklar kendi başlarına hiçbir icraatte bulunamazlar.
Slasher film, bir korku filmi alt türüdür ve bu tür filmlerde bir psikopatın insanları takip ederek onları genellikle keskin aletlerle öldürmesi konu edinilir. "Slasher" terimi bazen gayriresmî olarak cinayet içeren herhangi bir korku filmi için genel bir terim olarak kullanılıyor olsa da bu türün uzmanları, bu filmleri splatter filmler ve psikolojik korku filmleri gibi diğer korku alt türlerinden ayrı olarak belirgin bir karakteristik özellik barındırdığını belirtmekteler.[1]
Bazı eleştirmenler, İtalyan giallo filmlerini ve İngiliz yapımı psikolojik gerilim filmi veya psikolojik korku filmi olan ve Michael Powell'ın yönettiği Peeping Tom (1960) ile Alfred Hitchcock'un yönettiği Sapık (1960) filmlerini ilk etkili "slasher" filmlerine örnek göstermektedir[2][3] ve çoğu eleştirmen, bu türün zirveye 1970'lerde ve 1980'lerde yayınlanan Amerikan filmleriyle çıktığını belirtmektedir. Tobe Hooper'ın Teksas Katliamı (1974), John Carpenter'ın Cadılar Bayramı (1978), Victor Miller ile Sean S. Cunningham'ın 13. Cuma (1980), Wes Craven'ın Elm Sokağında Kâbus (1984) ve Don Mancini ile Tom Holland'ın Çocuk Oyunu (1988) klasik slasher filmlerindendir. Wes Craven'ın hicivsel filmi Çığlık (1996), seyircinin ilgisini yeniden bu türe çekti ve Çığlık'ın yayımlanmasından sonra birçok özgün slasher film serileri yeniden çekildi.
İşkence filmlerinin bir alt türü vardır. Bu alt türün adı ise "teen-slasher"'dır. "Teen slasher", gençlerin genelde sırayla öldürüldüğü ya da öldüğü filmlere denir.
İbrahimî dinlerde Şeytan (İbranice: שָּׂטָן, romanize: Śāṭān, lit. "düşman"; Arapça: شيطان Šạitan, lit. "sapkın"), Tanrı'ya isyan etmiş ve onun yolunu terk etmiş, onun yarattığı her şey ve herkes için muharebe ilan etmiş bir melektir. Yahudilikte, Hristiyanlıkta, ve İslamiyette dünyadaki kötülüğün baş faili olarak kabul edilir.
İblis sözcüğü de çoğu zaman Şeytan ile aynı anlamda kullanılır. Yeryüzündeki birçok dinde ve mitolojilerde Şeytan, genellikle doğaüstü güçlere sahip, sürekli insanları dinden, dolayısıyla yaratıcısının emirlerinden iyilik ve yardımlaşmak gibi şeylerden uzaklaştırmaya çalışan bir varlık olarak düşünülmüştür. Bunun yanı sıra Şeytan'a tapan veya Şeytan'ı yücelten inançlar ve akımlar da mevcuttur. Bu akımlardan en yaygın olanı Satanizm'dir
Latince'de "Diábolus, Diaboli", İspanyolca'da "Diablo", Yunanca'da "Diabolos", "Karanlıkların Efendisi," "Beelzebub" (Sinek Kral), "Belial", "Mephisto" ya da "Lucifer", Rusça'da "Satana", eski Türkçede "Yek" ya da 'Albız 'olarak geçer. Kabbala felsefesinde "Samael" olarak geçer. Ancak Yahudi inanışında Samael başka bir melektir. İslam'da "İblis" (Arapça: إبْلٍيسْ) olarak da bilinir. Şeytan ayrıca "Azazil" olarak da anılmıştır.
İçindekiler
1 Köken bilimi tarihçe
2 İbrahimi dinler
2.1 Yahudilik
2.2 Hristiyanlık
2.3 İslam
2.4 Ezîdîlik
2.5 Bahailik
3 Diğer dinler
3.1 Ekankar
3.2 Satanizm
4 Edebiyatta Şeytan
5 Ayrıca bakınız
6 Notlar
7 Kaynakça
8 Dış bağlantılar
Köken bilimi tarihçe
İbrahimi dinlerde Şeytan kötülüğün vücut bulmuş şekli olarak tasvir edilir.
Şeytana dönüşen Set figürü
Eski Mısırda fırtına, karanlık, ve kaos tanrısı Set (Seth, Setesh, Sutekh, Setekh veya Suty), göklerin tanrısı Horus ile savaşında yenilerek çöle sürülmüştür (kovulmuş)ve kötülüğün sembolü haline gelmiştir.
Hiyeroglif olarak:
Seth
[sw] [W] [t]
[x] [E20] [A40]
veya
[s] [t]
[S]
veya
[z]
[t]
[X]
Bu ve benzeri (ör, Amin deyimi) inanç ve deyimlerin İbranilerin Mısırda yaşadığı dönemlerde İbraniceye aktarıldığı düşünülmektedir. "Muhalif, bozucu ve bozguncu" gibi anlamlara gelen İbranice "Satan" kelimesinin kökü "komplo kurmak" anlamına gelir. İbranice'den Latince ve Yunanca'ya, oradan da diğer batılı dillere geçmiştir.[1] Arapça'da ise "şetane" "rahmetten uzaklaştı, hak'dan uzak oldu" anlamlarında kullanılır. Daha sonra Pers dininin etkisiyle "şeytan" imajı, kötü ruhlar kavramına dönüştü. Pers dinine göre Ehrimen, olan altı şeytan daha yaratmıştır, Ohrmazdanın iyi ruhlarının düşmanları olan. Bu, meleklerin şeytanlara karşı çıkması fikrine yol açtı.[2]
Hanok kitabında Şeytan'ı günahkâr insanları ve cinleri cezalandıran Tanrı'nın bir meleği olarak bulursunuz. O ve melekleri baştan çıkarıcı, suçlayıcı ve işkenceci olarak hareket ediyor.[3]
İbrahimi dinler
Yahudilik
Eski Antlaşma'da Şeytan Hristiyanlıktaki gibi korkulan bir mahluk değildir ve kötülüklerin temelini oluşturmaz. Çünkü Musevilikte hayrın da şerrin de Tanrı'dan geldiği inancı vardır. Bu sebeple Satan ya da Samael adı verilen Şeytan'ın hile ve aldatmacalarına karşı dikkatli olunmalıdır.
Yine Talmud, Bava Batra Bölümü, Daf 16a 'ya göre:
(הוא שטן הוא יצר הרע הוא מלאך המות הוא שטן דכתיב)
Şeytan, kötü dürtüler ve Ölüm Meleği aynı şahsiyetlerdir.
Yahudilikte şeytanlar sadece yetzer hara (kötü eğilim) ile özdeşleştirilir. Midraşim bazen bunu bir meleğin neden olduğu gibi açıklar. Bu tür meleklerin insanları günah işlemeye kışkırttığı, onları göksel mahkemede suçladıkları ve insanlar suçlu bulunursa onları yok ettikleri düşünülmektedir.[4] Suçlayan meleklerin lideri Samael iken, mezarın meleklerinin lideri Dumat'dır.
Hristiyanlık
Şeytan özellikle Yeni Antlaşma'da ve Hristiyan inancında da kendisine daha çok yer bulmuştur. Özellikle İsa'yı sürekli olarak kışkırtır. Ancak Şeytanın kişiliğinin kaynağı İncil değil, Hristiyan edebiyatıdır. John Milton'nun epik bir şiirinde Şeytanın en üst düzeyde bir melekken insanı ve kendini yaratan tanrıya karşı düşmanlığa yönelen bir kişilik olduğu anlatılır. Ancak Şeytan kesinlikle Cehennem'de hapsolmuş biri değildir aksine istediği her yere - Dünya'ya hatta Cennet'e bile - girip çıkabilir. Bu özellikleriyle Şeytanın nihai amacı insanlığı yaratıcının yolundan saptırmaktır. Bu anlamda kendisini tanrıya bir rakip olarak kabul ettirme gayreti içindedir. Kendisine bir süre verilmiş ve bu sürenin dolmasına kadar yaratıcıya karşı açtığı savaşın sonucunu beklemektedir.
Yaradılış (Genesis) bölümünde, Âdem ve Havva'yı kışkırtan yılan figürü, Tevrat'taki anlatımın aksine daha sonraları Hristiyan uleması tarafından Şeytan olarak değerlendirilmiştir. Doğu (Ortodoks) Kilisesine göre Şeytan, insanın üç düşmanından (diğerleri günah ve ölüm) birisidir. Bütün Hristiyan inanışlarında, Şeytan, İsa'ya ve İsa figüründe Tanrı'ya karşı son bir savaş (Armageddon) açacaktır. Bu savaş aynı zamanda Şeytana verilen sürenin de (aeonios) sonuna çok yaklaşıldığını gösterecektir. Üniteryen Kilisesine göre Şeytan bu zaman geldiğinde tekrar iyi olacak ve melek özelliklerine kavuşacaktır. Bu sürenin nasıl işleyeceği her kilisede farklılıklar gösterir. Neticede Dünya tüm şeytanlıklardan arınır ve tıpkı Cennet gibi günahsız bir yere dönüşür.
Ortaçağ'da Şeytan bir keçi gibi sakallı ve boynuzlu, elinde çatal ve kuyruklu olarak tasvir edilirdi. Bu görüntünün oluşmasının sebebi İncil değildir ve Hristiyanlıktan önceki pagan inanışlarda simgelenen bazı tanrı figürlerinden (Pan, Dionysus) kaynaklanır.
Yehova Şahitliği
Yehova'nın Şahitleri, Şeytan'ın mükemmel ruh özelliklerine sahip bir melek olarak yaratıldığına; ancak Âdem ve Havva'nın tanrı Yehova yerine kendisine itaat etmelerini sağlamaya çalışmasıyla Şeytan'a dönüştüğüne inanırlar. Şeytan'ın zamanla güzelliğinden ötürü gurura kapılarak kendisini bir tanrı gibi görmeye başladığını ve bu şekilde kendisini Yehova'ya bir rakip yaptığına inanırlar. Şeytan sözcüğünü daha kesin anlamak için, Kerub sınıfından bir melek olan "Şeytan" sözcüğünün "Karşı Koyan" anlamına geldiğinin gözönünde tutulması gerekir. Şeytan, Tanrı'nın amacına karşı koymaya çalıştığı için bu sıfatı almıştır. Şeytan adı bu varlığın özel adı değildir.
Şeytan "Aden Bahçesi"nde, "-Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." denilerek, yasaklanan meyveyi yemesi için Havva'yı kışkırtmış ve yalan söyleyerek itaatsiz olmasını sağlamıştır. Bunu yaparken bir yılanı kukla gibi şu sözlerle konuşturmuştur: Yılan, "-Kesinlikle ölmezsiniz" dedi, "-Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.". Bu şekilde Şeytan, Âdem'le Havva'yı tanrıya itaatsiz olmaları için ayarttığında, meselenin yalnızca bir meyveyi yemek olmadığına, tanrı Yehova'nın insanları yönetme hakkına meydan okuduğuna inanırlar. Tanrı Yehova'nın, Şeytan'a ortaya çıkardığı bu dava nedeniyle (Tanrı'ya göre altı gün) 6000 yıllık bir süre tanıdığına inanırlar. Şeytan'ın ortaya çıkardığı davaların şunları içerdiğine inanırlar:
Şeytan'ın, "Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz (anlayışınız) açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız." sözlerine göre; Şeytan Yehova'nın insanlar üzerindeki yönetiminin haksız olduğunu iddia etmiştir. Şeytan, insanların kendi kendilerini daha iyi bir şekilde yönetebileceklerini ve Yehova'nın karışması olmadan kendi yönetimleriyle Dünya'yı Cennet gibi bir yer yapabileceklerini iddia etmiştir. Bu nedenle, Şeytan'a göre, Yehova insanların kendi kendilerini yönetmelerine izin vermelidir.
Şeytan'a göre, Tanrı'ya gerçekten vefalı, sadık tek bir kişi bile yoktur. Sadık olan kişiler yalnızca kendileri için iyi şartlar sürdüğünde sadık kalmaya devam ederler. Eğer bu sadık insanların başlarına çeşitli sıkıntılar gelecek olursa, bu kişiler Yehova'ya sadık olmaktan vazgeçeceklerdir. Bunun ispat edilebilmesi için kendisine bir fırsat verilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
Yehova'nın Şahitleri, Yehova'nın Şeytan'ı bu davalar nedeniyle hemen yok etmediğini ve eğer hemen yok edecek olsaydı, bütün yarattığı ruh varlıkların zihinlerinde kendisinin haklı olup olmadığı kuşkusunun doğacağını bilerek, Şeytan'a geçici bir süre için izin verdiğine inanırlar. Ayrıca, Tanrı'nın Şeytan'a ve insan yönetimlerine izin vermekle, kötülüğe de izin verdiğine; çünkü bunun sonuçlarının kötü olacağını bildiğine inanırlar. Yehova'nın, Şeytan'ın iddialarının geçersizliğini bu kötü sonuçlara göre ispat edeceğine inanırlar.
İncil'deki "Bu Dünya'nın egemeni şimdi dışarı atılacak." ve "Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu Dünya'nın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur." sözlerine göre, Yehova'nın Şahitleri bu davaların çözümüne kadar, 6000 yıllık bir süre için Dünya'yı perde arkasından Şeytan'ın yönettiğine inanırlar. Ve Şeytan'ın bunu yaparken "Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir." sözlerine göre, Şeytan'ın insanları çoğu kere iyilik meleği gibi görünerek kandırdığına inanırlar. Yehova'nın Şahitleri, Şeytan'ın 6000 yılın bitiminde, bir "uçuruma" atılarak 1000 yıl boyunca faaliyetsiz bırakılacağına ve 1000 yıl geçtikten sonra sonsuza dek yok edileceğine inanırlar. Bu 1000 yıllık dönemde Şeytan'ın bozduğu şeylerin telafîsinin olacağına inanırlar. Bu telafî Yehova'nın Şahitleri'ne göre yeryüzünde Cennet'in yeniden kurulması ve ölmüş kişilerden birçoğunun dirilerek bu Cennet'te yaşamasıdır.
İslam
Ayrıca bakınız: İblis
Kur'an'da "şeytan" kelimesi, "İblis"'ten daha fazla (88 kez) kullanılmıştır.
İslam'da, "Şeytanlar" İblis'i destekleyen kötü ruh varlıklarıdır. Müfessirlerin çoğuna göre bunlar Şeytan'ın gökten kovulmasından sonra yaratılmış (semûm ateşten) ve onun iradesiz kulları gibi hareket etmişlerdir. Her zaman kötülük yapan meleklerin zıddıdırlar. Tekil olarak kullanılan, İblis için bir eş anlamlı. Kur'an'a göre, şeytanlar, insanların aklına, gönüllerini fısıldayarak girerler.[5] Bu fısıltılar "Vesvese" olarak adlandırılır. İnsanın kalbinde ve zihninde onu dinlemeyen, sürekli çatışma halinde tutan, zihnini ve kalbini hiçbir zaman sükûnete erdirmeyen şeytan; insanın içindeki ikinci bir kişi gibi hareket etmekte, onu vesveseleriyle ele geçirmeye çalışmaktadır.[6] Sürekli kötülükler peşinde koşan ve ele geçirdiği insanı bu yönde kodlayan şeytani tarafın mutlak egemenliğiyle insan bütünüyle şeytanlaşabilmektedir. Kur’an bu tipleri insan şeytanlar olarak deşifre etmektedir. İnsandaki şeytanı aktif hale getiren ondaki irade zayıflığı, ümitsizlik, ne yapacağını bilemeyiş, kararsızlık ve şüphe halidir. İnsandaki bu zihin halleri aktif olduğu anda insanın yaptığı eylemler ve hareketler birer şeytan işine dönüşmektedir.[7]
Hadislerde Allah’ın arşı dışında Peygamber’in, Cebrâil’i gökle yer arasında bir arş (taht) üzerinde otururken gördüğü, şeytanın da Allah’ın arşı gibi deniz (veya su) üzerinde bir arşı bulunduğu, çevresinin yılanlarla çevrili olduğu ve şeytanın insanları saptırmak üzere yardımcılarına emirleri buradan verip yeryüzüne saldığından sözedilir.[8]
Ezan okunduğunda, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp zart diye yellenerek kaçar. Ezan bitince tekrar geri gelir. Kamet edilince yine arkasını dönüp kaçar. Bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur, Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır.[9]
Kur'an'a göre, şeytanlar, insanların aklına fısıldayarak girerler.[10] Cinler gibi, şeytanlar da ateşten yaratılır.[11] Ama şeytanlar cennete girmezler. Şeytanlarin habitatı cehennemdir.[12] Bununla birlikte, şeytan liderleri, "Kıyamet gününden" sonra ve diğer şeytanları geride bırakarak tekrar bir meleğe dönebilirler.[13] İblis'in takipçilerinden vazgeçmesi fikri de, Kuran'da, "Bedir savaşı" sırasında görülür.
“Aynı şekilde insan ve cin şeytanlarını, her peygambere düşman yaptık. Bunlar inananları aldatmak için yaldızlı sözler fısıldar, telkinlerde bulunurlar. Eğer Rabbin isteseydi onlar bunu yapamazlardı. Bu durumda ey Peygamber! O inkârcıları yalan ve iftiralarıyla baş başa bırak."
En'am suresi, Sure 6/Ayet 112[14]
İslam'da da farklı türden şeytanlar vardır. Cehennem-şeytanların güçlü bir sınıfı olarak kabul edilen ve öldürülen kurbanların yaşam gücüne çekilen İfrit. Göklere çaba gösteren, ancak melekler tarafından atılan Marid.
Ezîdîlik
Yezîdîlik'te Yahudi-Hristiyan ve Müslüman'da olduğu gibi hiçbir Şeytan figürü yoktur.[15] Bir şeytanın varlığı, Tanrı'nın her şeye gücünden şüphe duyacaktır, bu yüzden her şeytani bir şey reddedilir. Ancak bazı Hristiyanlar ve müslümanlar, Ezîdîliler Şeytan ibadetlerini suçladılar, zira Melek Taus ve İblis/Lucifer arasında bazı benzerlikler vardır. Benzer şekilde, Hristiyan Apocrypha'daki Lucifer'deki veya Kuran'da İblis, insanlık öncesi secde etmeyi reddetti, Melek Tavus'a insanlıktan önce secde etmeye ve yapmayı reddetti. Ancak Yezidi görüşüne göre bu, Melek Taus'un sadakatini ortaya koydu.
Vampir kültürü Babil'den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Orta Çağ'da yayıldı. 1200'lerde İngiltere'de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map'ın iddiasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.
Vampir varlığına inanan bilim insanları vampirlerin kendilerince belirlenen özelliklerini şöyle özetlemişlerdir: Acıyı en az düzeyde hissederler, vücutlarında özellikle de yüzlerinde çürüğe dayalı hafif çukurluklar ve izler bulunur, göz renkleri sürekli değişim içindedir ve iki göz asla aynı renkte bulunmaz. Beklenmedik zamanda, fark edemeyeceğiniz kadar hızlı ve bir o kadar da güçlü tepkiler verebilirler. Ten ısıları sürekli değişiklik içindedir. Gün ışığından etkilenmezler (Vampirlerin güneş ışığında yok olduğu fikri Friederich Wilhelm Murnau'nun Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filminde ortaya atılmış, Popüler kültür'e ait modern bir düşüncedir). Düşünce okuyabilirler, bu nedenle onlara karşı koymak imkânsız gibidir. Zekalarını ve güçlerini asla bir kitlenin anlayacağı bir şekilde dışarıya vurmazlar. Bahsedildiği gibi köpek dişleri ilgi çekici büyüklükte değildir.
Sadece Hıristiyan Avrupa'da değil, çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistan'da kimi kadınlar, uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. M.Ö. 700 yılları civarında yazıldığı tahmin edilen, orijinali Sanskritçe'den pek çok dile ve yerel lehçeye çevrilen bir öykü ve efsane koleksiyonu olan Vikram ve Vampir bu inanışa örnektir. 1001 Gece Masalları'nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Gine'nin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır.
Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe'den türetildiğini öne sürer. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 1730'lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir: “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını her gün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.” Karl Marx'ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: “Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur.”
1820'lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok“ diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanu'nun 1872'de yazdığı “Carmilla” adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.
İrlandalı yazar Bram Stoker, 1897'de yazdığı “Drakula” adlı eserinde türün bütün mitlerini toparladı ve bu konudaki en iyi klasiği meydana getirdi. Bu kitap vampir efsanesinin sinemaya da sıçramasına neden oldu. Alman dışavurumcu yönetmen Murnau, 1922'deki ünlü klasiği “Nosferatu” ile sinema tarihindeki ilk vampir filmini çevirdi. 1930'lu yıllarda Hollywood'un en gözde konularından biri vampirlerdi. Sinemanın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi. Zaman içinde vampirler pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı, güzel yaratıklar haline geldi. Francis Ford Coppola ise Bram Stoker'ın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumladı. Stephenie Meyer'ın 2005 yılında yazmaya başladığı Alacakaranlık roman serisi (ve 2008'de başlayan film uyarlamalarıyla) vampirler canavarlıktan kahramanlığa terfi ettiler.
Bilim açısından Vampirlik
Bram Stoker
Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen'in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700'lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.” diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.” demiştir.
Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğurduğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır.
Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifianın birçok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ki bu bozukluklar sadece diş etinin çekilmesi değildir, yüz derisinde çatlamalar, burnun veya parmakların düşmesi gibi belirtiler de vardır. Orta çağda mezarlıklarından çıkarılan kişilerin bu kadar aşırı görüntü bozukluklarına sahip olduklarından bahsedilmemiştir. Ayrıca bu güne kadar kayıtlı olan 200 hastalık vakası vardır, ki bu da böylesine büyük bir efsaneye yol açabilecek büyüklükte bir sayı değildir.
Vampirlerin gün ışığına çıkamadıkları ilk defa roman yazarları tarafından söylenmiştir. Oysa 18 ve 19 yüzyıl vampirlerine gündüzleri de rastlandığına dair söylentiler vardır. Ayrıca Drakula her ne kadar bembeyaz bir cilde sahipse de, balkanlarda "al yanaklı" tasvir edilen vampir efsaneleri vardır. Queen Of The Damned filmindeki Akasha esmerdir.
İnsan vücudu, sindirim sistemine giren her besini en küçük yapı taşına ayırıp, bundan kendi moleküllerini yapar. Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarımsakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır.
Orta çağda daha yaygın olan bir hastalığın daha bu inanışların kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Discovery Channel'da bir kadın, üç defa morgda uyandığını anlatmıştır.
Belki de bu mitin açıklamasını bu kadar uzakta aramaya gerek yoktur. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır. Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra derinin çekilmesiyle saçlar ve tırnaklar uzamaya devam edermiş gibi görünür, bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur.
Türklerdeki vampir inanışları
Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur. (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970'li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylar da yaşanmıştır)
1884’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery : Yaşamı ve Maceraları”nda Türkler'deki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre: “ Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.”
“Cadılar hortlayan ölülerdir” diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler “Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır, ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna kanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar . Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.”
Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükûmet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 68. sayısında yayınlanmıştır:
“Tırnovada cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahir'e dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağrıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.”
Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değil de kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır.[1]
Meçkey
Meçkey - Türk, Anadolu ve Altay halk inanışında, batı dillerindeki karşılığı ile birebir örtüşen bir anlamla vampir demektir. Meçik de denir. Türk halk kültüründe ve halk inancında kendine özgü bir vampir türüdür. Bazı yönleri bütünüyle Türk kültürüne özgü olsa da Batı toplumlarının inanışlarına çok benzeyen bazı özellikleri de mevcuttur. Örneğin tıpkı Nosferatu'da olduğu gibi, "tağun" (yani veba) hastalığı taşıdığına inanılır. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadın (veya bazen yaşlı bir erkek) şeklinde düşünülür. Sözcük, biçmek (kesmek) fiili ile alakalıdır. Meç Moğolcada maymun, Mes ise silah demektir. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer varlıklara sıklıkla rastlanır.[2]
Uzak Doğu Vampir inanışları
Asya'nın güney doğusunda genellikle hortlak benzeri yaratıklara ait inanışlar bulunuyor. Bunların da ani ve korkunç ölümler sonucu ölenlere ait ruhlar oldukları söyleniyor. Uzak doğu kaynaklı korku filmlerinde bunlar gibi bir travma sonucu ölen, ölümlerini kabul etmek istemeyen ve yaşayanlardan intikam almaya çalışan hortlaklar konu ediliyor. Bali, Malezya, Endonezya, Filipinler ve Kamboçya'da dişi vampir benzeri (Türk folklorundaki lohusa kadınlara musallat olduğu söylenen "al karısı" benzeri) bazı yaratıklara inanılıyor ama bunlar bilinen vampir stereotipinin epeyce dışında kalıyorlar. Daha çok hortlak ve cadı benzeri yaratıklar olarak tanınıyorlar. Sadece kan içmiyor, iç organlarla da besleniyorlar. Vücutlarını parçalayarak bölünebilme, yarasa kanatlarıyla uçabilme, uzun dilleriyle kan emebilme vb. özellikleri var. Genellikle de genç ve güzel kadınların intihar ya da doğum sırasında ölümleri nedeniyle ortaya çıktıkları söyleniyor. Özellikle Japon kültüründe hiçbir vampir inanışı bulunmuyor. Japon kökenli vampirler sadece mangalar ve sinemada bulunuyor. Çin'de ise zombi benzeri kara büyüyle yeniden diriltilen cesetler olduğuna inanılıyor ama bunların da yaşayan ölüler olmaları, uzun saç ve tırnakları dışında vampirlikle pek bir alakaları bulunmuyor.
Vampire: The Masquerade
White Wolf tarafından kurgulanmış popüler RYO'lardan biridir. Oyun vampir faaliyetlerini insanlara belli etmeden yaşamanızı gerektiren bir dünyada geçer. İnsanların vampirlerin varlığını bilmesi gizlenmelidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Vampire: The Masquerade.
Delphi Yazıtları: Ayışığı Tanrıçası Selene
Gizemcilikle ilgilenenler arasında “Vampir İncili” olarak da bilinen “Delphi Yazıtları”nın Yunan mitolojisinin efsanevi Delphi kahinine ait olup olmadığı ya da tarihsel bir değer taşıyıp taşımadığı bilinmiyor. Yazıtların içinde yer alan bir bölüm, özellikle vampirlerin mitolojik kökenine ve nasıl ortaya çıktıklarına ışık tutan bir aşk hikâyesinden oluşuyor. Tanrıça Selene’nin antik Yunan mitolojisindeki hikâyesinden farklı bir çizgide ilerleyen bu hikâyeye göre, ilk vampir ay ve av tanrıçası Artemis tarafından yaratılıyor. Metnin tamamına ulaşmak için bknz.Delphi Yazıtları: Ayışığı tanrıçası Selene
Carl Gustav Jung ve vampirlerin kaynağı
Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, kolektif bilinçaltı kuramında insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunur. Kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta, ilkel anıları ve örnek tavırları yani arketipleri içermektedir. İşte bu örnekler, insanları çeşitli biçimde etkiler: Hayallerde, rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklörde belirir. Jung'un bu kuramına göre, vampirler de kolektif bilinçaltındaki arketiplerden biri olarak yorumlanabilir. [kaynak belirtilmeli]
Efsane : Âdem ile Havva'nın çocuğu Kain
Lilith
Vikikaynak'ta Caine
ile ilgili metin bulabilirsiniz.
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Kain'e son ve en büyük lanetini verdi:
"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak!"
Bu lanetle Kain acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.
Kafasını kaldırdığında Cebrail karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla: "Âdem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."
Sümer mitolojisinde yer alan Emeş-Enten ve Lahar-Aştan hikâyesinin bir benzeri olarak, Adem ve Havva’nın ilk oğulları olan Habil (Abel) ve Kabil’in (Cain) hikâyesi İncil’in ilk bölümünü oluşturan Eski Ahit’te yer alıyor. Hikâyeye göre Tanrıya adak adayan iki kardeşten yalnızca Habil’in adağı kabul görür, bunun üzerine Kabil duyduğu kıskançlıkla kardeşi Habil’i öldürerek lanetlenir ve kıyamet gününe dek durmadan yeryüzünü dolaşmak zorunda kalır. Kabil kardeşini öldürdüğünü anlayan insanların onu da öldüreceğini söyleyince Tanrı onun bedeninde lanetli olduğunu gösteren bir iz bırakarak şöyle buyurur: "Her kim Kabil'i öldürürse, intikam yedi kat fazlasıyla onun üzerine olsun". Böylece Kabil ilk katil ve ilk ölümsüz olarak dünyayı dolaşır. İncil’de bahsedildiğine göre Kabil’in çocukları da olur, bir şehir kurarak ona oğlu Hanok’un adını verir. Günümüzde bu şehrin Urfa olduğuna inanılıyor. Kuran’da da ayrıca Maide suresi içinde isimleri belirtilmeksizin Adem’in ilk oğulları arasında geçen bu hikâyeye yer verilmiştir.
Kabil’in hikâyesinin geri kalanına kutsal kitaplarda değil ama Lilith ya da Enoch’un kitabı gibi doğruluğu kilise tarafından kabul edilmeyen kimi eski kitaplarda yer verilmiş. Bu kaynaklara göre, Kabil’in yaptıklarının cezasını çekmesi için taşıdığı ölümlü ruhundan mahrum bırakıldığı ve diğer ölümlüler gibi dünya nimetlerinden yiyemediği anlatılıyor. Kabil’in daha sonra Adem’in ona boyun eğmeyi reddettiği için sürgün edilen ilk karısı Lilith ile birleştiği ve Kızıldeniz civarında Nod adında bir kente yerleştiği belirtiliyor. İbrani mitolojisinde kabusların kraliçesi ve tüm iblislerin anası olan Lilith’in hiçbir şey yiyemeyen Kabil’i hayatta tutmak için ona kendi kanından verdiği ve böylece kendi soylarının ilk vampirleri oluşturduğuna inanılıyor. Günümüzde de pek çok vampir öyküsünün temelinde Kabil veya Lilith’e göndermeler yapılmaktadır.
Dini Metinlerde Vampirlik: Yehuda'nın ihaneti
Judas İscariot, (İscariot latince katil anlamına gelmektedir) olarak bilinen Yehuda’nın da İncil’de adı geçen ilk vampir olabileceğine inanılıyor. Geleneksel vampir inanışına göre vampirlerin haç ve gümüşe karşı hassasiyet göstermelerinin nedeninin de bu hikâyeye dayandığı düşünülüyor. Yehuda, geleneksel Hristiyan inancına göre İsa peygambere ihanet ederek onu otuz gümüş sikke karşılığında ele veren bir havarisidir. Yehuda’nın nasıl öldüğüne dair çok farklı inanışlar bulunmakla birlikte, bunlar içinde en bilineni Yehuda’nın İsa’yı çarmıhta görerek duyduğu vicdan azabı ve korkuyla kendini asarak intihar etmesidir. Öte yandan İncil’de ya da diğer kutsal kitaplarda “vampir” sözcüğü hiç kullanılmamıştır.
Farklı kültür ve inanışlardaki vampir inanışları için bknz.Vampir Tanrıları
Vlad Tepes
Vlad Tepes Portresi
Kazığa oturtulan insanlar
III. Vlad namı diğer Kont Drakula, 1444'te, 13 yaşındayken kardeşi Radu ile beraber, devşirme olması amacıyla Edirne'ye getirilmiştir. 1447'de babası II. Vlad Dracul ve ağabeyi Mircea'nın Macarlar'la savaş sırasında ölmesinin ardından; Macarlar tarafından Eflak'ın başına getirilen II. Vladislav'ı devirmesi için 1448'de yanına bir de ordu verilerek salıverilir. Kardeşi Radu Osmanlılarla kalmayı tercih eder. Vlad, kraliyet ailesinin düşman kolundan olan II. Vladislav'ı devirir ama tahttaki ikinci ayında yine Macarlar tarafından Boğdan'a sürülür, II. Vladislav tekrar başa geçer. Üç sene sonra, 1451'de Boğdan prensi Bogdan'ın öldürülmesini fırsat bilerek Eflak'a döner. Geçen süre zarfında II. Vladislav Macar komutan János Hunyadi'ye ihanet ederek Osmanlı tarafına geçmiştir. Dracula'ya da Macarlar'ın tarafına geçmek düşer. 1456'da János Hunyadi ikinci Sırbistan seferine çıkarken Vlad da ikinci Eflak seferine çıkar, II. Vladislav'ı öldürür ve başa geçer. Bu olaydan sonra meşhur işkenceleri başlar. Tahta geçer geçmez ilk yaptığı işlerden birinin ülkesinde yoksul insan kalmasın diye dilencileri ve yoksulları toplayıp bir yemek vermek, ardından da hepsini diri diri yakmak olduğu söylenir. 1456'dan 1462'ye kadar süren altı senelik hükümdarlığı sırasında kadın, çocuk demeden; kimi kaynaklara göre 40 binden kimilerine göreyse 100 binden fazla insanı öldürtmüştür. 1462'de Osmanlı İmparatorluğu'nun Eflak'ı topraklarına katması üzerine kaçmak zorunda kalır, yardım beklediği Macar Kralı kendisini zindana atar. Osmanlılar, Eflak'ın başına Vlad Tepes'in kardeşi Radu'yu getirir. Radu 1473'e kadar tahtta kalır. 1475'teki ölümüne kadar geçen iki senelik sürede ise, rakip aile Danestiler'den yaşlı Başarab ile Radu arasında tam altı kere el değiştirir . Radu'nun ölümünden sonra bir buçuk sene kadar aralıksız tahtta kalan Basarab'ın saltanatı, Macar krallığının desteğini almayı basarıp 3. Eflak seferine çıkmış olan Vlad Tepes tarafından bozulur. Kazıklı, Moldova ve Transilvanya ordularının da desteğiyle 3. kez, ancak ilki gibi yine yalnızca iki aylığına tahta çıkar. Orduların Transilvanya'ya hareketini fırsat bilen Osmanlılar, Kazıklı'yı devirir. Rivayete göre öldürülüp başı İstanbul'a getirilmiş, vücudu Snagov'da bir manastıra gömülmüştür. Ancak manastırda 1931'de yapılan kazılarda mezarın boş olduğu görülmüştür. 1897 yılında Bram Stoker ölümsüz eseri Dracula'da Kazıklı'yı Kont Drakula adıyla diriltmiştir.
Elizabeth Bathory
Élisabeth Báthory
Macaristan Krallığı’nın en ünlü soylu ailelerinden biri olan Bathory ailesinden gelen Kontes Elizabeth Bathory ve kızı Celile, tarihin en kötü şöhretli kadınları listesinde kuşkusuz ilk sıralarda yer alıyorlar. Bathory, 54 yıllık yaşamı boyunca işlediği korkunç cinayetler nedeniyle de dünyanın en ünlü kadın seri katili unvanını taşıyor. 15 yaşındayken evlendirildiği kocası Ferenc Nádasdy’nin ölümünden sonra suç ortağı hizmetçileriyle birlikte yüzlerce (söylentiye göre 650) genç kızın işkence edilerek öldürülmesinden sorumlu tutulan Bathory, ömrünün kalan 4 yılını kendi şatosu olan Csejte’de küçük bir odaya hapsolmuş bir şekilde geçirdi. Cinayetleri bizzat işlettiği yardımcıları korkunç cezalar alırken Bathory bir soylu olduğu için ne yargı önüne çıkartılmış ne de söz konusu suçlardan hüküm giymiştir. Öte yandan Csejte şatosunda kapısı tuğlalara örülen bir odada unutulmaya terk edilen kontesin adını anmak bile yasaklanmıştır. Bathory’nin gençliğini koruyabilmek amacıyla bakire kızların kanlarıyla banyo yaptığı söylentileri onun uzak bir akrabası sayılabilecek Wallachia prensi Vlad Tepeş gibi bir vampir olduğuna inanılmasına yol açmıştır.
Macarca ismiyle Erzsébeth Báthory, 1560 yılında doğdu ve çocukluğunu Ecsed şatosunda geçirdi. Macaristan’ın Osmanlılar ve Avusturyalılarla gerçekleştirdiği savaşların yaşandığı bu dönemde Bathory Latince, Almanca ve Yunanca dillerini iyi derecede bilen bir Protestan genç kız olarak yetiştirilmişti. Acımasızlığıyla şöhret kazanan kuzeni Transilvanya prensi Stephen gibi Elizabeth de çocukluğundan itibaren ani öfke nöbetleri geçirmekteydi. Araştırmacılar bunun aileden gelen genetik bir bozukluk olduğuna ve Bathory’nin epilepsi hastası olma ihtimaline inanıyor. Günümüzdeki tarih uzmanları ve psikiyatrlar Bathory’nin aynı zamanda cinsel kimlik bozukluğuna da sahip olduğunu belirtiyorlar. Henüz 14 yaşındayken hamile kalan Elizabeth, söylenene göre kadın ya da erkek istediği herkesle birlikte olabilmekteydi. Öte yandan Bathory’nin kimi akrabalarının da sicili pek parlak değildi. Halasının lezbiyen bir cadı, amcasının şeytana tapan bir simyacı ve erkek kardeşinin ise birlikte yalnız kalınmaktan korkulan bir cinsi sapık olarak tanınması Bathory’nin çevresinde öyküneceği yeterince kötü örnek olduğunu gösteriyor. Öte yandan çocukluğundan beri Elizabeth’le ilgilenen bakıcısının da kara büyüyle uğraşan ve ayinlerinde küçük çocukları kurban etmekten çekinmeyen biri olduğunu da eklersek Bathory’nin bu durumda bir seri katile dönüşmemesi neredeyse imkânsızdı. Elizabeth, evlendikten sonra kocasının evlilik hediyesi olan Csejte şatosuna yerleşti. Şato etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım arazileriyle çevriliydi ve Küçük Karpat dağlarının kayalıkları üzerinde yükseliyordu. Kocasının sürekli savaşta ve evden uzakta oluşu Bathory’i ticari ve politik konularla ilgilenmek zorunda bırakmıştı. Tarihçilere göre Bathory bu konuda da oldukça başarılıydı. Öte yandan Bathory güzelliğiyle övünmek, aynalar karşısında zaman geçirmek ve günde neredeyse beş defa kıyafet değiştirmekten de geri kalmıyordu. Bathory’nin babasından ve kocasından öğrendiği acımasızlığı sarayındaki hizmetçilere göstermesi ise en sıradan uğraşıydı. Yaşlanmaya başladığını düşündüğü andan itibaren cildini yenileyebilmek için kendini farklı büyülerle uğraşmaya verdiği de biliniyor.
Öte yandan Bathory’nin bölgedeki savaşta çaresiz kadınların koruyuculuğunu üstelendiği söylentileri de var. Örneğin Bathory, kocası Osmanlıların elinde esir olan bir kadın ya da kızı tecavüze uğrayıp hamile bırakılan bir kadın için politik hünerlerini sergilemekten çekinmemişti. Diğer yandan şatosunun bir bölümünde istemeden hamile kadınların çocuklarının düşürüldüğü de biliniyor. Bathory bunları kuşkusuz daha fazla genç kızı öldürebilmek için yaptığı düşünülüyor. Önceleri sadece köylü kızlarını katlederken kocasının ölümünden sonra artan kan arzusu bu seri katilin soyluların kızlarına da göz dikmesini sağlıyor. Böylece görgü ve terbiye öğrenmeleri için sarayına kabul ettiği kızların tamamı sırra kadem basıyor. Öte yandan bölgedeki kız kaçırma olayları da artıyor. Saray çevresindeki dedikodular ayyuka çıktığında kralın emriyle görevlendirilen György Thurzó şatoya incelemeye geliyor ve yaklaşık 300 kişilik bir tanık ordusu dinlendikten sonra korkunç gerçekle yüzleşiyor. Kralın Bathroy’nin kocasına olan borcu nedeniyle eyleme geçtiği ve böylece Bathory’den kurtulmak istediği de bir başka korkunç gerçekti. Bugüne dek Elizabeth’in suçsuzluğunu savunanlar krallık tarafından gerçekleştirilen bir komploya kurban gittiği ve bir Protestan olmanın cezasını çektiğini öne sürüyor. Elizabeth Bathory, özellikle kocasının ölümünün ardından işkence yöntemlerini giderek artırmıştı. Psikologlar Bathory’nin yaşlandıkça artan akıl hastalığının bu dönemde iyice kötüleştiğini iddia ediyorlar. İyi ödeme vaatleriyle kandırılan ya da kaçırılan genç kızlar mahzene kapatılıyor ve bedenleri tanınmaz hale gelene dek dövülüyor, sonra da yakılıyor ya da parçalanıyordu. Kurbanların ölesiye dövüldüğü, açlığa terk edildiği, canlı olarak yakıldığı, iğnelerle işkenceye uğradığı, kışın dışarıda üzerlerine su dökülerek donmaya bırakıldığı, yüzlerinin, kollarının ve cinsel organlarının ısırıldığı ve cinsel anlamda tacize uğradıkları da biliniyor. Bathory’nin bu korkunç işkencelerini 1585 yılından 1610’a kadar sahip olduğu tüm şatolarda gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. 650 kişilik kurban sayısına Bathory’nin hala hükûmet arşivlerinde saklı olduğuna inanılan günlük ve mektuplarından ulaşılmıştır. Bathory, bir seri katil olarak çok da becerikli sayılmazdı, bir asil olmasının avantajlarını sonuna kadar kullanmış fakat işlediği cinayetlerin üzerini örtmek konusunda da yeterince titiz davranmamıştır. Tüm bu imtiyaz ona sadece mahkeme aşamasında yaramıştır, yargılanmadan doğruca kendi şatosunda müebbet hapse konulmuştur. Öte yandan kralın Bathory'e borcunu ödemesine gerek kalmadığı hükmüne de varılmıştır.
Bathory, Csejte şatosunda ölü bulunduğunda odasında el sürülmemiş pek çok kap yemek bulunuyordu, bu nedenle tam ölüm tarihi bilinemiyor. Önce Csejte kilisesinin bahçesine gömülen cesedi Csejte’li köylülerin ayaklanması sonucu Ecsed’deki Bathory aile kabristanına defnedilmek üzere buradan taşınmıştır. Kontes Bathory denince aklımıza gelen kan banyosunun bu efsaneye sonradan eklendiğini de belirtelim. Bathory aleyhine ifade veren tanıklardan hiçbiri bir kan banyosundan söz etmediği ve bunun sadece Transilvanya vampir inanışıyla alakalı olarak uydurulmuş olduğu bilinmektedir. Bathory’nin hikâyesi farklı perspektifler ya da kurgusal olaylar içeren pek çok filme de konu olmasının yanı sıra sulandırılarak “Kontes Dracula” ve benzeri filmlerin yapılmasına da esin kaynağı olmuştur.
Yamyamlık veya kanibalizm, aynı türden başka bir bireyi yiyecek olarak tüketme eylemidir. Yamyamlık, hayvanlar aleminde yaygın bir ekolojik etkileşimdir ve 1500'den fazla tür içerisinde gözlemlenmiştir.[1] İnsan yamyamlığı hem eski zamanlarda hem de günümüzde son derece iyi belgelenmiş bir davranıştır.[2]
Yamyamlık oranı, besin açısından kısıtlı ortamlarda, bireyler ek bir besin kaynağı elde etmek için türdeşlerine yönelmesi sebebiyle artmaktadır.[3] Yamyamlık, potansiyel rekabeti azaltarak gıda, barınma ve bölge gibi kaynakların daha kolay erişilebilir hale gelmesini sağlar ve nüfus sayılarını düzenler. Bu durum bireye fayda sağlasa da yamyamlığın varlığının tüm popülasyon genelinde hayatta kalma oranlarını düşürdüğü ve akraba tüketme oranını arttırdığı gözlenmiştir.[3] Diğer olumsuz etkiler, yamyam davranışı gösteren bireyin konakçı ile karşılaşma oranı arttıkça artan patojen bulaşma riskini içerebilir.[4] Bununla beraber, yamyamlık -bir zamanlar düşünülenin aksine- yalnızca aşırı gıda kıtlığı veya yapay koşulların bir sonucu olarak meydana gelmek zorunda değildir. Aynı zamanda çeşitli türlerde doğal koşullar altında da meydana gelebilir.[1][5][6]
Zombi, vudunun Afro-Caribbean ve Creole ruhani inanç sistemlerinde ölümsüz bir insandır. Bu folklorik zombiler doğaüstü güçler ve şamanistik hekimliği vasıtasıyla, yaşayanlar arasında korku yaratmak amacı ile ölü insan bedenlerinin yeniden canlandırılmasıdır. Zombilerin daha korkunç versiyonları yamyamlık ögesi kullanılarak korku sinemasında sıkça sergilenmektedir. Ayrıca bu tür varlıklar hortlaklar ile aynı kapasitededir.
Vudu’da zombiler
Bir Haitili zombi şeker kamışı tarlasında
Vudu inancına göre ölü, bir insan ya da Mambo tarafından yeniden diriltilebilir. Zombilerin kendi bilinçleri ya da istekleri olmadığı için Bokor ya da Mambo’nun kontrolü altındadırlar. Zombi aynı zamanda vudu yılan tanrısı Niger-Congo’nun adıdır. Kongo dilinde kullanılan ve tanrı anlamına gelen "nzambi" sözcüğüne benzemektedir.
1937 yıılında Haiti'deki gelenek ve adetler üzerinde yapılan bir araştırma sırasında Zora Neale Hurston, 1907 yılında 29 yaşındayken ölmüş ve gömülmüş Felicia Felix-Mentor ile ilgili bir söylentiyle karşılaştı. Köylüler ölümünden 30 yıl sonra Felicia’yı yollarda sersem bir şekilde ve yanında birkaç kişi ile birlikte yürürken gördüklerini söylüyorlardı. Hurtson, bu bahsedilen insanlara çok güçlü ilaçlar verilmiş olduğu söylentilerinin peşine düştüysede daha fazla bilgi vermeye istekli bireyler bulamadı.
“ Eğer bilim kabile törenlerindeki figürler yerine Haiti ve Afrika’daki Voodoo’nun altına inerse, bugüne kadar tıp ilmi tarafından bilinmeyen birtakım tıbbi gizemlerin gücüne ulaşacaktır.[1] „
cümleleri ile bir yazısında bu konuya değinmiştir.
80'li yıllarda Kanadalı etnobotanist Wade Davis zombilerin farmakolojik durumu ile ilgili iki kitap yayınladı; The Serpent and the Rainbow (Yılan ve Gökkuşağı) (1985) ve Passage of Darkness: The Ethnobiology of the Haitian Zombie (Karanlığın pasajı: Haitili zombilerin etnobiyolojisi) (1988). Davis 1982 yılında Haiti’ye gitmiş ve orada yaptığı araştırmalar sonucunda, yaşayan bir insanın iki özel tür tozu almasıyla bir zombiye dönüştürülebileceğini iddia etmişti. Birincisi coup de poudre (Fransızca: 'toz çarpması') içerisinde bulunan tetrodotoxin (TTX) maddesi nedeniyle ölü benzeri duruma neden olur. Tetrodotoxin Japonların yemek zevkini oluşturan, fugu ya da kirpi balığı içinde bulunan zehirli toksin ile aynı özelliklere sahiptir. Öldürücü etkisi olan bu maddenin 1 mg’lık dozu insanı günlerce bilinci açık olmasına rağmen, yarı ölü bir durumda bırakabilir. İkinci toz ise (şaşkınlık veren halüsinasyon etkisi vardır) insanı bilinçsiz ve kendi istemi dışında hareket eden zombi benzeri bir duruma sokar. Davis aynı zamanda bu deneyimleri yaşamış Clairvius Narcisse‘ın hikâyesini de popülerleştirmişti. David’in yaptığı çalışmaların gerçekliği ve doğruluğu üzerinde hâlen şüpheci görüşler bulunmaktadır.
Bazı modern filmlerde zombiler yaşayan ölüler değil, salgın bir hastalığa yakalanmış hasta insanlar olarak gösterilmektedir.
Popüler kültürde zombiler
Night of the Living Dead filminden zombiler
Popüler kültürde zombilere korku ve fantastik temalı, kurgu ve eğlencede düzenli olarak rastlanmaktadır. Zombiler genellikle akılsız, aç, insan eti düşkünü ve bazı durumlarda insan beyni düşkünü olan bozulmaya yüz tutmuş cesetler olarak tasvir edilir. 2009 itibarıyla, zombiler popülerlikleri açısından vampirlerle kıyaslanabilir.[2]
Filmlerdeki zombi kavramına göre, zombiler öldükten sonra dirilir ve beyin fonksiyonları sadece et ihtiyacını gidermeye programlanır. Zombileri öldürmek için kafa bölgesine sert bir vuruş yapmak yeterlidir.
Politik sinema ya da siyasal sinema, din, devlet, siyaset, birey başta olmak üzere bütün siyasi kavramları kullanır. Birçok filmde devletin işleyişi, bireyin devletle karşı karşıya gelmesi, ahlaki sorunlar, askerlik ve savaş, vatanseverlik, devlet içinde devlet, terör, totaliterlik, bağımsızlık mücadelesi işlenmiştir.
İçindekiler
1 Gelişimi
2 Nitelikleri
2.1 Tarihsel sinema
2.2 İdeolojik Sinema
2.3 Belgesel Sinema
3 Konuyla ilgili yayınlar
Gelişimi
Necdet Ekinci'ye göre; "Olaya bu biçimde yaklaşınca sinema, yalnızca belli sayıdaki görüntünün seyirciye sunumu değildir. Aynı zamanda, kamusal alanda, sanatsal sinema ile, ortak bir toplumsallaşmanın yeniden kurulması demektir. Sinema, toplumsal olaylara yönelmesiyle birlikte, ister istemez siyaset ile karşı karşıya kalmıştır. İşte sinema, siyasal olayları kamerasından beyaz perdeye yansıtmaya başlamasıyla birlikte, siyasal sinema da doğmuştur."
Siyasal sinema, siyasal olayları, beyaz perdeye aktarma konusunda çeşitli aracı yöntemlerden yararlanmaktadır. Bu yöntemler siyasetin sunumunda amaç değil, araç olarak belirlenmiştir.
Nitelikleri
Her görüntü olgusu gibi, sinema da, siyasal olayın sunumunda kendine özgü bir rol üstlenmiştir. Sinema bu rolünü yerine getirirken, sanatsal bir sunumun üstünlüğü içinde, siyasal iletişim açısından değişik bir yöntem sağlamaktadır. Özellikle, izleyicilerle birlikte olma, güçlü bir aracılığının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böylece, izleyicilerin aktörlerin üstlendikleri rolde kendilerini bulma, kendilerini aktörün yerine koyma, onunla bütünleşme sonucunu doğurmaktadır.
Kamusal alanda gelişen diğer görüntü olgularında olduğu gibi, burada da bir ortaklık söz konusudur. Bu biçimde, toplumsallaşmanın oluşmuş kökenini sinema, bir kez daha yeni baştan kurmaktadır. Günümüzde sinema sunumu geleneksel bir konuma gelmiş durumdadır. Toplumsal yaşamın geleneksel ilginç olayları seçilmekte, filmlere konu edilmektedir. Özellikle bu olayların her birine tüm toplumu yakından ilgilendiren bir nitelik yüklenmiş olması, onun giderek toplumsallaşmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak, gösterime giren her film de, seyircilerinin kamusal bir topluluk oluşturmalarına önemli katkıda bulunmaktadır.
Siyasal sinemanın kullandığı yöntemleri Bernard Lamizet tarihsel, belgesel ve ideoloji olarak üç kategoride toplamıştır.
Tarihsel sinema
Tarihsel sinema, siyasal olayı, zaman içinde ele alarak, günümüzden uzak bir görüşün çifte aralığında, olayın yaşanıp, yaşanmamışlığı yerine, toplumsal bağlılık ve bilimselliği öne çıkararak, sahneye uyarlayar.
Tarihsel filmler, iktidar uygulamasını bulundukları dönemlerle özdeşleşmiş aktörlerle birlikte sahneye taşımaktadır.
Tarihsel sinemada siyasal bir olaya, sunumun mantıksallığının ağır bastığı bir uyarlama anlayışı egemendir. Çoğu kez de kişi ve olaylar gereğinden fazla yüceleştirilmek suretiyle, konuya kendine özgü birçok anlatım olgusu da yüklenmektedir.
Tarihsel sinemada, sanatsal yüceleştirme siyasal duruma yansımakta, filmin yapımına özellikle siyasal olaya damgasını vurmaktadır. Tarihsel sinemanın bu özelliği, özenle hazırlanıp, karmaşık bir durum sergileyen siyasal söylem ve anlatıma yansımakta, filmin geneline yayılarak, seyirciyi düşünmeye itmektedir.
Bu duruma, siyasal mutlakiyetçiliği eleştirel bir yaklaşım içinde sunan, Abel Gance’ın 1960 yapımı Austerlitz savaşını konu alan, Austerlitz filmi iyi bir örnek oluşturmaktadır. Ayrıca filmde Napolyon'un iktidarının bir analizi yapılmaktadır.
Yönetmenliğini William Wyler'in 1959 yılında yaptığı, sinema tarihinin en pahalı yapımları arasında kabul edilen Hristiyan Yahudi çatışmasını, tarihin derinlerinden beyaz perdeye yansıtan Ben Hur filmi de siyasal söylem ve konu karmaşasında bir başka örneği oluşturmaktadır.
Zamanımıza daha yakın yapımlardan biri olan, Eric Rohmer’in 2001 yapımı L’Anglaise et Le Duc (İngiliz Bayan ve Duc) filmi de önemli örneklerdendir. Bu film, siyasal boyutu çift yanlı bir ayrıma sokmakta, önce, Marie Antoinette’in aristokrat İngiliz dostlarından birini Büyük Fransız Devrimi ve dekoru açısından ele almakta, daha sonra, tarihsel bir mantıksallık içinde bu sınıfsal ilişkiyi değerlendirmektedir. Tarihsel sinema, filmin konusu ve siyasal anlatımlar içinde izleyici ile siyasal bağlılığı karşı karşıya getirip, özdeşleştirmekte, bu biçimde onlara siyasal bir bilinci aşılamaya çalışmaktadır.
İdeolojik Sinema
İdeolojik sinemada daha farklı bir düzen vardır. O, propagandanın sanatsallığına dayanmaktadır. Simgesel uygulama ile toplumsal eylemi beyaz perdede buluşturmaktadır. İdeolojik sinema, izleyiciyi bir kamusal topluluğa dönüştürmekte, filmin içindeki siyasal olgu ve kahramanlarla, her bir izleyicinin özdeşleşmesini hedeflemektedir.
Tarihsel sinema alanında, simgesel kimliğin sanatsal bir niteliğin ağır basmasına karşılık, ideolojik sinemada, filmin ilk başından yükümlülük altına girmiş bir topluluğun bulunması, izleyicileri yönünden kurgulanmış bir yükümlülük çeşidini oluşturması nedeniyle, tümüyle siyasal özelliğe dönüşmektedir.
2006 gösterime girmiş, Shane Meadows yapımı “This is England” Türkçe tanıtımı “Faşizme Karşı Muhalif Ruh” filmi, ideolojik sinemaya örnek olarak vermek mümkündür. Film 1983 yılının toplumsal ve siyasal olaylarını, Falkland savaşı, dazlaklar ve yabancı düşmanlığı örgüsü içinde beyaz perdeye taşımaktadır.
Bunun yanında Ken Loach’ın 1998 yapımı Benim Adım Joe filmi yanında 2001 yapımı Denizciler ile, Mark Herman'ın 1997 yapımı Üstatlar filmleri ideolojik sinemaya seçkin birer örnek oluşturmaktadır.
İdeolojik sinema, sanatsal yükümlülük ve sunum içinde yakaladığı olayları beyaz perdeye taşırken, bu olaylar üzerinden kendine özgü siyasal söylemler yaratmakta, bu söylemlerde filmin aktörlerinin izleyici ile özdeşleşmelerini sağlamaktadır. İdeolojik sinema, bu biçimde, siyasal kimliğin üç çeşidini buluşturmaktadır. Bunlar; yapımcının siyasal kimliği ile, filmdeki kişilerin ve izleyicinin siyasal kimliğidir.
Belgesel Sinema
Belgesel sinema, biraz daha belli bir düzene sahiptir. Belgesel sinemada, bir yandan, siyasal bir olayın filmin sunumuna uygun analizi, veya siyasal bir kişiliğin bağlılığı etrafında bir merkezileşme, öte yandan da bir siyasal gerçekliğin ortaya konması ve araştırılması doğrultusunda bir uygulama söz konusudur.
Bunun yanında, kurulan anlatım, durum sanatsallıktan uzaklaşmış değildir. Filmin kendini kanıtlaması, uygulamaya konu olan araştırmayı izleyicilerin uygun bulmasına bağlıdır.
Burada, yine Ken Loach’ın Nikaragua’nın durumunu ve İngiltere’deki ekonomiyi siyasal bir durumu görünümde simgeleyen, onu bir kişide belgeleyen, 1996 yapımı « Karla’nın Şarkısı » ile bir 2007 Türk yapımı, Biket İlhan’ın yönetmenliğinde tamamlanan, dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikmet’in yaşamından Bursa Hapishanesi yıllarını konu alan, komünizm ve insanlık ideallerinin bir kişilikte işlenip simgelendiği “Mavi Gözlü Dev” filmleri, önde gelen belgeseller arasında sayılabilir.
Zaten belgesel bir filme özellik veren, siyasal bir durumun filmde, bir kişinin bakış açısıyla, yine bir kişinin aracılıyla toplumsal bir bağlılığın kurulması ve onun nesnelliğinde vurgulanmış olmasıdır.
Müzikal film öykü biçimde birbirine karışmış karakterlerin çeşitli şarkılar söylediği bir film türüdür.
Şarkılar genelde senaryoyu ilerletmek ya da filmin karakterlerini geliştirmek için kullanılır. Müzikalin alt türü müzikal komedi, müziği, dansı ve öyküsündeki gibi güçlü mizahi parçalar içerir.
Müzikal film sahne müzikalinden doğup gelişmiştir. Tipik olarak film ve sahne müzikalleri arasındaki en büyük fark, uygulanması tiyatroda elverişsiz olan sahnelerin cömertçe kullanılmasıdır. Müzikal film karakteri olarak tiyatroyu hatırlatan öğeler içerir; canlandırmalar sıklıkla onların parçalarını ve dans numaralarını o anda izleyen seyirciler varmış gibi ele alır. Bir bakıma görünüm izleyiciyi işaret eden, canlandırıcının doğrudan kameraya baktığı ve onun için canlandırdığı bir hale gelir.
Savaş filmleri konuları başlıca savaş olan filmlerin türüdür. Genellikle deniz, hava veya kara muharebelerini konu alsalar da savaş tutsakları, gizli operasyonlar, askerî eğitim veya benzer konudaki filmler de savaş filmi sayılır. Bazı savaş filmleri muharabeleri anlatmak yerine asker veya sivil halkın günlük yaşamlarına da odaklanabilir. Filmlerin konusu tamamen kurgu olabileceği gibi, tarihteki gerçek olaylar üzerine kurulmuş, dokudrama, biyografik veya alternatif tarihi kurgular olabilir. Çekilmiş savaş filmlerinin çoğu II. Dünya Savaşı'nı konu almaktadır.
Savaş karşıtı film (İngilizce: anti-war film) terimi savaşın acılı ve korkunç yönlerini göz önüne seren, sıkça siyasi ve ideolojik bakış açısıyla çekilen filmleri belirtmek için kullanılır.
Suç filmleri, suç teşkil eden eylemleri veya suçluların hayatlarını konu alan filmlerdir. Bu filmler gerçek suçluların hayat hikâyelerinden esinlenebileceği gibi tamamen hayali kişileri de içerebilir. Suç filmlerinde genelde suç öğeleri yüceltilerek işlenir. Senaryoları romanlardan ziyade oyunlardan uyarlanır. Mafya filmleri veya film noir suç filminin alt türleri sayılabilir.
Kara film (Fransızca: film noir), öncelikle, kahramanlarını çürümüş ve itici algılanabilecek bir dünyanın içine yerleştiren Hollywood suç filmlerini tanımlamak için kullanılan bir sinema terimidir. Hollywood'un klasik kara film dönemi, 1940'ların başından 1950'lerin sonuna kadar uzanır. Bu dönemin az ışıklı, siyah beyaz çekilmiş kara filmleri, Alman Dışavurumcu sinemasından etkilenmiştir. Diğer taraftan ilk örnek teşkil eden hikâyeler ve klasik kara filmlere yönelik tutum, Büyük Bunalım döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan suç filmlerinden doğmuştur.
İlk kez 1946 yılında Fransız eleştirmen Nino Frank tarafından Hollywood filmleri için kullanılan kara film terimi, zamanında klasik kara filmler yapmış ve yapmakta olan film yapımcıları ve oyuncular tarafından bilinmiyordu. Pek çoğu, kara filmlere imza atmış olmasına rağmen, böyle bir tür yarattığının farkında olmadığını itiraf etmiştir. Kara film akımının kriterleri, tarihçiler ve eleştirmenler tarafından sonradan belirlenmiştir.
İçindekiler
1 Kara - Nedir bu?
2 Kara filmin tarih öncesi
2.1 "Cinayetin Basit Sanatı" [2]
3 Klasik dönem
3.1 Klasik dönemin önemli Amerikan kara filmleri
3.1.1 1940 - 1949
3.1.2 1950 - 1958
3.2 Yönetmenler ve kara film işi
4 Birleşik Devletler dışında kara film
5 Yeni kara film ve klasik üslubun yankıları
5.1 1960 ve 1970'ler
5.2 1980'lerden günümüze
5.2.1 Psiko-kara film
5.3 Kara bilimkurgu
6 Kara film parodileri
6.1 Klasik kara filmin özellikleri
6.1.1 Görsel üslup
6.1.2 Yapı ve anlatım araçları
6.1.3 Konular, karakterler ve dekorlar
6.1.4 Dünya görüşü, ahlak ve ton
7 Notlar
8 Kaynakça ve ek okumalar
9 Dış bağlantılar
Kara - Nedir bu?
"Kara film akımını düşsel, tuhaf, erotik, karışık ve zalim olarak nitelendirerek işi basite alıyor olabiliriz…" [1] Bu, Fransız eleştirmenler Raymond Borde ve Etienne Chaumeton'un 1955 yılında yazdıkları "Panorama du film noir americain 1941-1953" (Amerikan Kara Filminin Panoraması ) kitabında giriştikleri, kara film akımını ilk tanımlama çabasıdır ve konu üzerine yapılan sonraki birçok çalışmada temel olmuştur. Araştırmacılar her kara filmin bu beş özelliği eşit miktarda içermediğini -kimisinin daha düşsel, kimisinin özellikle acımasız olabileceğini- göstermek için çaba sarf etmiştir. Kara film için yapılan tanımların çokluğundan da anlaşıldığı üzere 50 yılda ortaya konulabilmiş net ve kısa bir tanım yoktur. Fransız eleştirmenlerin uyarısı işe yaramıştır: kökleri, sonuçları ve doğası itibarıyla bambaşka olan bu alana dair yapılacak genellemeler yetersiz kalacak ve basite indirgemeyle sonuçlanacaktır.
Kara filmler, gangster ve polis filmlerinden toplumsal filmlere kadar uzanan bir dizi türü kapsar ve Hollywood'un ana akımını oluşturan basit filmlerden abartılı olanlara kadar çeşitli görsel yaklaşımlar benimser. Pek çok eleştirmen, kara filmi başlı başına bir tür olarak ele alırken, aksini savunanlar da vardır. Genellikle kentsel dekorla ilişkilendirilmekle birlikte pek çok klasik kara film, küçük kasabalarda, banliyöde, kırsal bölgede ya da yolda geçer; bu nedenle Western filmlerinde olduğu gibi dekor, türü tanımlamak için yeterli olmaz. Aynı şekilde, özel dedektif ve femme fatale tiplemeleri, genellikle kara filmle ilişkilendirilen film karakterleridir ama kara filmlerin çoğunluğunda ikisine de rastlanmaz. Dolayısıyla tür tespiti için gangster filmlerinde olduğu gibi karakter temelli bir yaklaşımda da bulunulamaz. Kara filmlerde doğaüstü (bkz: korku filmi), spekülatif (bkz: bilimkurgu filmi) ya da müzikal motifler de yoktur. Benzer bir durum screwball komedisi denilen filmler için de söz konusudur. Bu filmler eleştirmenler tarafından bir tür olarak kabul edilir ama temel bir kriterleri yoktur. Daha çok filmlerdeki genel düzen ve tümünde görülmeyen bazı temel ilkelerin varlığıyla tanımlanırlar.
Bununla birlikte kara filmin kendine haslığı yüzünden bu alanın uzmanları, örneğin sinema tarihçisi Thomas Schatz, kara filmin bir tür değil de bir üslup olduğunu vurgular. Kara film çalışmalarında uzmanlaşmış ve kitapları Amerika'da en çok basılan eleştirmen olan Alain Silver bir döneme ve bir görüngüye atıfta bulunur; kara filmin diğer belirgin türlerin sahip olduğu tutarlı bir dizi görsel ve tematik kodu olduğunu dahi iddia eder. Diğer eleştirmenler kara film terimini bir "atmosfer", bir "hareket", bir "seri" anlamında ya da o dönemde çekilmiş birkaç filme işaret etmek için kullanırlar.
Kara filmin tarih öncesi
Kara filmin kökeni yalnızca sinemada değil diğer sanatsal ortamlarda da bulunmaktadır. Klasik üslupla bağlantısı olan düşük aydınlatma düzeni, Maniyerist ve Barok dönem sanatçılarının 15. ve 16. yy.larda geliştirdiği resimde gölgelendirme (chiaroscuro) ve keskin kontrastlar kullanma (tenebrizm) geleneğiyle ilişkilidir. Kara film estetiği, 1910’ların ve 1920’lerin tiyatro, fotoğraf, resim, heykel ve mimarisiyle yakın ilişki içinde bulunan Alman Dışavurumculuğu’ndan derin biçimde etkilenmiştir.
Hollywood film sanayisinin patlama yaşaması ve daha sonra Nazi iktidarının Dışavurumcu harekete dahil olan ya da onlarla çalışan pek çok sinemacıyı göç etmeye zorlaması, kara film yolunda pek çok fırsat kapısı açmıştır. En ünlü klasik kara filmlerin bazılarına imza atan Fritz Lang, Robert Siodmak ve Michael Curtiz gibi yönetmenler dramatik ışık teknikleri ve psikolojik olarak etkileyici mizansenlerle katkıda bulunmuştur. Lang’ın 1931 yılında çektiği başyapıtı M, dönemin kara film karakteristiği barındıran başlıca suç filmlerinden biridir. Kara film tipinde bir olay örgüsüne sahiptir, kahramanı ve takipçileri suçludur. M aynı zamanda klasik dönemin pek çok Amerikan kara filminde rol alacak olan Peter Lorre'nin başarılı oyunculuğuyla da dikkat çekmiştir.
"Özgün" femme fatale, Marlene Dietrich, kara filmin karakteristiği olan sigarasıyla, Josef von Sternberg'in dokunaklı melodramı Mavi Melek' in (Der blaue Engel, 1930) ünlü karesinde
1931 yılına gelindiğinde, yılda altı film çeken Curtiz beş yıldır Hollywood'daydı. Onun Sing Sing'te 20.000 Yıl (20,000 Years in Sing Sing, 1932) ve Özel Dedektif 62 (Private Detective 62, 1933) filmleri kara film olarak sınıflandırılabilecek erken dönem Hollywood sesli filmlerindendir. Dışavurumcu eğilim taşıyan ve özellikle özgür bir üsluba sahip filmler arasında, Universal Stüdyolarının Drakula (1931), Mumya (1932) (ilkinin sinematografı olan Berlin'de eğitim görmüş Karl Freund ikincisinin yönetmenliğini yapmıştır) ve yönetmenliğini Edgar G. Ulmer'in yaptığı Kara Kedi (The Black Cat, 1934) gibi filmler vardır.
Universal'in korku filmleri hem öykü hem duyarlılık bakımından kara film türüne en çok yaklaşan filmlerdir; bununla birlikte İngiliz sanatçı James Whale tarafından yönetilen ve Amerikalı sanatçı Carl Laemmle Jr. tarafından filme alınan Görünmez Adam (The İnvisible Man, 1933) ve Şangay Ekspresi (The Shangai Exspress, 1932) ve Viyana'da doğan ama Amerika'da büyüyen Josef von Sternberg'in yönettiği Şeytan Bir Kadındır (The Devil Is a Woman, 1935) gibi filmler de erotizmleri ve barok görsel üsluplarıyla klasik kara filmin temel özellikleriyle uyumludur. Sternberg'in sessiz filmi Yeraltı' nın (Underworld, 1927) ticari başarısının nedeni Hollywood'un gangster filmleri akımını reddetmesidir. Bu türdeki Küçük Sezar (Little Caesar, 1931), Halk Düşmanı (The Public Enemy, 1931) ve Yaralı Yüz (Scarface, 1932) gibi popüler yapımlar, dönemin film kahramanlarının ahlaki olarak ayıplanacak özellikler taşımasının örnekleridir.
Klasik kara film, romantik, kaderci yaklaşımıyla ve lanetlenmiş kahramanları kutsamasıyla bilinen 1930'ların Fransız şiirsel gerçekçiliğinden de önemli oranda etkilenmiştir. Kara filme etki eden bir diğer akım da belgeselimsi havasıyla 1940'ların İtalyan Yeni Gerçekçiliğidir. Warner Bros draması Ben Bir Prangalı Hapishane Kaçağıyım (I Am a Fugitive from a Chain Gang, 1932) bu duyarlılıkları taşıyan bir filmdir. Klasik kara film dönemine ait Çıplak Şehir (The Naked City, 1948) (yön: Jules Dassin), ve Sokaklarda Panik (Panik in the Streets, 1950) (yön: Elia Kazan) gibi filmler set dışında yapılan çekimler ve profesyonel olmayan oyuncularla Yeni Gerçekçi yaklaşıma eğilim göstermiştir. Artık kara film olarak sayılan birkaç film de, sıradan kahramanlar kullanmaya başlayarak yeni gerçekçiliğe kapı aralamıştır. Bunun en ünlü örneği yine Viyana'da doğan ve Berlin'de eğitim gören Amerikalı yönetmen Billy Wilder'ın Kayıp Haftasonu adlı filmidir (The Lost Weekend, 1945). (Sırası gelmişken belirtmek gerekir; yeni gerçekçilik etkilenimlerine dair ilk örneklerden birisi Siodmak ve Wilder'ın beraber yazdığı ve Siodmak ile Ulmer'in yönettiği Menschen am Sonntag adlı filmdir).
Bir kara film olmasa da, Orson Welles'in yönettiği 1941 yapımı Yurttaş Kane'deki (Citizen Kane) Sternbergyen görsel karışıklık ve dış ses anlatımıyla ilerleyen karmaşık yapı birçok kara filmde kullanılmıştır.
"Cinayetin Basit Sanatı" [2]
Kara filmi etkileyen başlıca edebi eserler Amerikan dedektif ve suç kurgularının hard boiled adı verilen ekolüdür. Dashiell Hammett (ilk romanı Kızıl Hasat, 1929) ve James M. Cain (ilk romanı Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, 1934) gibi yazarlar ekole öncülük etmiş, Black Mask gibi dergiler yaygınlık kazanmasını sağlamıştır. Malta Şahini (The Maltese Falcon, 1941), Cam Anahtar (The Glass Key, 1942) gibi klasik kara filmler, Hammett'in romanlarından uyarlanmıştır; Cain'in romanı Çifte Tazminat (Double Indemnity, 1944), Mildred Pierce (1945), Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (1946) ve Sevginin Sevimli Taklidi adlı öyküden uyarlanan Az Kırmızı (Slightly Scarlet, 1956) filmlerine temel oluşturmuştur. Klasik dönemden on yıl önce Hammett'in bir hikâyesi, Rouben Mamoulian'ın yönettiği, Sternberg'le düzenli olarak çalışan Lee Garmes'ın süpervizörlüğünü yaptığı Kent Sokakları (City Streets, 1931) adlı gangster melodramına kaynaklık etmiştir. Pek çok kara film karakteristiğini hem üslup hem de öykü bazında barındıran Kent Sokakları, Lang'ın M'sinden bir ay önce gösterime girdiği için, ilk büyük kara film olma iddiasını taşır.
Raymond Chandler 1939 yılında yazdığı Büyük Uyku (The Big Sleep) adlı eseriyle kısa sürede hard boiled ekolünün en ünlü yazarı haline gelmiştir. Chandler yalnızca romanlarıyla büyük kara filmlere kaynaklık etmekle kalmamış –örneğin Cinayet, Tatlım (Murder, My Sweet, 1944; Uğurlar Olsun, Aşkım adlı eserinden uyarlamadır), Büyük Uyku, (The Big Sleep, 1946) ve Göldeki Kadın (Lady in the Shadow, 1947) – kendisi de Çifte Tazminat, Mavi Dalya (The Blue Dahlia, 1946) ve Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train, 1951) filmlerinin senaryolarını yazarak önemli bir senarist haline gelmiştir. Chandler da, Hammett gibi romanlarının merkezine özel dedektif olan kahramanını yerleştirirken, Cain daha az kahramanvari roman kişileri yaratmıştır ve cinayetin çözümünden ziyade psikolojik ifade üzerinde yoğunlaşmıştır. Cain'in yaklaşımı hard boiled türünün kara roman olarak adlandırılan alttürüne yerleştirilir. 1940'larda, bu öykülerin en doğurgan ve başarılı yazarlarından biri Cornell Woolrich olmuştur (takma ad olarak kimi zaman George Hopley ya da William Irish isimlerini de kullanmıştır). Başka hiçbir yazarın basılmış eserleri, klasik dönem kara filmine temel oluşturmak konusunda Woolrich'inkiler kadar verimli olmamıştır. 13 eseri filme çevrilmiştir (Kara Melek (Black Angel, 1946), Şafağa Kadar (Deadline at Dawn, 1946), ve Gecede Korku (Fear in the Night, 1947) vb.).
Sıklıkla gözden kaçırılan ama kara filme kaynaklık eden çok önemli bir isim daha vardır: William R. Burnett. İlk romanı Küçük Sezar 1929 yılında yayımlanmıştır. 1931 yılında Warner Bros'un dikkatini çekmiş, sonraki yıl Burnett'tan Yaralı Yüz filmini senaryolaştırması istenmiştir ve yine aynı yıl öykülerinden biri, Şehrin Canavarı (Beast of the City) adıyla sinemaya uyarlanmıştır. Bu filmler çok erken çekilmiş olmalarına rağmen, kimi eleştirmenler onları kara film olarak niteler. Burnett'ın karakteristik anlatımcı tutumu, hard boiled yazarları ve onların kara filmci ortakları arasında bir yere denk düşer – roman kişileri hep kahramanvari, gangstervaridir. Klasik dönem boyunca Burnett'ın hem öyküleri hem senaryoları, şimdi geniş kitleler tarafından kara film olarak bilinen yedi filme temel oluşturmuştur: Yüksek Zirve (High Sierra, 1941), Bu Silah Kiralıktır (This Gun for Hire, 1942) ve Asfalt Orman (The Asphalt Jungle, 1950).
Klasik dönem
En mükemmel kara filmlerden biri olan Darağacımı Yükseğe Kur (Out of the Past, 1947), türün birçok işaretini taşır: Kahramanı kinik bir özel dedektiftir, seksi bir femme fatale vardır, dışsesle pek çok geri dönüş yapılır, dramatik gölge kullanımı ve provokatif sözlerle mayalı kaderci bir atmosfer yaratılır. Filmin yıldızı Robert Mitchum kara filmin en ünlü erkek ikonlarından biridir.
1940'lar ve 50'ler genellikle Amerikan kara filminin "klasik dönemi" olarak bilinir. Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor, 1940), ilk "gerçek" kara film olarak kabul edilmektedir. Şehir Sokakları ve Fritz Lang tarafından yönetilen Hiddet (Fury, 1936), Hayata Bir Kez Geliyorsun (You Only Live Once, 1937) gibi diğer II. Dünya Savaşı suç melodramları bazı eleştirmenler tarafından mükemmel kara filmler olarak kabul edilirken, çoğunluk bunları "ilk-noir" ya da benzeri terimlerle kategorize eder. Pek çok eleştirmen, klasik kara film döneminin iki on yılı (40'lar ve 50'ler) arasında dikkate değer bir fark olduğunu söyler. Hikâyenin başkahramanın gözünden anlatılması tekniğinin kayboluşundan başka ne gibi bir farklılık olduğu konusunda ortak görüş yoktur, ancak 1950'lerin kara filmlerinin daha "aşırı" (extreme) olduğu konusunda ortaklaşılır.
Orson Welles'in Habisin Dokunuşu (Touch of Evil, 1958) filmi klasik dönemin son filmi olarak kabul edilir. Bazı akademisyenler kara filmin aslında sona ermediğini, ama üslubunun Hollywood'un önderliğinde değişik yönlere doğru gelişen yapım şartlarıyla güncellenip, şekil değiştirdiğini söylerler –bu bakımdan, kara film geleneğinde olan ama daha sonra çekilen filmler, klasik kara filmin devam eden bir parçası olarak görülür. Bununla birlikte eleştirmenlerin çoğu klasik dönemden sonra yapılan filmlerin hakiki kara filmlerden başka bir şey olduğu görüşündedir. Onlara göre gerçek kara film, geçici ve sınırlı bir coğrafyaya aittir; bu nedenle klasikleri taklit etmeye çalışan sonraki filmler onlardan ayrılır çünkü yaratıcıları artık kara film diye bir üslubun farkındadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, kara filmin klasik döneminde bu kavram henüz oluşmuş değildir.
Klasik dönem filmlerinin çoğu büyük yıldızların oynadığı düşük bütçeli filmlerdir (B-film) ve yazarları, yönetmenleri, sinematografları ve ekip elemanları kimi zaman Hollywood'un kara listesinde olan (Komünist Parti sempatizanı olmalarından şüphelenilen) kişiler olmuştur. Kendilerini tipik büyük film kısıtlamalarına sokmamışlardır. Amerikan film piyasasının sınırlamalarını belirleyen yapım kodunun, hiçbir film karakterinin cinayetten çıkar sağlamaması gerektiği yönünde bir kural getirmesine karşın özellikle B tipi kara filmde bu, çok zaman yapılmıştır. Tematik olarak kara filmler sıklıkla, sorgulanabilir erdemlere sahip bir kadını hikâyenin merkezine alır ve bu ayırıcı özelliklerden biridir. Bu damardan giden dikkate değer bir film Billy Wilder'ın yönettiği, Barbara Stanwyck'in Phyllis Dietrichson (Sternberg'in yönettiği filmlerde sıra dışı bir kariyer yakalayan Marlene Dietrich'e atıf yapılmıştır) rolüyle unutulmaz bir femme fatale oynadığı Çifte Tazminat adlı filmdir. Tamamen A sınıfı bir yapım olan filmin ticari başarısı ve aldığı yedi Oscar ödülü onu olasılıkla en etkileyici erken dönem kara filmlerden biri yapmış, daha sonra kötü kız filmleri olarak bilinecek pek çok filme öncülük etmiştir.
Geleneksel A sınıfı filmlerin, dramatik olmakla birlikte, olumlu, güven tazeleyici bir mesaj aktarmak, saklı bir kamera ve montaj tekniği kullanmak, yumuşak ışıkla aydınlatılmış sahneler ve ihtişamlı dekorlar kullanmak gibi kuralları vardır. Kara film yapımcıları bunu altüst ederek; güvensizlik, kinizm ve absürdlük hissi veren kasvetli, sofistike dramalar yaratmışlardır, genellikle dekor kullanmaksızın şehirde çekim yapmışlar ya da bütçe dostu bir minimalizmi benimsemişler, çarpıcı bir dışavurumcu ışık kullanımına başvurarak rahatsız edici kamera açıları ve karmaşık geri dönüşler kullanmışlardır. Kara film üslubu yavaş yavaş Hollywood'un ana akımını da etkilemiştir.
Klasik dönemin önemli Amerikan kara filmleri
(Yönetmenleriyle ve dikkate değer kara film oyuncularıyla birlikte) [3]
1940 - 1949
Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor, 1940) y. Boris Ingster, o. Peter Lorre
Yüksek Zirve (High Sierra, 1941) y. Raoul Walsh, o. Ida Lupino, Humphrey Bogart
Malta Şahini (The Maltese Falcon, 1941) y. John Huston, o. Bogart
Şüphenin Gölgesi (Shadow of a Doubt, 1943) y. Alfred Hitchcock, o. Joseph Cotten
Laura (1943) y. Otto Preminger, o. Gene Tierney, Dana Andrews, Clifton Webb
Çifte Tazminat (Double Indemnity, 1944) y. Billy Wilder, o. Fred MacMurray, Barbara Stanwyck, Edward G. Robinson
Yaratılan Adam (The Lost Weekend, 1945) y. Wilder, o. Ray Milland
Ömre Bedel Kadın (1945) y. Michael Curtiz, o. Joan Crawford, Zachary Scott
Büyük Uyku/Birleşen Kalpler (The Big Sleep, 1946) y. Howard Hawks, o. Bogart, Lauren Bacall
Şeytanın Kızı Gilda/Şeytan Kadın (Gilda, 1946) y. Charles Vidor, o. Rita Hayworth, Glenn Ford
Katiller (The Killers, 1946) y. Robert Siodmak, o. Burt Lancester, Ava Gardner, Edmond O'Brien
Kötü Ün (Türkiye'de Aşktan da Üstün adıyla de bilinen filmin orijinal adı Notorious, 1946) y. Hitchcock, o. Claude Rains, Cary Grant, Ingrid Bergman
Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (The Postman Always Rings Twice, 1946) y. Tay Garnett, o. Lana Turner, John Garfield
Yabancı (The Stranger, 1946) y. Orson Welles o. Robinson, Loretta Young, Welles
Karanlık Geçit (Dark Passage, 1947) y. Delmer Daves, o. Bogart, Bacall
Şangaylı Kadın (The Lady from Shanghai, 1947) y. Welles, o. Hayworth, Welles
Maziden Gelen (Out of the Past, 1947) y. Jacques Tourneur, o. Mitchum, Jane Greer, Kirk Douglas
Key Largo (1948) y. Huston, o. Bogart, Robinson, Bacall
Demir Yumruk (The Set-Up, 1949) y. Robert Wise, o. Robert Ryan, Totter
Zirve (White Heat, 1949) y. Walsh, o. James Cagney, O'Brien
1950 - 1958
Elmas Hırsızları (The Asphalt Jungle, 1950) y. Huston o. Sterling Hayden
D.O.A. (1950) y. Rudolph Mate, o. O'Brien
Tehlike İşareti (In a Lonely Place, 1950) y. Nicholas Ray o. Bogart, Gloria Grahame
Gece ve Şehir (The Night and the City, 1950) y. Jules Dassin, o. Richard Widmark, Tierney
Sunset Bulvarı (The Sunset Boulevard, 1950) y. Wilder, o. William Holden
Büyük Karnaval (Ace in the Hole, 1951) y. Wilder, o. Douglas, Jan Sterling
Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train, 1951) y. Hitchcock, o. Farley Granger, Ruth Roman
Kuzey Caddesindeki Pikap Pickup on South Street, 1953) y. Samuel Fuller, o. Widmark
Ölüm Korkusu (The Big Heat, 1953) y. Fritz Lang, o. Ford, Grahame
Ölüm Gibi Öp (Kiss Me Deadly, 1955) y. Robert Aldrich
Caniler Avcısı (The Night of the Hunter, 1955) y. Charles Laughton, o. Mitchum, Shelley Winters
Kanundan Kaçılmaz (The Killing, 1956) y. Stanley Kubrick, o. Hayden, Coleen Gray, Vince Edwards
Lekeli Adam (The Wrong Man, 1956) y. Hitchcock, o. Henry Fonda
Başarının Tatlı Kokusu (Sweet Smell of Success, 1957) y. Alexander Mackendrick, o. Lancester, Tony Curtis
Bitmeyen Balayı (Touch of Evil, 1958) y. Welles, o. Charlton Heston, Janet Leigh, Welles
Yönetmenler ve kara film işi
Issız Bir Yerde filminden bir sahne. Kara roman yazarlarından Dorothy B. Hughes'ın bir romanından esinlenilerek Nicholas Ray tarafından çekildi. Klasik kara filmin ünlü iki oyuncusu Gloria Grahame ve Humphrey Bogart rol aldı
Gerçekte kim olduğu bilinmeyen bir yönetmen tarafından yönetilen Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor) bir RKO B sınıfı film iken; önceki dönemlere ait sürekli üne dayalı filmler Wilder, Alfred Hitchcock ve Malta Şahini (The Maltese Falcon) filminde yönetmen olarak sahneye ilk kez çıkan John Huston gibi adlarıyla ün yapan yönetmenler tarafından A sınıfı filmler grubuna uygun görülmüştür. Otto Preminger’nin Laura (1944) filmi ile gelen başarısı ün yapmasını sağlamış (Dana Andrews ile yaptığı; Düşmüş Melek (Fallen Angel,1945) ve Kaldırımın Sonlandığı Yer (Where the Sidewalk Ends, 1950) adlı klasik kara filmler altına girilen borcun hakkını verir) ve Issız Bir Yerde (In a Lonely Place) filmi Nicholas Ray’in kariyerinde benzer bir şeye yol açmıştır (diğer kara filmleri- Gece Yaşarlar (They Live by Night,1948), Tehlikeli Zeminde (On Dangerous Ground, 1951)- ilk sahneye çıkışını içerir). Orson Welles’in finans konusunda dile düşen sorunları vardır fakat çektiği üç kara filmin bütçesi oldukça iyidir: Yabancı (The Stranger) (en geleneksel filmi) ve Habisin Dokunuşu (Touch of Evil) (açıkça kişisel bir çalışma) filmlerinin her ikisi de daha düşük bütçeye sahiptir ama reklamlarının yapılması yeterli olmuştur; Şangay’dan Gelen Kadın (The Lady from Shanghai) ise A sınıfı düzeyinde tam destek almıştır; Fritz Lang’ın kara filmlerinin çoğu da (ki bunlar arasında Edward G. Robinson'ın oynadığı Penceredeki Kadın (The Woman in the Window, 1945) ve muzip bir şekilde eğlendirici olan Scarlett Caddesi (Scarlett Street, 1945) filmleri de vardır) benzer şekilde orta düzeyde bütçeler ile üretilmiştir. Raoul Walsh, çalışkan bir yönetmen olarak ilk yarım yüzyılı boyunca çok fazla adını duyuramaz, fakat üç klasik kara filminin (başrolde Humphrey Bogartın oynadığı İnfazcı (The Enforcer, 1951), bu grubu tamamlar) hiçbiri bütçe olarak ortanın, kalite olarak da yüksek seviyenin altında değildir. Evvelce belirtilenlere ek olarak, yüksek bütçeli Hollywood kara filmlerinin diğer yönetmenleri arasında Edward Dmytryk (Cinayet Sevgilim (Murder, My Sweet), Çapraz Ateş (Crossfire, 1947)), Henry Hathaway (Karanlık Köşe (The Dark Corner, 1946), Ölüm Öpücüğü (The Kiss of Death, 1947)) ve John Farrow (Büyük Saat, (The Big Clock, 1948), Onun Tarzında Bir Kadın (His Kind of a Woman, 1951)) gibi isimler vardır.
Buna rağmen, kara film olarak kabul edilen Hollywood filmlerinin büyük çoğunluğu B sınıfı filmdir; bunlardan bir kısmı kendi A sınıfı filmlerinin altındaki iki film birden gösterimlerinde kullanılmak için büyük stüdyolar tarafından yapılmıştır; bir kısmı ise oldukça iyi monogram resimlerinden (ki bu yöntem ile birçok A sınıfı yapımını taklit etme çabasıyla belli filmler için fazla savurganlık yapılmıştır) Producers Releasing Corporation (PRC) gibi daha zayıf girişimlere kadar farklı yöntemleri içeren daha küçük, dolayısıyla yoksun stüdyo (poverty row studios) olarak adlandırılan stüdyolarda yapılmıştır; ve bir kısmı da bağımsız, çoğunlukla aktörlere ait ve en büyük dağıtım şirketlerinden biri ile anlaşmalı şirketler tarafından yapılmıştır. Robert Wise, bir diğer filmi de: Öldürmek için Doğmuş (Born to Kill, 1947)’tur) ve Anthony Mann (T-Men (1947), Acemi Anlaşma (Raw Deal,1948)) yüksek bütçeli yapımlar üzerinde düzenli bir çalışmaya terfi etmeden önce, çoğunluğu kara film olan bir dizi etkileyici B sınıfı film yapmışlardır. Jacques Tourneur, bazı eleştirmenler tarafından klasik kara filmler arasında en iyisi olarak seçilen Geçmişten (Out of the Past) adlı A bütçeli filmini yönetmeden önce 30’un üstünde Hollywood B filmi yapmıştır (ancak şu an çoğu tamamen unutulmuştur). Samuel Fuller (bir diğer filmi de: Ölüler Ülkesi A.B.D (Underworld U.S.A, 1961)’dir), Joseph H. Lewis (Çılgın Silah (Gun Crazy, 1949), Büyük Caz Topluluğu, (The Big Combo, 1955)) ve Phil Karlson (Kansas Kenti Güvende (Kansas City Confidential, 1952), Rico Kardeşler (The Brothers Rico, 1957)) çektikleri B sınıfı filmler ile büyük kazançlar elde etmişlerdir. 1945’te Edgar G. Ulmer, tüm zamanların en çok rağbet gören kara film klasiklerinden olan Sapmayı (Detour, 1945) PRC’de yapar. B sınıfı film; 1940'ların sonlarında ve 1950’lerde Ida Lupino'ya Hollywood’da tek kadın yönetmen olma fırsatını sağlamıştır; kendisinin en iyi bilinen filmi, şirketi The Filmakers’da yapılan ve RKO ile dağıtımı yapılan Otostopçu (The Hitch Hiker, 1953)’dur. Bu film, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Film Tescili (National Film Registry) için gün verilen büyük stüdyolar dışında çekilen 7 kara filmden biridir; diğerleri Sapma (Detour), Çılgın Silah (Gun Crazy), D.O.A, Ölüm Gibi Öp (Kiss Me Deadly), Başarının Mis Kokusu (Sweet Smell of Success) (bundan önceki dört filmin dağıtımı United Artists tarafından yapılmıştır-stüdyosuz stüdyo (studio without studio)) ve Habisin Gücü (Force of Evil,1948). Metro-Goldwyn-Mayer’ın yönetmeni Abraham Polonsky ve yıldızı parlayan John Garfield’ın her ikisi de 1950’lerde kara listeye alınır. Bağımsız yapım genellikle sınırlı olan koşullar anlamına gelmiştir; fakat her zaman değil - örneğin Başarının Mis Kokusu (Sweet Smell of Success), yapımcılarının orijinal planlarına rağmen ucuza çıkartılamamıştır; çoğunluk tarafından A bütçeli kara film olarak kabul edilse de özünde bir B filmi olduğu söylenebilir.
Belki de hiçbir yönetmen, Hollywood’a 1940'ta gelişinden önce bir dizi film çeken Robert Siodmak kadar bu ruhu veremez. Kendisi daha çok A özellikleri üzerinde çalışırken, bugün klasik kara film olarak kabul edilen 8 film çekmiştir (aynı durum, sadece Lang ve Mann’da görülebilir). Burt Lancaster’in ilk filmi Katiller (The Killers, 1946)’e ek olarak Siodmak’ın türe önemli katkıları arasında 1944’lerin Hayalet Kadın (Phantom Lady, 1944) filmi (bir seri başı B filmi ve Woolrich uyarlaması), alaylı bir şekilde adlandırılan Noel Tatili (Christmas Holiday, 1944) ve Şehrin Feryadı (Cry of the City, 1948) filmleri vardır. Yeniden Lancaster’in önderliğinde yapılan Çapraz (Criss Cross, 1949) filmi, Siodmak’ın; B filminin etkilerini nasıl bir kara filme kazandırdığını örnekler. Daha düşük bütçelerde; karakterde ve mesajda kendini belli eden, nispeten daha serbest olan kısıtlamalara ek olarak, B yapımının doğası tamamen ekonomik nedenlerle kendini kara filme verir: loş aydınlatma sadece elektrik maliyetlerinde tasarruf sağlamamış ayrıca ucuz örtü kullanımına imkân vererek bu yönde de bir kazanç sağlamıştır (sis ve duman da ayrıca bu amaca hizmet eder); gece çekimleri, aceleye getirilen yapım programları tarafından zorlanmıştır; çok açık olmayan motivasyonlara ve merak uyandıran yumuşak geçişlere sahip olay örgüleri çok hızlı yazılan senaryoların bir sonucudur, ancak tüm sahneleri çekmek için yeterli zaman ve para mevcut olmamıştır. Çapraz (Criss Cross) filminde, Siodmak; femme fatale rollerini en anlaşılır şekilde oynayan Yvonne De Carlo ile bütünleştirerek, karizmatik çapkın adam rollerinden birinde Dan Duryea ve silahlı bir soyguncuya dönüşen bir Amerikan askeri ve perişan olmaya kararlı saplantılı romantik biri olarak zaten yıldızı parlamış olan Lancaster ile tüm etkileri göstermeyi başarmıştır.
Birleşik Devletler dışında kara film
Bazı eleştirmenler klasik kara filmi yalnızca Birleşik Devletler'e has saymaktadır; örneğin, Alain Silver ve Elizabeth Ward: "Western türüyle birlikte kara film yerli bir Amerikan türü olma payesini taşımaktadır… tamamen Amerikan film üslubundadır." Bununla birlikte çoğu sinemacı kara filmi uluslararası bir fenomen olarak görür. Klasik dönem olarak kabul edilen dönemin başından önce bile Hollywood dışında, kara filmi önceleyen filmler yapılmıştır. Buna örnek olarak Jules Duvivier'in yönettiği Pepe ve Moko (Pepe le Moko, 1937) ve Marcel Carne'nin yönettiği Gün Doğar (Le Jour se leve, 1939) gibi Fransız yapımları gösterilebilir.
Louis Malle'in yönettiği Darağacı Asansörü (Ascenseur pour l'echafaud, 1958) filminde oynayan Jeanne Moreau. Film Miles Davis tarafından bestelenen ve icra edilen, tüm zamanların en unutulmaz kara film müziklerinden birine sahipti.
Klasik dönem boyunca da Birleşik Devletler dışında, özellikle de Fransa'da çekilmiş, Amerikan kara filminin tarzını, temalarını ve duyarlılığını paylaşan ve bu nedenle kara film olarak nitelenebilecek filmler yapılmıştı. Belirli durumlarda bu filmlerin Hollywood kara filmiyle olan ilişkisi çok bellidir. Amerika'da doğan yönetmen Jules Dassin [Hollywood kara listesi|Hollywood'un kara listesine] alındığı için 1950'lerin başında Fransa'ya taşınmış ve en ünlü Fransız kara filmlerinden birine imza atmıştı: Bela (Rififi, 1955). Kara film olarak sınıflandırılan diğer tanınmış Fransız filmleri arasında Henri-Georges Clouzot'nun yönettiği Altıncılar Rıhtımı (Quai des Orfevres, 1947) ve Şeytan Ruhlu İnsanlar (Les Diabliques, 1955) adlı filmler; Jacques Becker'in yönettiği Altın Miğfer (Casque d'or, 1952) ve Touchez pas au grisbi (1954) adlı filmler; Louis Malle'ın yönettiği Darağacı Asansörü (Ascenseur pour l'echafaud, 1958). Fransız Yönetmen Jean-Pierre Melville klasik dönemde Sen Bu Mektubu Okurken (Quand tu liras cette lettre, 1953), Kumarbaz Bob (Bob le flambeur, 1955) gibi ve sonrasında da Le Doulos (1962), Samuray (Le Samourai, 1967) ve Kızıl Çember (Le Cercle rouge, 1970) gibi trajik-minimalist kara filmleriyle tanınmaktaydı.
Klasik dönemde Büyük Britanya'da çekilen birkaç film de zaman zaman kara film olarak değerlendirilir. Bunlar arasında John Boulting'in yönettiği Brighton Kalesi (Brighton Rock, 1947); Alberto Cavalcanti'nin yönettiği Kaçak Oldum (They Made Me a Fugitive, 1947); Michael Powell ve Emeric Pressburger'ın yönettiği Küçük Arka Oda (The Small Back Room, 1949) ve Lewis Gilbert'in yönettiği Karanlık Gölge (Cast a Dark Shadow, 1955) gibi filmler vardır. Fransa'ya gitmeden önce Jules Dassin klasik dönemin son İngilizce filmini Birleşik Devletler'de çekmesi için politik baskı gördü. Gece ve Şehir (Night and the City, 1950) çoğunlukla bir Amerikan filmi olarak görülmesine rağmen, film teknik olarak bir Birleşik Krallık yapımıdır ve bütçesini 20th Century-Fox'un İngiliz kanalı sağlamıştır. En ünlü Britanyalı kara film, Carol Reed'in yönettiği Üçüncü Adam 'dır (The Third Man, 1949). Brighton Kalesi gibi o da Graham Greene'in bir romanından alınmıştır. Tamamen Britanya yapımı olmasına rağmen bazen klasik Hollywood kara filmi olarak nitelenen film II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Viyana'da çekilmiş, Joseph Cotten ve Orson Welles de filmde rol almıştır.
İtalya'da Luchino Visconti Cain'in Postacı Kapıyı iki Kere Çalar romanını Takıntı (Ossessione, 1943) adıyla uyarladı ve film en büyük kara filmlerden biri ve yeni gerçekçiliğin ufkunu açan bir eser olarak görüldü. Japonya'da ünlü yönetmen Akira Kurosawa kara film olarak görülebilecek birkaç film çekti: Sarhoş Melek (Drunken Angel, 1948), Sokak Köpeği (Stray Dog, 1949) ve Yüksek ve Alçak (High and Low, 1963).
En önemli yeni kara filmler (bu terim genellikle klasik geleneğe atıfta bulunan filmler için kullanıldı) arasında, en kasvetli kara roman yazarlarından Amerikalı David Goodis'in bir romanından uyarlanan, François Truffaut'nun yönettiği Piyanisti Vurun (Tirez sur la pianiste, 1960) filmi vardır. Post-klasik (klasik sonrası) dönemde pek çok ülkede kara suç filmleri ve melodramlar çekildi, bazıları tam olarak özfarkındalık taşıyan yeni kara filmlerdi, bazıları da klasik kara film geleneğiyle birlikte hardboiled duyarlığını paylaşıyorlardı. Önemli örneklerden bazıları: Konformist (Conformista, 1969, İtalya), Kumdan Kale (Suna no Utsuwa, 1974, Japonya), Amerikalı Arkadaş (Der Amerikanische Freund, 1977, Almanya), Suç Unsuru (The Element of Criem, 1984, Denmark), Yaşlar Akarken (As Tears Go By, 1988, Hong Kong), Uykusuz (Insomnia, 1997, Norveç), Krupiye (Croupier, 1998, BK) ve Kör Kuyu (Blind Shaft, 2003, Çin).
Yeni kara film ve klasik üslubun yankıları
1960 ve 1970'ler
Sessizliğin Gürültüsü (Blast of Silence, 1961), Korkusuzlar (Cape Fear, 1962) gibi 1960’ların başında çekilen bazı kara filmler ile 1950’lerin sonlarında çekilen kara filmler arasına bir çizgi çekmek zor olduğu halde; klasik sonrası dönemde yeni eğilimler kendini gösterdi. John Frankenheimer tarafından yönetilen Mançuryalı Aday (The Manchurian Candidate, 1962), Samuel Fuller tarafından yönetilen Şok Geçidi (Shock Corridor, 1962) ve deneyimli kara film aktörü William Conrad tarafından yönetilen Beyin Fırtınası (Brainstorm, 1965) filmlerinin hepsi de, klasik kara filmden türetilmiş üslupsal ve renksel çatılar dahilinde zihinsel bozukluklara değinir. Farklı bir mizaçta olmak üzere; Arthur Penn (açıkça Truffat’ın Piyanisti Vurun (Tirez sur la pianiste) filminden ve diğer Fransız Yeni Dalga filmlerinden ilham alarak çektiği Mickey Bir Numara (Mickey One, 1964) filmi ile), John Boorman (Fransız Yeni Dalganın tamamen içinde olmasına rağmen benzer şekilde etkilenerek çektiği Dönüşü Olmayan Yol (Point Blank, 1967) filmi ile), ve Alan J. Pakula (Klute (1971) filmi ile) seyirciyi kendi filmlerine çekmek için; kasıtlı olarak adlarını orijinal kara filmlerle bağdaştırma amacı güden filmler çektiler. Tarihsel modellerin yeniden canlandırılması, reddedilmesi veya yeniden tasarlanmasına yönelik yapılan, klasik döneme ait eğilimlerin bilinçli olarak onaylanması; çoğu eleştirmene göre döneme "yeni" ibaresini kazandıran özelliklerdi. Ölüm Gibi Öp (Kiss Me Deadly) filminin de aralarında bulunduğu, son zamanlarda yapılan birkaç klasik kara filmin, anlayış olarak öz-farkındalığa sahip olmasına ve geleneksel olanı aşmış olmasına rağmen; hiçbiri, zamanın çoğu seyircisinden açıkça yüksek veya orta bütçeli bir bahşiş alamadı. Şaşmaz bir yeni kara film mizacına sahip olan popüler suç dramalarının ilki bir film değil; Blake Edwards tarafından yaratılan Peter Gunn adlı TV dizisiydi.
Yeni Kara Film: Laszlo Kovacs adıyla da bilinen araba hırsızı Michel Poiccard rolünde Jean-Paul Belmondo Humphrey Bogart'la birlikte, François Truffaut'nun bir öyküsünden uyarlanan ve Jean-Luc Godard'ın yazıp yönettiği Soluk Soluğa (A bout de souffle, 1960) adlı filmde en iyi oyununu çıkardı.
Kara film gelenekleri ile olan açık ilişki; (ki doğası gereği çok farklı yorumlara izin verir) bu geleneklerin belirgin eleştirilerine zemin hazırlar. Bu açıda çalışılan ilk büyük film (ki yeninin en yenisi olarak düşünülebilir); Bogart'ın ve onun cinayet filmlerinin etkisinde kalarak yapılan, ve yeni bir gün için yeni bir stil oluşturulmasını sağlayan, Fransız Yönetmen Jean-Luc Godard'in yönettiği "Serseri Aşıklar" (À bout de souffle, 1960) adlı filmdir. Peter Gunn üzerinde çalışan yönetmen Robert Altman, 1973'te Uzun Elveda (The Long Goodbye) filmi ile, kara film dindarlığına olan kızgınlığını gösterdi. Raymond Chandler'ın romanından alınan, putkırıcı (ikonoklast) bir tarza sahip, Bogart'ın en ünlü karakterlerinden birinin rolünü oluşturan orijinal dedektif Philip Marlowe; gülünç bir şekilde o zamana ait törelerle ve ahlakla ilgisi olmayan; şanssız, uyumsuz biri olarak yeniden canlandırıldı. Altman'ın kara film efsanesini altüst etmesi, güncel eleştirmenleri kızdıracak şekilde saygısızca olurken, aynı sıralarda Woody Allen Tekrar Çal, Sam (Play It Again Sam, 1972) filmi ile, klasik tarza olan bağlılığını sevgi ile sürdürüyordu.
Dönemin en çok alkışlanan yeni-kara filmi, Roman Polanski'nin 1974'te yönettiği Çin Mahallesi (Chinatown) filmidir. Robert Towne tarafından yazılan ve 1930'ların Los Angeles eyaletini anlatan alışıldık kara film sahnelerini içeren filmde, masumiyet önemini kaybetmiş ve yerini daha zalim bir içeriğe bırakmıştır. Polanski ve Town, adeta geriye dönerek kara filmi kara bir zirveye taşırken; Martin Scorsese ve film yazarı Paul Schrader, kara filme Amerika'nın iki yüzüncü yıldönümünde, o günlere damgasını vuran Taksi Şoförü (Taxi Driver, 1976) filmi ile boş konuşan, dik kafalı bir tutum getirdiler. 1978'de Walter Hill, Jean-Pierre Melville tarafından soyut bir ruh halinde hayal edilmiş olabilen Şoför (The Driver) adlı bir kovalamaca filmi yazdı ve yönetti. Sam Peckinpah'nin Firar (The Getaway,1972) adlı filminin senaryosunu yazan, Jim Thompson tarafından yazılan bir romandan uyarlama yapan ve bunun yanında iki tane de sıkı dedektif filmini uyarlayan (Hickey ve Boggs, (Hickey and Boggs 1972) filminin orijinal senaryosu için ve Hammett ve Chandler'a edebi olarak yol gösteren Ross Macdonald'ın romanından uyarlanan Boğulma Havuzu (The Drowning Pool, 1972) adlı filmi için) Hill; 1970'lerin kara filminde açık bir biçimde ana kişilik olmuştur. 1970'in en güçlü kara filmlerinden bazıları, klasiklerin yeniden uyarlanmış şekliydi; yeni-kara filmler ise varsayılan biçimde yapıldı: Altman'ın; Ray'in Gece Yaşarlar filmi ile aynı kaynak üzerine kurulu olan üzücü filmi; Bizim Gibi Hırsızlar (Thieves Like Us, 1973) ve Mitchum'un rol aldığı, daha sonradan Chandler tarafından Cinayet, Tatlım (Murder, My Sweet) şeklinde değiştirilen; Elveda Güzelim (Farewell My Lovely, 1975) filmi buna örnek olarak gösterilebilir. Dönem boyunca Amerikan televizyonunda yaygın olan dedektif dizileri, köklü gelenekleri farklı biçimlerde değiştirdi; fakat en derin kara film tarzını isteyen izlence, Uzun Elveda (Long Goodbye) tarzında mizah içeren bir korku geçidi idi: genellikle doğaüstü olaylar gibi tuhaf araştırmalar yapan bir Chicago gazetesi muhabirinin önemli bir rol oynadığı; Gece Avcısı (Kolchak: The Night Stalker, 1974–75) filmi buna örnek olarak gösterilebilir.
1980'lerden günümüze
80'lerle birlikte Scorsese'nin (Schrader'la beraber yazmışlardı) siyah beyaz filmi Öfkeli Boğa (Raging Bull) çekildi; eleştirmenlerden onaylı bir başyapıttı – 1980'lerin en harika filmi olarak görülüyordu – ve aynı zamanda film bir geri dönüştü: bir boksörün ekseninde çürümeyi anlatıyor, hem tematik olarak hem de görsel ambiyans olarak Beden ve Ruh (Body and Soul, 1947) ve Şampiyon (Champion, 1949) gibi filmleri hatırlatıyordu. 1981'de Lawrence Kasdan tarafından yazılıp yönetilen popüler film Vücut Isısı (Body Heat) klasik kara film unsurlarına başvuruyor ve bu sefer mekân olarak nemli, erotik bir Florida dekoru kullanıyordu. Filmin başarısı büyük Hollywood stüdyolarının riskten kaçındığı bir dönemde, yeni-kara filmin ticari olarak geçerli olduğunu onaylıyordu. Yeni-kara film akımı, Kara Dul (Black Widow, 1987), Paramparça (Shattered, 1991) ve Son Tahlil (Final Analysis, 1992) gibi filmlerde iyice belirgin hale geliyordu. Geride kalan 25 yıl boyunca, yeni kara film üslubunda en sık ve yüksek bütçeli işler çıkaran yönetmen, Hırsız (Thief, 1981), Öfke (Heat, 1995), Soydaş (Collateral, 2004) filmleriyle ve 80'lerde çektiği Miami Vice, Suç Öyküsü (Crime Story) gibi dizilerle Michael Mann oldu. Mann'ın çalışmaları, klasik kara film temalarının ve mecazlarının çağdaş bir dekor ve güncel bir görsel stille harmanlandığı, rock ya da hip hop müziğin kullanıldığı çalışmalar oldular. Çin Mahallesi (Chinatown) filmine benzer bir şekilde, onun daha karmaşık halefi olan Curtis Hanson'un Oskar ödüllü L. A. Sırları (L.A. Confidential, 1997) adlı filmi James Ellroy'un romanından esinlenilmişti. Bu film karşıt bir eğilimi ifade etmektedir; bir retro kara film özelliği taşır, çürümüş polisler ve femme fataller sanki 1953'ten filmin çekildiği tarihe alınmış gibidir.
Yeni kara film: Sharon Stone Catherine Tramell olarak Temel İçgüdü (Basic Instinct, 1992) filminde 1990'ların femme fatale'i olmuştu. Fotoğrafta ünlü sorgu sahnesindedir.
Çok daha düşük bütçelerle çalışan Joel ve Ethan Coen kardeşler klasik kara film esinleri taşıyan önemli çalışmalar yaptılar. Kansız (Blood Simple, 1984), Fargo (1996) gibi filmler yeni kara film üslubunun en önemli çalışmaları arasındadır, Orada Olmayan Adam (The Man Who Wasn't There, 2001) filmi, yukarıda adı anılan 'Darağacımı Yükseğe Kur' filmini aynalıyor gibi duran bir sahne barındırmaktadır. Coen kardeşler Dashiell Hammet'ın Kızıl Hasat ve Cam Anahtar filmlerinden esinlenilen Miller Kavşağı (Miller's Crossing, 1990) filmiyle kara filmle gangster filminin diğer türlerini çaprazlama yoluna gittiler. Bir komedi filmi olan Büyük Lebowski (The Big Lebowski, 1998), Chandler'a bir adak ve Altman'ın Uzun Elveda'sına (The Long Goodbye) bir saygı gösterisiydi. Ancak çağdaş filmler arasında belki de hiçbiri, senarist-yönetmen Quentin Tarantino'nun çektiği "B filmi ruhu taşıyan A filmleri" kadar iyi bir biçimde klasik kara filmi yansıtabilmiş değildir; onun çektiği Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs, 1992) ve Ucuz Roman (Pulp Fiction, 1994) filmleri, Coen kardeşleri hatırlatır bir biçimde umarsızca özgönderimseldir, bıyık altından gülen bir duyarlılığa sahiptir. Dönemin dikkate değer kara filmleri arasında (bunların kimisi retrodur kimisi ise çağdaş) John Dahl'ın Red Rock West (1992) ve Son Ayartma (The Last Seduction, 1993) filmleri, Jim Thompson'dan yapılan Toplu Cinayet (The Kill-Off, 1989), Karanlıktan Sonra, Tatlım (After Dark, My Sweet, 1990), Yasak İlişkiler (The Gifters, 1990) ve Kaçış (The Getaway, 1994) adlı 4 roman uyarlaması, Sıcak Bölge (The Hot Spot, 1990), Miami Blues (1990) ve Olağan Şüpheliler (The Usual Suspects, 1995) gibi filmler vardır. Televizyonda Ek İş (Moonlighting, 1985-89) adlı dizi klasik dönemde bulunan espri anlayışına duyduğu sıra dışı bir saygı gösteriyordu. 1983 ve 89 arasında Mickey Spillane'in özel dedektifi Mike Hammer Stacy Keach tarafından oynandı ve daha sonra 97-98'de bunun başarısız bir tekrarı çekildi. İngiltere'de çekilen ve Dennis Potter tarafından yazılan mini dizi Şarkı Söyleyen Dedektif (The Singing Detective, 1986) Philip Marlow adlı gizemli bir yazarın hikâyesini anlatıyordu; bu dizi en başarılı yeni-kara filmlerden biri olarak görüldü ve bazı eleştirmenler onu tüm zamanların en başarılı televizyon yapımı olarak gösterdi.
2000'lerin en önde gelen kara film yönetmenleri arasında Memento (2000), Uykusuz (Insomnia, 2002) ve Batman Başlıyor (Batman Begins, 2005) filmlerinin yönetmeni Christopher Nolan vardır. Son dönemdeki bazı örnekler Soğutucu (The Cooler, 2003) ve Buz Hasatı (The Ice Harvest, 2005) ve Max Paynein bilgisayar oyunu olabilir. 2005 yılında yönetmen Shane Black, ilk öykülerini 1920'lerde basan Bretty Halliday'in bir suç romanından kısmen etkilenerek Öp Öp Vur Vur (Kiss Kiss Bang Bang, 2005) adlı filmi çekti. Filmin yalnızca kara filmin değil yeni-kara filmin konvansiyonlarının da farkında oluşu onu belki de yepyeni-kara film yapmaktadır. Sean Penn'in Rehin (The Pledge, 2001) adlı filmi Friedrich Dürrenmatt'ın özgönderimsel romanından uyarlanmış olmakla birlikte, bir dereceye kadar kara film özellikleri göstermekteydi. Yeni-kara filmin belki de en büyük ticari başarısını Robert Rodriguez'in yönettiği, siyah beyaz stilize, tuhaf görüntülerin kullanıldığı Günah Şehri (Sin City, 2005) adlı film kazandı. Günah Şehri, Spillane'in ve diğer ucuz roman yazarlarının çalışmalarına çok şey borçlu olan Frank Miller'in çizgi romanından uyarlanmıştı. Benzer bir şekilde Sam Mendes'in yönettiği Azap Yolu (Road to Perdition, 2002), David Cronenberg'in yönettiği Şiddetin Tarihi (A History of Violence, 2005) filmleri de çizgi romanlardan esinlenilmişti. Özellikle bu ikinci film pek çok eleştirmene göre son on yılın en iyi kara filmiydi. Bazıları televizyon dizisi olarak ortaya çıktı (Veronica Mars, 2004) ve Tuğla (Brick, 2005) adlı dizi "teen noir (ergenlik çağındaki gençleri konu alan kara filmler) akımı olarak çıktı. Böyle filmlerde gençler tehlikedeki arkadaşlarını kurtarmak için yetişkin rolüne girerler. Veronica Mars adlı dizinin –feminist etkiler de taşımaktadır - aynı adlı başkahramanı babası için özel dedektif olarak çalışan ve boş zamanlarında cinayetleri çözen bir ergendir.
Psiko-kara film
Bu akımın kökeni Taksi Şoförü (Taxi Driver), Beyin Fırtınası (Brainstorm), Zirve (White Heat) ve Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor) hatta Fritz Lang'ın filmi Mye kadar izlenebilir. David Lynch'in çalışmaları olan Mavi Kadife (Blue Velvet, 1986), Benimle Ateşte Yürü (Fire Walk With Me, 1992), Kayıp Otoban (Lost Highway, 1996), Mulholland Çıkmazı (Mulholland Drive, 2001) adlı filmler, İkiz Tepeler (Twin Peaks, 1990-91) serisiyle birlikte kara filmin giderek kendine özgü bireysel bir bakışa yöneldiğini gösterdi ve ruhsal sorunları olan yahut sosyopat eğilimler gösteren başkahramanlar, Lynch'in o kadar karakteristik yönleri haline geldi ki, çalışmaları diğerlerinden ayrı bir sınıfa, psiko-kara film sınıfına dahil edilmeye başlandı. Mavi Kadife filminin ardından David Cronenberg tarafından yönetilen Çıplak Şölen (Naked Lunch, 1991) ve Çarpışma (Crash, 1996) filmleri iki benzer adaptasyondur. Yönetmen David Fincher da bunu Yaratık 3 (Alien 3, 1992), çok başarılı bir yeni kara film olan Yedi (Se7en, 1995) ve artık piyasaya sürüldüğü zamankinden daha çok ses getiren bir psiko-kara film olan Dövüş Kulübü (Fight Club, 1999) filmleriyle izledi. Nolan'ın Memento'su da, Takip (Following, 1998) adlı filmiyle birlikte bir psiko-kara film sayılabilir. 2000'li yıllarda Park Chan-wook adlı Güney Koreli yönetmen psiko-kara film türündeki en ünlü yönetmenlerden biri haline gelmişti.
Kara bilimkurgu
Klasik dönemden sonra kara filmi etkileyen en önemli trendlerden biri bilimkurgu oldu. Groundstar Komplosu (The Groundstar Conspiracy, 1972) adlı film Welles adlı amansız bir dedektif olan amnezik bir karakteri merkezine alır. Soylent Green (1973) distopik bir yakın gelecek dünyasını resmeden ilk büyük örnektir. Başrolünü Charlton Heston'un oynadığı filmde kara filmin izleri açıktır. Filmin yönetmeni Richard Fleischer daha önce pek çok başarılı B türü kara filme imzasını atmıştır, bunlar arasında Zırhlı Araç Soygunu (Armored Car Robbery, 1950) ve Dar Sınır (The Narrow Magrin, 1952) gibi filmler vardır. Klasik kara filmin kinik ve üslupçu perspektifi, 1980'lerin başında bilimkurgu türünün siberpunk alttürüne ilham verdi ve yönetmenliğini Ridley Scott'un yaptığı Blade Runner (1982) adlı film bundan doğrudan etkilenenlerin başında gelir. Film klasik kara film türüne pek çok açık saygı gösterisinde bulunur (Scott sonradan keskin bir kara suç melodramı olan Biri Beni İzliyor (Someone to Watch Over Me, 1987) adlı filmi çekecekti). Siberpunk'ın ve kara bilimkurgunun sonraki örnekleri arasında Alien 3, Gattaca (1997), Dark City (1998), On Üçüncü Kat (The Thirteenth Floor, 1999) ve Azınlık Raporu (Minority Report, 2002) filmleri gösterilebilir. Kabuktaki Hayalet (1. ve 2. filmler) (Ghost in the Shell, 1995/Ghost in the Shell 2: Innocence, 2004) adlı ikileme de kara bilimkurgu olarak gösterilebilir.
Kara film parodileri
"Yalnızlık beni tüm hayatım boyunca izledi, her yerde. Barlarda, arabalarda, kaldırımlarda, dükkânlarda, her yerde. Kaçış yok. Ben Tanrı'nın yalnız adamıyım." Taksi Şoförü (Taxi Driver, 1976) filminde, yeni kara filmin ultra anti-kahramanı Travis Bickle'ı canlandıran Robert De Niro.
Kara filmin, çok farklı tarzlarda, çok fazla sayıda parodileri yapıldı. 1945'te Danny Kaye'in, ilk kasıtlı kara film parodisi olarak bilinen Harika Adam (Wonder Man) filminde yıldızı parladı. Aynı yıl Deanna Durbin; bir kara film güldürüsü olan, (Cornell) Woolrich etiketli melankolik bedbahtlıkla alay eden Trendeki Kadın filminde ön planda şarkı söyleyen bir oyuncuydu. Bob Hope, kaba bir dedektifle karıştırılan bir bebek fotoğrafçısını canlandırdığı Gözde Esmerim (My Favorite Brunette, 1947) filmi ile dedektif kara film parodisini resmen başlattı. Her ikisi de kurnaz ve kendinden emin Robert Mitchum'ın hizmetlerinden yararlanan; Don Siegel tarafından yönetilen Büyük Soygun (The Big Steal, 1949) ve Onun Tarzında Bir Kadın (His Kind of Woman) filmleri, kendi kendisinin parodisini oluşturan klasik kara filmin açık örnekleridir. Vincent Minnelli'nin Grup Vagonu (The Band Wagon, 1953) filminde yer alan Kız Avı (Girl Hunt) balesi; dansta yer alan on dakikalık bir kara film tasfiyesi ve istismarıydı. Carl Reiner'in fars üslubundaki siyah beyaz kara film pastişi Ölü Adamlar Ekose Giymez (Dead Men Dont Wear Plaid, 1982), en bilinen çağdaş güldürü parodisidir. Stockholmlü Kadın (The Lady from Sockholm, 2005); tamamen uydurma bir kastla, tarzın klasik öğelerini mizahla istismar ederek yapılan bir kara film parodisidir.
Kara film parodileri daha koyu tonlara da sahip olabilirler. Irving Lerner tarafından yönetilen ve alay ettiği filmler kadar iç karartıcı bir sona sahip olan ultra düşük bütçeli Columbia Pictures yapımı Anlaşmalı Cinayet (Murder by Contract, 1958) adlı film, kara filmde 81 dakika uzunluğunda bir şaka gibidir; şu anki yeni-kara filmi ilk olarak niteleyen kasıtlı örnek olarak düşünülebilir ve Melville'nin alkışlanan filmi Samuray (Le Samouraï) için bir ilham kaynağı olarak görülmektedir. 1970'lerin mükemmel kara filmlerinden biri olan Taksi Şoförü (Taxi Driver); filmi, cinayet filmini absürt bir uca götürerek ve sonrasında, önceden tahmin edilmeyen her olası sonu planlayan bir sonuç (çok sevinçli, trajik, hilekar bir şekilde kararsız) önererek ve hepsini filmde bir kere deneyerek, karanlık cinayet filmini eleştirel bir biçimde yapısökümüne uğratır. Sıçrama (Splatter) filmi utanmaz bir şekilde hafife alan Coen'lerin Basit Kan (Blood Simple) adlı filmi; hem titiz bir pastiş, hem de klasik kara filmin bir abartısıydı. Charles Willeford'ın bir romanından uyarlanan Kadın Takipçisi (The Woman Chaser, 1999) adlı film; sadece kara film tarzına değil, Hollywood film yapım sürecine de göndermede bulunur; filmin her karesi görünüşe göre bir Marlowe nüktesinin görsel dengi olarak tasarlanmıştır – komiktir ancak can yakar -.
Balyoz (Sledge Hammer, 1986-88) gibi TV dizilerinde, Garfield'ın Bebekleri ve Mermileri (Babes and Bullets, 1989) gibi çizgi filmlerde, Calvin ve Hobbesdaki Tracer Bullet gibi karikatür karakterlerinde, yani farklı ortamlarda hem kara filmin, hem de hard boiled geleneğinin (kara filmin yayıldığı kaynaklardan bir tanesidir ve şu anda kara filmin gölgesinde kalmıştır) parodileri yapıldı.
Klasik kara filmin özellikleri
Görsel üslup
Kara filmler, yalın aydınlık/karanlık kontrastlarını ve dramatik gölge örüntülerini üreterek sade ışıklandırma sistemlerini kullanmaya yöneldiler. Bir aktörün, duvarın veya bütün ortamın üstüne düşen Venedik perdelerinin gölgeleri; kara filmde ikonsal bir görüntüdür ve yeni-kara film döneminden önce de zaten bir klişe olmuştu. Siyah-beyaz sinema fotoğrafçılığı birçoğu tarafından klasik kara filmin temel özelliklerinden biri olarak görülürken, Onu Cennete Bırak (Leave Her to Heaven, 1945), Niagara (1953), Biraz Kırmızı (Slightly Scarlet) ve Baş Dönmesi (Vertigo, 1958) gibi renkli filmler değişen sayıda eleştirmen tarafından kara film olarak kabul edilirler.
Kara film ayrıca Hollanda olarak adlandırılan, dar açı çekimi ve geniş açı objektif kullanımı ile de bilinir. Kara filmde oldukça yaygın olan diğer dezoryantasyon yöntemleri; bir veya daha fazla aynadan yansıtılan insanların çekimlerini, kavisli veya buzlu camdan veya diğer bozucu nesneler aracılığıyla (Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train) filminin boğulma sahnesi esnasında uygulandığı gibi) yapılan çekimleri ve bazen garip olan doğa üzerindeki özel efekt sonuçlarını içerir. 1940'ların sonlarında, dekor dışında çekim çoğu kez gece için gece (night-for-night) serilerini içeren- kara filmde giderek daha çok sık kullanılmaya başlandı.
Yapı ve anlatım araçları
Kara filmler, çok sık 'geriye dönüş', 'ileriye gidiş' tekniklerini ve hikâyeyi yarıda keserek hikâyedeki sıralamayı belirsizleştiren diğer teknikleri içeren, anlaşılması olağanüstü bir şekilde güç konulara sahip olmaya meyillidir. Sesin sonradan eklendiği anlatım da -çoğunlukla karakteristik olarak başkahraman tarafından, nadiren ikinci bir karakter veya görünmeyen, her şeyi bilen anlatıcı tarafından- bir yapılanma yöntemi olarak bazen kullanılır. Bugün, hem geriye dönüş (flashbacks) hem de sonradan dış ses kullanılarak yapılan anlatım, hızlı bir şekilde yeni-kara film içtenliğini yakalamayı düşünen filmlerde sık kullanılmaktadır. Diğer Hollywood filmlerine göre, kara filmlerin neredeyse her sahnede başkahramanı daha çok ön plana çıkardıkları görülür. Sinemaya ait hikâye anlatımındaki cesur deneyimlere bazen kara filmlerde de başvuruldu: örneğin Göldeki Kadın (Lady in the Lake) bütünüyle başkahraman Philip Marlowe tarafından çekilir; yıldız (ve yönetmen) Robert Montgomery'nin yüzü sadece aynalarda görülür.
Konular, karakterler ve dekorlar
Suç (genellikle cinayet), hemen hemen her kara filmde bir öğedir; standart sorun olan hırsa ek olarak, kıskançlık da sık sık bir suç motivasyonu olur. Bir suç soruşturması -özel bir dedektif, bir polis dedektifi (bazen yalnız rol alan) veya ilgili bir amatör tarafından- en yaygın fakat egemenlikten uzak temel konudur. Diğer yaygın konularda, başkahramanlar; soygun, dolandırıcılık veya zinalı olaylar içeren tehlikeli komplolarda filme dâhil edilirler. Sahte şüpheler ve suçların ayıplanması; ihanetler ve aldatmalar olarak çok sık kullanılan konu öğeleridir. Amnezi, kara filmde; gerçek hayatta olduğundan daha yaygındır ve sigara içmek neredeyse zorunlu olarak görünebilir.
Kara filmler standarttan daha hatalı ve ahlaken daha şüpheli olan kahramanlar etrafında dönmeye meyillidir, bu tür kahramanlar genelde bir çeşit enayidirler. Kara filmin tipik kahramanları çoğu eleştirmen tarafından sosyal yabancılaşma ifadesiyle tanımlanır; Silver ve Ward'un deyimiyle, "varoluş acısıyla doludurlar". Belli örnek karakterler çoğu kara filmde rol alırlar-sıkı dedektifler, femme fataleler, rüşvet yiyen polisler, kıskanç kocalar, cesur hasar tespitçileri ve bezgin yazarlar. Yeni kara filmin kasti doğasına ait çoğu film incelenecek olursa, dedektif ve femme fatale'in kara filmin kendini birlikte en çok tanıttığı karakter türleri olarak görülür, fakat klasik kara film olarak kabul edilen filmlerin bir azınlığı her ikisini de niteler. Bir delil olarak, yukarıda listelenen, klasik dönemin göze çarpan 35 Amerikan kara filminden sadece dördü yıldıza bir dedektiflik rolü verdi -Malta Şahini (The Maltese Falcon), Büyük Uyku (The Big Sleep), Maziden Gelen (Out of the Past) ve Öp Beni Öldüresiye (Kiss Me Deadly). Diğerlerinden sadece 5 tanesi kolaylıkla dedektif hikâyeleri olarak nitelendirilebilirler-Laura, Katiller (The Killers), Yabancı (The Stranger), Yüksek Isı (The Big Heat) ve Habisin Dokunuşu (Touch of Evil).
Kara film çoğu kez şehirsel bir dekorla bütünleştirilir ve birkaç şehir -özellikle Los Angeles, San Francisco, New York ve Chicago-çoğu klasik filmin çekim yeridir. Birçok eleştirmenin gözünde, kara filmde şehir; bir labirent olarak gösterilir. Barlar, salonlar, gece kulüpleri ve oyun odaları sık sık aksiyonun geçtiği sahneler olur. Önemli sayıda kara filmin zirveleri gözle görülür biçimde karışık ve sık sık rafineriler, fabrikalar, trenlerin geçtiği alanlar, elektrik santralleri gibi endüstriyel mekânlarda geçer -en iyi ve tartışmalara yol açan sonuç Beyaz Öfke (White Heat) filmindedir.
Dünya görüşü, ahlak ve ton
"Klas sahibi birisin ama ne kadar ileri gidebilirsin, bilmiyorum."
"Bu, eğerde kimin olduğuna çok bağlıdır."
Humphrey Bogart ve Lauren Bacall; Büyük Uyku (The Big Sleep, 1946).
Kara film aslında sık sık karamsar olarak tanımlanır. En tipik olarak kabul edilen kara film hikâyeleri, istenmeyen durumlarda tuzağa düşen (genelde buna sebep olmayan ancak olayların daha da sarpa sarmasından sorumlu olan), rastgele çabalayan, kaderi umursamayan ve sık sık mahkûm olan insanları anlatır. Filmler içsel olarak bozulmuş bir dünyayı anlatıyor olarak görülür. Klasik kara film, çoğu eleştirmen tarafından dönemin Amerikan sosyal görünümü ile bağdaştırılmıştır-özellikle 2. Dünya Savaşı'nı izlediği söylenen yüksek düzeyde bir kaygı ve yabancılaşma duygusuyla birlikte. Nicholas Christopher'in fikri bunu temsil eder niteliktedir: "sanki bir savaş ve sonucunda oluşan sosyal patlama, milli ruhla susturulmuş, serbest bırakılmış iblisler". Özellikle 1950'lerde ve Read Scare'in zirvede olduğu dönemde çekilmiş olan kara filmlerin kültürel bir paranoyayı yansıttığı söylenir.
Kara filmler; sade "siyah-beyaz" kararlarına odaklanmak yerine, nadiren birden fazla anlama gelebilen, göreli, ahlaksal ikilemleri sorgulamaya yönelirler. Kesin ahlaksal kurallar üzerine kurulu amaçları izleyen karakterler; "sonuçlar anlamları doğrular" fikrine izin vermek için gönüllü olmanın ötesindedirler. Örneğin; Yabancı (The Stranger) filminde, dedektif; bir Nazi savaş suçlusunun izini sürmekle o kadar kafayı bozmuştur ki; hedefini ele geçirmek için diğer insanları ölümcül tehlikelere maruz bırakır.
Kara filmin rengi kötümser olarak kabul edilir; bazı eleştirmenler onu daha karanlık olarak görürler-Robert Ottoson'a göre, ezici bir çoğunlukta siyahtır. İtibarlı eleştirmen (ve film yapımcısı) Paul Schrader, 1972'de yazdığı orijinal bir raporda, kara filmin bir tonla tanımlandığını yazmıştır, bu tonu umutsuz olarak algıladığı görülür. Diğer bir yandan, Büyük Uyku (The Big Sleep) ve Şangaylı Kadın (The Lady from Shanghai) gibi eksiksiz kara filmler sıkı hazır cevaplarıyla ün yapmıştır, sık sık cinsel imalarla ve öz-dönüşlü mizahla fikir aşılamışlardır.
Notlar
^ Borde and Chaumeton (2002), p. 2.
^ Cinayetin Basit Sanatı (The Simple Art of Murder), kara roman akımının önemli yazarlarından Raymond Chandler'ın bir romanıdır.
^ Böyle özel bir alanda dikkate değer filmlerin uygun bir listesini yapmanın tamamen nesnel bir yolu yoktur. 1940'lardan alınan 20 ve 1950'lerden alınan 15 film, okuru kara film konusunda bunaltmadan, aşağı yukarı yuvarlak bir rakam elde etmemize ve tüm klasik kara filmlerden bahsetmemize olanak tanır. Aslına bakılırsa böyle bir listeye hangi filmlerin alınması gerektiği konusunda anlaşacak iki eleştirmen bulmak imkânsızdır. Bu nedenle "dikkate değer" bulunan filmlerin seçilmesinde IMDb.com'un oylama sisteminin sonuçları kullanılmıştır. İlk (Üçüncü Kattaki Yabancı) ve son (Habisin Dokunuşu) kara filmler bu listeye girmeye zaten tarihsel olarak hak kazanıyorlar. İkisinin dışındaki filmler için, 20'lik listede en az 2000 oy, 15'lik listede de en az 1000 oy üzerinden yapılan değerlendirmede 10 üzerinden en az 7,1 alanlar listeye girdiler. Bu uygulama başarılı sonuç verdi: 1940'lar için 19 ve 1950'ler için 15 film (Habisin Dokunuşu da dahil) derhal ortaya çıktı. Ancak iki listede de bir değişiklik yapıldı. IMDb tarafından kara film olarak adlandırılmasına rağmen Şüphe (Suspicion, 1941) adlı Hitchcock filminin kara film olup olmadığına dair bir anlaşma olmadığı için ve Hitchcock zaten 4 filmiyle listeye girdiği için Şüphe filminin yerine, hem ünlü bir kara film yönetmeni olan Robert Wise'ın yönetmenliğini yaptığı, hem de ünlü bir kara film aktörü olan Robert Ryan'ın oynadığı The Set-Up adlı film listeye alındı. Eğer 1500 oyu geçmiş olsaydı, Mektup (The Letter, 1940) adlı film listeye alınacaktı. 1950'lerin değişikliğinde ise bir çıkarma değil bir ekleme zorunluydu. Maddede sözü edilen Gece ve Şehir (Night and the City) adlı film birçok sinema tarihçisi tarafından bir Amerikan kara filmi olarak kabul edilir; ayrıca neredeyse tüm eleştirmenler (özellikle de bu alanda uzman olanlar) tarafından en başarılı örneklerden biri olarak görülür. Bu filmi listenin dışında tutmak yanlış olacaktı, çünkü binden az IMDb kullanıcısı bu film hakkında fikir beyan etmiş ve lehine oy kullanmıştı. Bu filmi listeye eklemek için çıkarılan film Çaresiz Saatler (The Desperate Hours, 1955) oldu: 1 1500'den az oy kullanılmış ve en düşük notu almıştı; 2) filmin yıldızı Humphrey Bogart zaten altı kere listede temsil ediliyordu; 3) filmin kara filmin birincil örneklerinden olduğuna dair yayınlanmış eleştiri yoktu; 4) Silver and Ward's adlı, bu alandaki en önemli ansiklopedi, filmin kara film olup olmadığı konusunda şüpheler taşıyordu. Listeye alınmayan en ünlü film ve yönetmen, tarihsel değeri bakımından her hâlde Cinayet, Tatlım (Murder, My Sweet, 1944) filmi ve filmin yönetmeni Anthony Mann'dır.
Western, ABD'nin Atlantik kıyısından içerilere, batıya doğru göç sırasındaki olaylarla başlayan yaşam tarzı ve kültürü. Western kavramı Vahşi Batı kavramının oluşumunda yer sahibidir.
Bu kültür ABD vatandaşlarının giyimlerinden, edebiyatına ve hatta politikalarına bile bir tavır olarak yansımıştır. Western kültürü, güçlünün ayakta kaldığı, ancak aynı zamanda fedakarlığın ve azmin her zaman üstün geleceğini vurgular. Amerikalıların kullandıkları deri çizmeler, büyük tokalı kemerler, kot pantolonlar, şapkalar, balon etekli elbiseler, uzun çuha paltolar, kunduzdan yapılmış kalpaklar bu kültürün birer parçalarıdırlar. Aynı zamanda rodeo, kovboy, düello, şerif, İç Savaş gibi kavramlar yanında buharlı tren, kızılderililer bu kültürün parçalarıdır.
Western aynı zamanda bu kültürü ve yaşam tarzını konu alan; çoğu zaman at sırtında, kovalamacalarla dolu olan, kahramanlığı ve adaleti işleyen film türünü de tanımlar.
Westernin alt türleri
Klasik westernler. Örnek: John Ford ve Howard Hawks'ın filmleri
Spaghetti western (Düşük bütçeli İtalyan Westernleri) Örnek: Sergio Leone'nin filmleri
Epik western
Western komedi
Neo western
Romantik western
Müzikal western Örnek: 1954 tarihli 7 Kardeşe 7 Gelin (Seven Brides for Seven Brothers)
Ostern veya "Kızıl Western" (SSCB ve diğer Doğu Bloku ülkelerinde üretilmiş western filmleri)
Revizyonist western (Klasik westernlerin ideallerini ve stillerini sorgulayan western türü. Bazen acid westernle aynı anlamda kullanılır) Örnek: Little Big Man
Acid Western Bu maddenin konusu.
Çağdaş western Modern çağın atmosferinde geçen ama klasik westernlerin motiflerini kullanan filmler. Örnekler: Peckinpah'ın Bring Me the Head of Alfredo Garcia (1974) ve No Country For Old Men (2007)
Western Bilimkurgu Örnekler: Westworld ve Wild Wild West
Köri western (Hindistan menşeli westernler)
Kimçi Western (veya Guksu Western)[1][2] Örnek: 2008 tarihli Güney Kore filmiİyi, Kötü ve Tuhaf.
Oryantal Western[3] Örnek: Yukarıdaki film.
TV westernleri. Örnek: "Küçük Ev" dizisi (Little House on the Prairie) ve "Kung Fu" dizisi.
Northern Kanada'da geçen Kanada Atlı Polis'lerinin serüvenlerini konu alan filmler.(İng. Nothern: Kuzey)
Yeşilçam Westernleri 1960'lı ve 1970'li yıllar boyunca Türkiye'de de hatırı sayılır miktarda western filmi çekilmişti. Gayriresmî olarak Yeşilçam Westernleri olarak da adlandırılabilecek bu yerli 'kovboy' filmlerinin ilki 1962 tarihli Nuri Akıncı filmi "Beş Hikaye" dir, filmde Parla Şenol, Efgan Efekan, Hulusi Kentmen gibi oyuncular rol almışlardı. 1967'de ise bir furyaya dönüşmüş ve 7 yıl boyunca 50 kadar Türk Western filmi çekilmişti. Tamer Yiğit, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Kartal Tibet, Sadri Alışık, Öztürk Serengil, Yılmaz Köksal başta olmak üzere Yeşilçam'ın tüm ünlü oyuncuları bu westernlerde gözükmüşlerdi. Çetin İnanç'ın yönettiği ve Yılmaz Köksal'ın başrolünü oynadığı 1971 yapımı "Çeko" filmi Anadolu'da gişe rekorları kırmıştı.
Kısa film ya da kısa metrajlı film, uzun metrajlı film kriterlerini karşılayacak uzunlukta olmayan film. Tanımı üzerinde evrensel bir uzlaşma yoktur. Oskar ödüllerini dağıtan Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisine göre kısa filmlerin süresi -jenerik dahil- 40 dakika veya daha kısa olmalıdır.[1] Aynı kuruluşa göre şunlar kısa film sayılmaz:[1]
Fragmanlar ve reklamlar
Uzun metrajlı bir filmden alınmış parçalar (jenerik vs.)
TV dizilerinin yayınlanmamış bölümleri
TV dizilerinin satılmamış pilot bölümleri
İçindekiler
1 Tarihçe
2 Kısa Film Festival ve Yarışmaları
3 Kaynakça
4 Ayrıca bakınız
Tarihçe
"Kısa film" terimi 1910'larda uzun metraj filmlerin daha uzun çekimlerinin ortaya çıkışı üzerine kullanılmaya başlandı. Bu dönemde en bilinen kısa filmler Charlie Chaplin, Buster Keaton, Laurel ve Hardy'nin filmleriydi.
Animasyon filmler de kısa film alanında önemli bir yere sahiptir.
1930'lardan sonra film şirketleri tiyatro salonlarında gösterilecek uzun filmler ve animasyon/çizgi filmler çekmeye başladılar. 1960'lardan bu yana ise kısa filmler daha çok bağımsız film yapımcılarınca ve özel büyük stüdyo projeleri için yapılmaktadır.
Kısa filmler uzun metrajlı ticari filmlerin genellikle bir kenara bıraktığı daha güç konular üzerine yoğunlaşır. Kısa film yapımcıları daha geniş özgürlüğe sahiplerdir ve filmleri için daha büyük risk alabilirler ancak kamu gösteriminde başarıya ulaşmaları genellikle festivaller ve sanat gösterilerinde aldıkları tepkilere bağlıdır.
Kısa Film Festival ve Yarışmaları
İzmir Kısa Film Festivali kısa film alanında Türkiye'de düzenlenen en önemli etkinliktir.
Bu alandaki diğer önemli festival ve yarışmalar;
Akbank Kısa Film Festivali
Marmaris Kısa Film Festivali
Uşak Kısa Film Festivali
Avrupa Birliği İnsan Hakları Kısa Film Yarışması
Hisar Kısa Film Seçkisi
Kült film (İngilizce: Cult film) sadık, tutkulu ama görece az sayıda bir hayran kitlesine sahip filmler için kullanılan bir terimdir. Kült kelimesi (İngilizce: Cult, Fransızca: Culte, Almanca: Kult) batı dillerine tapınma anlamındaki Latince cultus kelimesinden girmiştir ve Türkçede de batı dillerindeki gibi tutku, ilahlaştırma derecesinde aşırı saygı anlamlarını taşır.
Kült filmler ilk gösterime verildiklerinde önemli bir ticari başarı gösterememiş, aynı zamanda eleştirmenlerden de övgüler alamamış genelde düşük bütçeli bağımsız filmlerdir. Bu filmler başlarda çoğunluğu oluşturan ortalama sinema seyircisinin dikkatini çekmemiş de olsa zaman içinde kendilerine has, az sayıda ama tutkulu, hatta saplantılı bir seyirci kitlesi oluşturmuşlardır. Bu filmlerin fanatik hayranları (veya müritleri) kült film olarak kabul ettikleri bir filmi defalarca seyrederler, repliklerini ezberlerler, filmle ilgili en ince ayrıntıları öğrenirler, filmin değişik versiyonlarını biriktirirler, hatta filmle ilgili efemera malzemelerinin koleksiyonlarını yaparlar.
Kült filmlerin her zaman küçük bir hayran kitlesi olması gerekmez. Bunun istisnaları da çoktur. Örneğin Taksi Şoförü (Taxi Driver) (1976), Ucuz Roman (Pulp Fiction) (1994) veya Dövüş Kulübü (Fight Club) (1999) gibi filmler çok geniş seyirci kitlesine ulaşmış popüler kült filmlere örnek olarak verilebilir.
Kült kavramı subjektiftir. Birisi için kült olan film bir başkası için olmayabilir. Ayrıca kült bir filmin iyi bir film olması da gerekmez. Hiçbir sinemasal değeri olmayan bir filmin kendine özel bir hayran kitlesi oluşmuş olabilir. Buna örnek olarak Dünyayı Kurtaran Adam adlı Türk bilimkurgu filmi verilebilir. Klasik filmler arasında birçok kült film olabildiği gibi (Örnek: M - Bir Şehir Katilini Arıyor), her klasik film de bir kült film değildir.
Korku ve bilimkurgu gibi bazı film türlerinin içinden kült film çıkma eğilimi daha fazla olduğu gibi kült filmler kendinden sonra gelen filmlere ilham kaynağı olurlar ve birçok filmde kült olarak kabul görmüş bu filme göndermeler yapılır. Korku ve bilimkurgu türlerinden daha çok kült film olmakla birlikte, The Sound of Music gibi müzikallerden Johnny Guitar gibi westernlere, Shaft gibi şiddet-istismar filmlerinden Çılgınlar Okulu (Animal House) gibi gençlik filmlerine hatta Gates of Heaven gibi belgesellerden Deep Throat gibi porno klasiklerine kadar sinemanın hemen hemen her türünden kült filme rastlamak mümkündür.[1]
Bazı filmlerin kült olmasında müziği etkiliyken (örnek: The Blues Brothers), bazı filmlerde de bir fetiş obje (Kirli Adam'ın ünlü tabancası veya Ölüm Noktası (Vanishing Point) filmindeki dayanıklı araba gibi) veya kişi (Big Lebowski filminin Jeffrey "the Dude" Lebowski karakteri) o filmi kült mertebesine çıkaran etkenler arasındadır.
Bazı yönetmenlerin kült statüsünde sayılan filmleri daha fazla olduğu için o yönetmenlere kült yönetmenler gözüyle bakıldığı da olur. David Lynch, Quentin Tarantino, Stanley Kubrick, Tim Burton ve Coen Kardeşler gibi.
İçindekiler
1 Kült filmlerin listesi
2 Türk Sinemasında Kült Filmler
3 Kaynakça
4 Ayrıca bakınız
5 Dış bağlantılar
Kült filmlerin listesi
Ana madde: Kült filmler listesi
Türk Sinemasında Kült Filmler
"Türk Sineması" adlı sinema sitesinin yaptığı bir ankete göre Türk sinemasındaki kült filmler şöyle sıralanmıştır[2]:
Battal Gazi
Dünyayı Kurtaran Adam
Turist Ömer Uzay Yolunda
Malkoçoğlu
Tarkan
Drakula İstanbul'da
Killing İstanbul'da
Süpermenler
Gora
Pembe dizi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Dizi film sayfasından yönlendirildi)
Pembe dizi, bir TV dizisi türü. Pek çok farklı karakterin yaşamını genellikle gerçek zamana yakın şekilde takip eden ve uzun süre yayınlanan melodram türünde programlardır.
Etimoloji
Bazı Batılı dillerde aynı anlamda kullanılan "soap opera" (sabun operası) kavramı bu türdeki radyo piyeslerinin ilk sponsorlarının sabun üreticileri olmasından kaynaklanır.[1] Opera sözcüğü ise "horse opera" (kovboy filmi) türünden ödünç alınmıştır.[1]
Tarihçe
Pembe diziler İtalya'da çıkmış, daha sonra Fransa'da yaygınlaşmış[kaynak belirtilmeli] ve zamanla tüm dünyaya yayılmıştır.
Akımın, Amerika'da Guiding Light adlı radyo drama programı ile başladığına ilişkin görüşler de mevcuttur.
Uzun metraj, tam uzunluktaki filmleri tanımlamakta kullanılan bir sinema terimi. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, American Film Institute ve British Film Institute uzun metrajı en az 40 dakika olarak tarif eder. Bununla birlikte yetişkinleri hedef alan filmlerin çoğu günümüzde 90-210 dakika arasındadır. Çocukları hedef alan filmler ise genellikle 60-120 dakika arasındadır.
1906'da piyasaya sürülen ve yaklaşık 60 dakika süren Avustralya yapımıThe Story of the Kelly Gang ilk uzun metrajlı filmdir.
Yeraltı sineması veya underground sinema, yalnızca Amerikan deneysel sinemasını belirten bir terimdir.
Terim, ilk kez eleştirmen Manny Farber tarafından 1930'lu ve 1940'lı yıllarda maço serüven filmlerini anlatmak için kullanılmıştır.[kaynak belirtilmeli] 1959'dan bu yana ise Amerika Birleşik Devletleri'nde kişisel olarak ve sanat için yapılan her türlü filmi içermektedir. Film Kültürü dergisinin 19 numaralı bahar 1959 sayısında Lewis Jacobs, "Yeraltı Sinemasının Günışığına Çıkışı" başlıklı makalesinde bu terimi 'varlığının önemli bölümünü yeraltında sürdüren sinema' anlamıyla kullanmıştır. Amerikalı yönetmenlerin çoğu[kaynak belirtilmeli] ise 'yeraltı' terimini bir 'gizlilik ve sinsilik' duygusu vermesi nedeniyle sevmemekte; onun yerine bağımsız sinema terimini yeğlemektedir.
Another Gay Sequel: Gays Gone Wild!, yönetmenliğini Todd Stephens'ın yaptığı dört gey arkadaşın koleje başlamadan cinsel ilişkiye girmeye karar vermeleriyle gelişen olayları anlatan 2006 yılı yapımlı komedi filmi Another Gay Movie filminin yayınlanan ikinci serisidir. Filmin üçüncü serisi olan Another Gay Movie: Strikes Again! Gays in Space (Uzayda Eşcinseller!) ileride yayınlanması düşünülmektedir.
Oyuncular
Jonah Blechman - Nico Hunter
Jake Mosser - Andy Wilson
Aaron Michael Davies - Griffin (Griff)
Jimmy Clabots - Jarod
Ashlie Atkinson - Dawn Muffler
Scott Thompson - Mr. Wilson
Lypsinka - Mrs. Wilson
Perez Hilton - kendisi
Colton Ford - kendisi
RuPaul - Tyrell Tyrelle
Lady Bunny - Sandi Cove
Brent Corrigan - Stan the Merman
Euriamis Losada - Luis
Will Wikle - Jasper
Brand Lim - Jasper Chan
Isaac Webster - Jasper Pledge ve Fake Griff
Amanda Lepore - Debbie Gottakunt
Willam Belli - Nancy Needatwat
Stephanie McVay - Bonnie Hunter
Andersen Gabrych - Rod the Wino Queen
Dallas Reeves, Neo ve Tommy Blade - Jasper'ın sevgilisi
Eric Eisenbrey - Gay nerd
Gündüz Güzeli[1] 1967 Fransa İtalya ortak yapımı erotik dramatik filmdir. Özgün adı Belle de Jour dur.
Senaryosunu Fransız yazar Joseph Kessel'in 1928 yılında yazdığı aynı adlı romanından Luis Buñuel ve Jean-Claude Carrière'in birlikte uyarlayıp yazdıkları filmi Luis Buñuel yönetmiştir. Önemli rollerinde Catherine Deneuve, Michel Piccoli, Geneviève Page, Jean Sorel, Pierre Clémenti ve Françoise Fabian oynamışlardır.
"Gündüz Güzeli" adı Fransızca'da sadece gündüzleri açan bir tür zambak çiçeğinin adından gelmektedir. Aynı zamanda Fransızca'da "fahişe" anlamına gelen bir deyim olan "Gece Güzeli" ("belle-de-nuit")'ne de alaycı bir gönderme yapılmıştır. Filmde burjuva sınıfından evli, güzel bir kadının öğleden sonralarını lüks bir genelevde fahişe olarak geçirmesi konu edilmektedir. Birçok filminde olduğu gibi Buñuel'in burjuva ahlakını acımasızca eleştirdiği bu filmi çevrildiği yıl Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülü almıştır.
Roman Türkiye'de hem Gündüz Safası (Varlık Yayınları) hem de Gündüz Güzeli (E- Yayınları ve Milliyet Yayınları) adlarıyla yayımlanmıştı.
İçindekiler
1 Özet
2 Film hakkında notlar
3 Oyuncu kadrosu
4 Filmin ödülleri
4.1 Kazandığı ödüller
4.2 Adaylıkları
5 Kaynakça
6 Dış bağlantılar
Özet
Séverine Serizy (Catherine Deneuve) Paris 'te yaşayan görünürde mutlu bir evliliği olan her şeye sahip güzel bir kadındır. Séverine doktor olan kocası Pierre (Jean Sorel)'e karşı soğuktur, hatta aralarında fiziksel bir ilişki olmadığı da sezilmektedir. Ancak bu 'soğuk sarışın' ın ruhunda fırtınalar kopmaktadır. Günün birinde kendisinde gözü de olan aile dostları Henri Husson (Michel Piccoli)'dan seçkin bir randevu evinin adresini alır ve öğleden sonraları bu lüks genelevde çalışmaya başlar. Buradaki yeni adı "Gündüz Güzeli" dir artık. Şehvet düşkünü Séverine randevu evine devam ettikçe kocasına daha çok bağlanır, aynı zamanda buradaki tiksindirici hayatını da garip bir şekilde kabullenir, zira burada mazoşist cinsel fantezilerini keşfedip yaşamaktadır. Bu ikili yaşam tarzı randevu evinin müdavimlerinden serseri bir gangster olan psikopat Marcel (Pierre Clémenti)'in kendisine aşık olması ve hayatının tüm anlarına girmeye çalışması ile altüst olur.
Film hakkında notlar
"Gündüz Güzeli" Luis Buñuel 'in ilk renkli filmidir. Bu filminde Hitchcock 'un kendi filmlerinde hep yaptığı gibi kısa bir süre gözükür (Gardenkafe'de oturan adam). Bir Endülüs Köpeği (Un Chien Andalou) (1929) filminde de bu şekilde gözükmüştü.
Film 1967 yılında gösterime girdikten kısa bir süre sonra telif hakları ile ilgili bir sorundan dolayı piyasadan çekildi, hatta uzun bir süre video kaseti bile çıkmadı. Nihayet 1994 yılında film sinemalara yeniden verildi.[2]
Catherine Deneuve ve Pierre Clémenti.
Oyuncu kadrosu
Aktör/Aktris Rolü
Catherine Deneuve Séverine Serizy (Gündüz Güzeli)
Jean Sorel Pierre Serizy
Michel Piccoli Henri Husson
Geneviève Page Madame Anais
Pierre Clémenti Marcel
Françoise Fabian Charlotte
Macha Méril Renee
Muni Pallas
Maria Latour Mathilde
Claude Cerval
Michel Charrel Ayakçı hizmetli
Iska Khan Asyalı müşteri
Bernard Musson Kahya
Marcel Charvey Prof. Henri
François Maistre L'ensignant
Luis Buñuel Gardencafe 'deki adam
Simüle edilmemiş seks sahnesi bir filmde oyuncuların gerçekten cinsel ilişkiye girdiği sahnelerdir. Porno filmler bu kategoriye dahil edilmez. Daha çok Avrupa ve Amerika sinemasına özgüdür.
Lars von Trier, simüle edilmemiş seks sahnelerini filmlerinde en çok kullanan yönetmenlerden biridir.
Bir Kadının Seks Günlüğü (İspanyolca: Diario de una ninfómana), Christian Molina'nın yönettiği ve Belén Fabra ile Leonardo Sbaraglia'nın başrolde oynadığı 2008 yapımı İspanyol erotik drama filmidir. Fransız yazar Valérie Tasso'nun 2005 tarihli Doyumsuz: İspanya'daki Fransız Kızın Cinsel Maceraları adlı anı kitabından esinlenilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık'ta film, Doyumsuz: Bir Seks Bağımlısının Günlüğü adı altında yayınlanmıştır. Türkçeye ise Bir Kadının Seks Günlüğü olarak çevrilmiştir.
Konu
Film, Val isminde orta sınıf ve genç bir kadının bağımlı seks hayatını ve dram yüklü olaylarını işlemektedir.
Özet
Val (Belén Fabra), güçlü bir seks arzusu olan genç, güzel, çekici ve orta sınıf bir kadındır. Henüz 15 yaşındayken sınıf arkadaşı Edouard ile cinsel ilişkiye girer ve bakireliğini kaybeder. İlk seferinde hiçbir şey hissetmemesine rağmen tekrar seks yapmak ister. Daha sonra Alex ve Hassan da dahil olmak üzere birçok cinsel partneri olmaya devam eder. Alex'in bir kız arkadaşı olduğunu bilerek onunla cinsel ilişkiye devam eder. Val'in doymak bilmez cinsel iştahından bıkan Alex, onunla yaptığı vahşi bir sevişme gecesinden sonra "Her zaman seks hakkında mı düşünüyorsun?" diye sorar. Ve ardından ondan öfkeyle ayrılır. Val, birlikte seks yapacak kimsenin olmamasından derinden etkilenir. Böylece bir tren istasyonuna gider, bir yabancı bulur ve boş istasyonda onunla seks yapar.
Val, ayrıca aşırı cinsel iştahından rahatsız olur ve normal bir kadın olmadığını düşünür. Sevdiği işi yapması için onu cesaretlendiren büyükannesiyle cinsel hayatını açıkça tartışır. Büyükannesi Val'i, düşüncelerin netleşmesine yardımcı olduğu için hayatının bir günlüğünü tutması için teşvik eder. Val, büyükannesine cinsel hayatını sorar. Büyükannesi, o günlerde ya birinin karısı ya da bir fahişe olduğunu ve Val'in büyükbabasıyla evlenmekten başka seçeneğinin olmadığını ve yatakta asla ondan memnun kalmadığından şikayet ettiğini söyler. Val ona bir şans daha verilip verilmediğini sorduğunda da büyükannesi "Kahretsin, hayır, bulabildiğim kadar çok cinsel partner bulmaya devam ederdim." diye cevap verir.
Val, Barselona'da bir firmada pazarlama departmanında çalışmaktadır. Bir gün eski arkadaşı Hassan, Barselona'yı ziyaret ettiğinde işten erken çıkar ve onunla evinde buluşur. Seks yaparak, farklı şeyler deneyerek çılgın bir gece geçirirler ve Val ertesi gün işe geç gelir. Val'in arkadaşı ve iş arkadaşı Sonia, şirketinde yeniden yapılanma yaparken dikkatli olması konusunda onu uyarır ve Val'in işe geç gelmesi nedeniyle kovulabileceğini söyler. Sonia (Llum Barrera) evlenmek, çocuk sahibi olmak ve aile kurmak için doğru erkeği bulmakla ilgilenirken, Val yeni cinsel partnerler bulmakla daha çok ilgileniyor ve özgür ruhlu bir yaşam sürmeye devam ediyordur.
Çok yakında Val işinden kovulur ve birkaç görüşmeye katılır. İkinci görüşmede, görüşmeci Jaime (Leonardo Sbaraglia) Val'den çok etkilenir ve ona çıkma teklifi eder. Val, hemen kabul eder. Val ondan çok hoşlanır ve onunla evlenmek ister. Her zamanki hâline karşı ilk buluşmadan sonra onunla yatmamayı seçer. Val, onun abartılı yaşam tarzı konusunda endişeli olsa da, Jaime hemen yaşamaları için pahalı bir ev satın alır. Val, Sonia ile birlikte Jaime hakkında konuşur ve Sonia, Val sadece 29 yaşında olduğu ve Jaime'nin birkaç yetişkin çocuğu olduğu için Jaime'nin onun için daha büyük olduğunu söyler. Ancak Val, Jaime'yi çok sever ve bunları ciddiye almaz. Bu arada Val, hasta olan büyükannesini ziyaret eder ve ziyareti sırasında büyükannesi ölür. Ancak ölmeden önce Val'e hayatını yaşamasını hatırlatır.
Val ve Jaime taşınır ve birlikte yaşamaya başlarlar. İlk kez birlikte uyuduklarında cinsel ilişkiye girerler ve Jaime çabucak boşalır. Val, Jaime'nin yataktaki performansı konusunda çok hayal kırıklığına uğrasa da, ciddiye almaz.
Hassan tekrar Barselona'yı ziyaret ettiğinde ve Val'i görmek istediğinde, Val onunla yatmayı reddeder. Çok geçmeden Val, Jaime'nin iki kutuplu olduğunu anlar. Bazen ona karşı çok şefkatli davranır, bazen de onu taciz eder. Jaime haber vermeden ofisine girer ve patronunu karısıyla yatmakla suçlar. Ertesi gün Val'den özür diler ve af diler. Ama başka bir gün, evlerine bir fahişe getirir ve Val'den onlara katılmasını ister. Fahişe için ödeyecek parası bile yoktur ve Val öder. Val artık onunla yaşayamayacağına karar verir ve evlerinden taşınmaya karar verir. Sonia ve Val ayrılmak için eşyalarını hazırlarken Jaime ortaya çıkar ve ona saldırmakla tehdit eder. Ayrılmayı başarırlar ve Sonia'nın evine giderler.
Bir gün Sonia, Val'in kendisine haber vermeden evden ayrıldığını fark eder ve Sonia onu küçük ve biraz yıkık bir daireye kadar takip eder. Jaime'nin abartılı yaşam tarzını ödemek için tüm birikimini kaybeden ve işsiz kalan Val, bunalıma girer ve kendi hayatına son vermek için dairesinden aşağı atlamaya çalışır, ancak bir şekilde intihar etmemeye karar verir. Bir iş ve para için umutsuz olan Val, bir genelevde fahişe olarak çalışmaya karar verir. Genelevde, hanım onun için çalışan tüm kadınları kontrol eder. Orada Val, aynı genelevde çalışan Brezilyalı bir kadın olan Cindy ile tanışır ve yakınlaşırlar.
Val yavaş yavaş işinden zevk almaya başlar ve kısa süre sonra Pedro ve Giovanni adında bir İtalyan da dahil olmak üzere düzenli müşterileri olur. Val, Giovanni'ye âşık olur. Bir gün Val, genelevdeki bir arkadaşıyla birlikte Giovanni ve bir arkadaşının kaldığı otele giderler. Ancak Giovanni, Val yerine onun arkadaşını tercih eder ve onu yatağına alır. Val ise Giovanni'nin arkadaşına kalır.
Val bir kez daha başka bir adam tarafından derinden hayal kırıklığına uğrar. Bir başka müşterisi olan Pedro, ona onu sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söyleyip durar. Ancak parasıyla onu kontrol etmeye çalışır ve istemediği şeyleri yapmasını ister. Seks yaptıklarında ona fiziksel olarak zarar verir.
Val, hayatını değerlendirmeye başlar ve kendi kendine bunu yapmak isteyip istemediğini sorar. Hemen bunun kendi hayatı olmadığına karar verir ve hanıma genelevden ayrılmak istediğini bildirir. Hanım onu kalmaya ikna etmeye çalışsa da, taciz edip tehdit etse de Val kararlıdır ve genelevden ayrılır.
Bir yağmur sırasında Sonia'nın evine gider ve orada bir erkekle mutlu bir evliliği olan Sonia'yı görür. Ona genelevden ayrıldığını bildirir. Sonia, Val için çok mutlu olur. Val dairesine döndüğünde, apartmanında yaşayan ve daha önce onu gözetlediğini fark ettiği bir adam görür. Ona, ücret ödemeden kendisiyle seks yapıp yapmamak istediğini sorar. Işıklar kapanır ve vahşi bir ateşli sevişmeye başlarlar. (SON)
Patrick vive ancora, (Türkçe anlamı: Patrick hâlâ yaşıyor) yönetmenliğini Mario Landi'nin üstlendiği 1980 tarihli İtalya yapımı düşük bütçeli erotik korku filmidir.[1] Richard Franklin'in yönettiği Patrick filminin gayriresmî devam bölümüdür.[2] B filmi olan filmde Carmen Russo ve Mariangela Giordano gibi genç oyuncular da yer almıştır.
İçindekiler
1 Özet
2 Oyuncu kadrosu
3 Kaynakça
3.1 Dipnotlar
Özet
Patrick Herschell ve babası kendi arabalarıyla yolculuk ederlerken araba arızalanır ve ardından yol kenarında yardım beklerler. Bu sırada yoldan geçen bir arabadan atılan şişe Patrick'in kafasına çarpar ve Patrick komaya girer. Patrick'in babası Dr. Herschell ise oğlunun iyileşemeyeceğini anlayınca onu tedavi kliniği olarak kullandığı villasına getirir. Buraya içlerinde bir siyasetçi ve atlet bulunan 5 kişiyi haftasonu terapisi için davet eder. Diğer taraftan gün geçtikçe telekinezik güçleri artan Patrick, bu gücünü davetlileri öldürmek için kullanır. Dr. Herschell ise oğlunun komaya girmesine neden olan adamdan intikam almak ister.
Oyuncu kadrosu
Sacha Pitoëff - Doktor Herschell
Gianni Dei - Patrick Herschell
Mariangela Giordano - Stella Randolph
Carmen Russo - Cheryl Kraft
Paolo Giusti - David Davis
Franco Silva - Lyndon Kraft
Giovanni Di Benedetto - Peter Suniak (John Benedy)
Anna Veneziano - Lydia Grant
Temel İçgüdü 2 (İngilizce özgün adıyla: Basic Instinct 2), Michael Caton-Jones tarafından yönetilmiş 2006 yapımı sinema filmi. 1992 yılında gösterime giren Temel İçgüdü filminin devamı olarak çekilmiştir.
İçindekiler
1 Konusu
2 Oyuncular
3 Dış bağlantılar
4 Kaynakça
Konusu
[Bu alt başlık {{{1}}} tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor.]
Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor.
Oyuncular
Sharon Stone - Catherine Tramell
David Morrissey - Dr. Michael Glass
Flora Montgomery - Michelle Broadwin
Charlotte Rampling - Dr. Milena Gardosh
David Thewlis - Roy Washburn
Heathcote Williams - Dr. Jakob Gerst
Hugh Dancy - Adam Towers
Indira Varma - Denise Glass
Anne Caillon - Laney Ward
Iain Robertson - Peter Ristedes
Stan Collymore - Kevin Franks
Kata Dobo - Magda
Jan Chappell - Angela
Dış bağlantılar
Vikisöz'de Temel İçgüdü 2 ile ilgili sözleri bulabilirsiniz.
IMDb'de Temel İçgüdü 2
SinemaTürk'te Temel İçgüdü 2
Beyazperde.com'da Temel İçgüdü 2
Sinemalar.com'da Temel İçgüdü 2
Yeşilçam seks furyası, 1970'li yıllarda videonun yaygınlaşmasıyla birlikte yetişkin sinema izleyicisinin tercihinin özellikle erotik filmlere doğru kaymasının hemen ardından seyircisini kaybeden sinema sektörünün girdiği bir dönemdir.[1] 1974-1980[2] arasında bu yönde oldukça fazla film çekilmiştir. Özellikle yeni oyuncu adayları bu yönde oyunculuklarını göstermiş olup ilerleyen zaman içinde büyük bir kısmı toplumsal olayların işlendiği filmlerde oynamıştır.[kaynak belirtilmeli] 12 Eylül Darbesi'nden sonra erotik filmler ülke genelinde yasaklanmış ve 1970'lerde başlayan bu dönem sona ermiştir.
İçindekiler
1 Yeşilçam seks furyası oyuncuları
1.1 Erkek oyuncular
1.2 Kadın oyuncular
2 Yeşilçam seks furyası yönetmenleri
3 Kaynaklar
Yeşilçam seks furyası oyuncuları
Erkek oyuncular
Mete İnselel
Kazım Kartal
Behçet Nacar
Ali Poyrazoğlu
Rüştü Asyalı
Aydemir Akbaş
Nizam Ergüden
Sermet Serdengeçti
İlhan Daner
Hadi Çaman
Yalçın Gülhan
Sami Tunç
Salih Kırmızı
Pekcan Koşar
Yılmaz Köksal
Bülent Kayabaş
Ünsal Emre
Tamer Yiğit
Şemsi İnkaya
Yüksel Gözen
Tanju Korel
Turgut Özatay
Alev Sezer
Orçun Sonat
Salih Güney
Cesur Barut
Tarık Şimşek
Tevfik Şen
Tugay Toksöz
Ata Saka
Mesut Engin
Hakan Özer
Kadın oyuncular
Zerrin Egeliler
Feri Cansel
Zerrin Doğan
Seyyal Taner
Elif Pektaş
Fatma Belgen
Gülgün Erdem
Dilber Ay
Necla Fide
Figen Han
Karaca Kaan
Necla Soylu
Melek Görgün
Sevda Ferdağ
Aysun Güven
Arzu Okay
Alev Altın
Emel Aydan
Emel Özden
Aysun Güven
Aysel Tanju
Ceyda Karahan
Saadet Gürses
Tülin Tan
Hülya Şengül
Aysun Güven
Yeşim Yükselen
Aynur Akarsu
Perihan Ateş
Meltem Işık
Mine Soley
Canan Candan
Şeyda Senem
Melek Ayberk
Serpil Örümcer
Selen Büke
Oya Başak
Sema Nurdan
Nur Ay
Funda Gürkan
Nalan Çöl
Gülten Kaya
Nevin Nuray
Harika Öncü
Nur Soylu
Dolgan Sezer
Ayşen Selvi
Seher Şeniz
Yeşilçam seks furyası yönetmenleri
Oksal Pekmezoğlu
Melih Gülgen
Nazmi Özer
Aram Gülyüz
Yavuz Figenli
Semih Evin
Tanju Gürsu
Temel Gürsu
Naki Yurter
Yılmaz Atadeniz
Nejat Okçugil
Mehmet Aslan
Ümit Efekan
Yücel Uçanoğlu
Ülkü Erakalın
Çetin İnanç
Alev Akakar
Semih Servidal
Günay Kosova
Sırrı Gültekin
Arif Keskiner
Müjdat Saylav
Aykut Düz
Işık Toraman
Savaş Eşici
Nuri Ergün
Nuri Akıncı
Kemal Tan
T. Fikret Uçak
Oğuz Gözen
Tevfik Çobanoğlu
Taner Oğuz
Engin Temizer
Feridun Kete
Yavuz Yalınkılıç
Samim Utku
Seks sektörü veya cinselliğe dayalı yetişkin sektörü, yetişkinlere dönük olanaklar ve eğlenceler sunan işletmelerin oluşturduğu parasal sektör. Genel olarak eşeysel yapımların oluşturduğu düzenle çağrıştırılır. Bu tam olarak yetişkinlere hizmet veren sektör olmamakla birlikte seks sektörünü kapsar. Sektör, fuhuş, sex shop, striptiz kulübü, yetişkin sinema salonu, hostes kulübü, cinsiyete yönelik erkek dergileri, porno film, seks shop, seks oyuncağı, peep gösterisi, fetiş ve BDSM gibi hizmetlerin doğrudan sağlanmasını içeren faaliyetleri içerir.
İçindekiler
1 Cinselliğe dayalı yetişkin sektörü
1.1 AVN Ödülleri
2 Eğlence alanları
3 Ayrıca bakınız
4 Kaynakça
Cinselliğe dayalı yetişkin sektörü
Yetişkin sektörü, eşeysellikten yararlanarak oluşturulan işletime verilen addır. İşletim uzmansal ve dışkayıtsal biçimde işler. Dışkayıtsal işletim, sokakta, otellerde ve evlerde yasadışı olarak eşeysel etkinliklerde bulunan erkek ve kadınların oluşturduğu alandır. Birçok ülkede fuhuş konusunda cezai düzenlemeler mevcuttur. Uzmansal işletimse, kayıt içi olup; pornografik film oyuncularınca çekilen görseller ve sesli sunumlarla yapılır.
Porno vadisi olarak da bilinen Los Angeles'taki San Fernando Vadisi
2008 YEF'ten bir görünüm
Porno yapımların artışıyla birlikte başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde uzmansal işletim şirketleri kuruldu. Varış noktaları doğrudan insan dürtüleri olduğundan bu şirketler küresel bir güç haline geldi. Özellikle ABD ekonomisi için sayılı dışsatım unsurlarından oldu ve eğlencesel işleyiş denildiğinde ABD'deki sektör akla gelmeye başladı. Ülkelerinde pornografik film oyuncusu olmaya karar veren birçok yıldız; ABD'ye göçerek iş yaşamını burada geliştirdi. Bundan dolayı Amerika Birleşik Devletleri için bu sektörün gelirlerini belirlemek kolay olmadı. ABD'de 1970'te yürütülen Federal bir çalışmada öngörüsel olarak toplam işletim genliğinin en fazla 10 milyar Amerikan doları olabileceği düşünüldü.[1]
1998'de, Forrester adlı araştırma şirketinin verilerine göre Amerikan eğlencesel işleyişinin yıllık 700 milyon Dolar'dan 1 milyar Dolar arasında değişen kazancı vardı. Eric Schlosser'ın Yeraltı Ekonomisi adlı kitabındaysa bu işleyimin genel toplam girdisinin 7-8 milyar Dolar'a vardığını söyledi.[2] Sektörün gerçekte 10 milyar Dolar'lık bir işletim olduğunu ve bunun asla kanıtlanamayacağını da belirtti.[3] 2000'deki bir araştırmaya göre ise sektörde 2-3 milyar Dolarlık sıcak para olduğu verilendi.[4]
Eğlencesel işletimde en etkili olan yapımsal biçimler VHS, Blu-ray ve Betamax arasında sürekli bir iş savaşı sürdü[5][6] Şu an en çok istem gören biçim YT DVD'dir..[5][6] [7]
Dünya üzerinde çekilen uzmansal pornoların büyük çoğunluğu San Fernando Vadisi'nde çekilir. Burası Los Angeles'tan birkaç kara mili uzaklıktaki yeşili bol bir eğlence kentidir.
Kent 1970'lerden bugüne ABD'de porno yapımlara öncülük etti. İşletimde yer alan: Pornografik film oyuncusu, yapım şirketleri, yönetmenler ve dağıtıcıların dünya üzerindeki odağı San Fernando Vadisi oldu. San Fernando Vadisi'nde önemli oluşumlar yapılandırıldı. Bunların en önemlisi AVN Dergisi ve düzenlemeleri oldu. AVN'nin düzenlediği AVN Yetişkin Eğlencesel Fuarı bu düzenlemelerin en önemlisi olmayı başardı.
AVN Ödülleri de AVN Yetişkin Eğlencesel Fuarı sırasında The Venetian Resort Hotel Casinoda sahibini bulmaktadır. YEF Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük canlı eşeysel gösteri fuarıdır.[8] 2007'de yapılan fuara 30,000 kişi katılmıcı ve 355 de sergileyici şirket katılmıştır.[9] 2008 YEF 9-12 Ocak arasında yapılmıştır.[10]
Porno yapımların en çok üretildiği ve pazarının oluştuğu yer ABD olsa da, İngiltere gibi hardcore yapımlara izin veren[11] ülkelerde de eşeysel-eğlencesel işletmeler kurulmuştur. Ayrıca genellikle softcore ve pembe benekli yapımlar veren Japonya[12] gibi büyük ekonomiler de vardır. Dünyanın geri kalan ülkelerindeyse yapım alanında genellikle dergiler bulunur, film yapımları kişisel girişimcilik türündedir ve büyük yapım şirketleri bulunmaz.
AVN Ödülleri
2007 AVN Ödülleri
Ana madde: AVN Ödülleri
AVN Ödülleri, yılda bir kez çeşitli dallarda o senenin porno dalındaki en başarılı kişilerine verilen; "yetişkin film sektörü"nün en prestijli ödüllerindendir. Bu ödüllere "Pornonun Oskar'ları"[13] da denmektedir. AVN Ödülleri yaklaşık 100 kadar kategoride sahibini bulmaktadır. Tüm ödüller pornografik yapımlara ve bu yapımlarda oynayan pornografik film oyuncularına verilmektedir.
AVN Dergisi ilk olarak Şubat 1984'te bu organizasyona destekçi olmuştur. Ödül töreni Ocak ayında, "Las Vegas, Neveda"daki The Venetian Resort Hotel Casinoda yapılır. AVN Yetişkin Eğlencesel Fuarı'nın (YEF) son gecesinde sonuçlar açıklanır ve sonuçlar açıklanmadan önce aday pornografik film oyuncuları YEF'de canlı gösteriler yapar. Ödüller büyük bir gösteriyle daha sonra sahibini bulur.
Eşcinsellere yönelik ödüller 1998 yılından beri verilmektedir.
Eğlence alanları
Günümüzde yetişkin eğlencesi gece kulüpleri, kumarevleri, oteller ve barlarda yapılmaktadır. Kumarevi kurmak ve kumar oynatmak Türkiye yasalarına göre suçtur.[14][15] Bu tür eğlence yerlerinin parasal olarak götürüsü az olanından üst düzey olanına kadar birçok gelir düzeyine seslenen alanları vardır. Bu durum üst düzey eğlence alanlarına gidenlerin eleştirilmesi sonucunu doğurmuştur ve yazar Cüneyt Ülsever bu konuyu:"Nasıl harcıyorlar değil nasıl kazanıyorlar." başlığı altında tartışmaya açmıştır.[16]
Cinsellik teması içeren filmler
Yardım
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Alt kategoriler
Toplam 10 alt kategoriden 10 tanesi burada bulunmaktadır.
Cinsellik teması içeren filmler (10 K, 14 M)
A
Aldatma ile ilgili filmler (35 M)
B
Bekâret ile ilgili filmler (27 M)
E
Ergenlik öncesi cinsellik ile ilgili filmler (3 M)
F
Fuhuş teması içeren filmler (3 K, 23 M)
I
Irza geçme ile ilgili filmler (2 K, 30 M)
İ
Cinsel istismar ile ilgili filmler (2 K, 2 M)
P
Pornografi ile ilgili filmler (5 M)
"Cinsellik teması içeren filmler" kategorisindeki sayfalar
Bu kategoride toplam 14 sayfa bulunmaktadır ve şu anda bunların 14 tanesi görülmektedir.
A
Anne ve Fahişe
Aşk (film, 2013)
B
Boogie Nights
D
Dokunma Bana
E
Elveda Las Vegas
Evli Bir Kadın
G
Grinin Elli Tonu (film)
H
Happening (film)
K
Karanlığın Elli Tonu (film)
Kaza Gecesi
P
Peşimdeki Şeytan
R
Rambling Rose (film)
T
The Bargee
X
XXY (film)
BDSM ile ilgili filmler (1 K)
Ensest konulu filmler (32 M)
Pedofili teması içeren filmler (15 M)
Pornografi (kısaca porno), cinsel konunun yalnızca cinsel uyarılma amacıyla betimlenmesidir.[1] Pornografi, dergi, animasyon, yazı, film, video ve video oyunları gibi çeşitli medyalarla sunulabilir. Bu tanım seks gösterileri ve striptiz gibi canlı gösterileri içermez. Günümüz pornografik betimlerinin birincil konuları, hareketsiz fotoğraflar için poz veren pornografik modeller ve filme alınmış cinsel eylemlerde bulunan pornografik oyunculardır.
Toplumdaki çeşitli gruplar, cinsel nitelikteki betimleri ahlaka aykırı, bağımlılık yaratan ve zararlı olarak değerlendirmiş ve müstehcenlik yasaları altında engellemeye, sansürlemeye veya yasa dışı hâle getirmeye çalışmıştır. Bu tür gerekçeler ve hatta pornografinin tanımı, çeşitli tarihsel, kültürel ve ulusal bağlamlarda farklılık göstermiştir. Cinselliğin tartışılmasına ve sunumuna yönelik toplumsal tutumlar Batı ülkelerinde daha hoşgörülü duruma gelmiş, müstehcenliğin yasal tanımları, 1969'da Amerika Birleşik Devletleri'nde geniş çapta gösterime giren, cinsel ilişkiyi betimleyen ilk yetişkin erosal filmi olan Andy Warhol'un Blue Movie filmi ile daha sınırlı hâle gelmiştir. Bunu, pornografik filmlerin ana akım kültürün bir parçası hâline geldiği Golden Age of Porn olarak isimlendirilen ve pornonun altın çağı (1969-1984) olarak nitelendirilen dönem izledi.[2]
20. yüzyılın ikinci yarısında pornografi üretimi ve tüketimi için büyüyen bir sanayi gelişti. Video oynatıcıları ve İnternet'in yaygınlaşmasıyla dünya çapında pornografi sanayisinde yılda milyarlarca dolar üreten bir patlama görüldü.[3] ABD'de pornografi pazarının büyüklüğü 10 ila 12 milyar dolar arasındadır.[4] 2006'da dünya pornografisi geliri 97 milyar dolar olmuştur. Bu sanayi, destek ve üretim kadrosunun yanı sıra binlerce oyuncu istihdam etmektedir. Bunu ayrıca özel sektör yayınları ve ticaret grupları, ödül gösterileri, ana akım basın, özel kuruluşlar (izleme grupları), devlet kurumları ve siyasal kuruluşlar izlemektedir. Rıza dışı içerik ve siber seks ticareti içeren videolar, 21. yüzyılda popüler pornografi sitelerinde barındırılıyor.[5][6][7][8]
İçindekiler
1 Geçmiş
2 Sınıflandırılma
2.1 Alt türler
3 Ticari tutum
3.1 İktisat
3.2 Teknoloji
3.3 Bilgisayar tarafından oluşturulan görüntüler ve manipülasyonlar
3.4 3 boyutlu pornografiler
3.5 Bölgelere göre üretim ve dağıtım
4 Çalışma ve çözümleme
5 Kanunlar ve yönetmelikler
5.1 Pornografi ne değildir
5.2 Telif hakkı durumu
6 Cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleme ve doğum kontrol yöntemleri
7 Pornografiye ilişkin görüşler
7.1 Feminist görüşler
7.2 Dinsel görüşler
7.3 Sektördeki kadınlar
8 Ayrıca Bakınız
9 Kaynaklar
Geçmiş
Attikalılara ait kırmızı figürlü kylixin kenarındaki erosal sahne, MÖ 510. yıl yakınları
Venüs heykelciklerinde ve taş sanatında görüldüğü gibi, cinsel nitelikteki betimler tarih öncesi çağlardan beri hep var olmuştur.[9] Antik Mezopotamya'dan açık heteroseksüel seksi betimleyen çok sayıda açık yapıt bulundu.[10][11]
Sümer Erken Hanedan Dönemi'nden gelen gliptik sanat, misyoner konumunda sıklıkla önden seks sahneleri gösterir.[10] Mezopotamya'nın MÖ 2. binyılın başlarından kalma adak levhalarında, erkek genellikle bir kamışla bira içerek eğilirken kadına arkadan girerken gösterilir.[10] Orta Asur öncü adak figürleri genellikle bir sunağın tepesinde dururken kadını ayakta tutan ve kadının içine giren erkeği temsil eder.[10] Bilim insanları geleneksel olarak tüm bu betimleri ritüel seks sahneleri olarak yorumladılar,[10] ancak daha çok seks ve fuhuş tanrıçası İnanna kültüyle ilişkilendiriliyorlar.[10] Ayrıca Asur'daki İnanna tapınağında,[10] erkek ve kadın cinsel örgenlerinin modellerini de içeren birçok cinsel içerikli resim bulundu.[10]
Köpek tarzı cinsel konumu betimleyen kandil yapıtı
Cinsel ilişki betimleri, eski Mısır biçimcilik sanatının genel repertuvarının bir parçası değildi,[12] ancak çanak çömlek parçalarında ve duvar yazılarında heteroseksüel ilişkinin ilkel taslakları bulundu.[12] Deir el-Medina'da bulunan bir Mısır papirüs parşömeni olan Turin Erotic Papyrus'un (Papyrus 55001) son üçte ikisi,[12] çeşitli cinsel konumlarda erkek ve kadınları gösteren on iki vinyet serisinden oluşuyor. Parşömen muhtemelen Ramesside döneminde (MÖ 1292-1075) boyanmıştır ve yüksek sanatsal kalitesi, zengin bir izleyici kitlesi için üretildiğini göstermektedir. Henüz benzer parşömenler bulunmadı.[12]
Fanny Hill (1748), "ilk özgün İngiliz düzyazı pornografisi ve romanın biçimini kullanan ilk pornografi" olarak kabul edilir. John Cleland'ın ilk kez İngiltere'de Memoirs of a Woman of Pleasure adlı yayımladığı erosal bir romandır. Tarihte en çok yargılanan ve yasaklanan kitaplardan biridir. Yazarlar "kralın uyruğunu bozmakla" suçlandı.
1860'larda Pompeii'de büyük ölçekli kazılar yapıldığında, Romalıların erosal sanatının çoğu gün ışığına çıktı ve kendilerini Roma İmparatorluğu'nun aydın mirasçıları olarak gören Viktoryalıları şok etti. Açıkça cinsellik betimleri ile ne yapacaklarını bilmiyorlardı ve onları üst sınıf bilim insanları dışında herkesten uzak tutmaya çalıştılar. Napoli'deki Secret Museum'a kilitlendi ve çıkarılamayanlar, kadınların, çocukların ve işçi sınıflarının duyarlılığını bozmamak için örtüldü ve kordon altına alındı.
Fotoğrafın çağdaş buluşundan sonra fotoğraf pornografisi doğdu. Parisli kibar hayat kadını sınıfı, büyük toplantılarda fotoğrafları sergileyen erken bir patron olan Napolyon üçün bakanı Charles de Morny'yi içeriyordu.[13]
Dünyanın pornografiyi suç sayan ilk yasası, Society for the Suppression of Vice derneğinin ısrarıyla yürürlüğe giren 1857 English Obscene Publications Act yasasıydı. Birleşik Krallık ve İrlanda için geçerli olan yasa, açık saçık materyallerin satışını yasal bir suç hâline getirerek yargıevlerine rahatsız edici materyali ele geçirme ve imha etme yetkisi verdi. Amerikan eş değeri, posta yoluyla herhangi bir "açık saçık, ahlaksız ve/veya şehvetli" materyal göndermeyi yasa dışı kılan 1873 Comstock yasası idi.[14] İngiliz yasası, teamül hukukun uygulanmaya devam ettiği İskoçya için geçerli değildi. Ancak ne İngiliz ne de Birleşik Devletler yasası neyin "açık saçık" olduğunu tanımlayarak bunu yargıevlerinin belirlemesi için bıraktı.
İngiliz yasasından önce, açık saçık materyallerin yayınlanması teamül hukukta bir kabahat olarak görülüyordu ve materyalin açıkça pornografi olarak tasarlandığı durumlarda bile yazarları ve yayıncıları etkili bir şekilde yargılamak zordu. On dokuzuncu yüzyıl yasaları sonunda pornografik olarak kabul edilen belirli yazıların ve görüntülerin yayınlanmasını, perakende satışını ve kaçakçılığını yasaklasa ve satış amaçlı dükkân ve depo yığılımının imha edilmesini emretse de pornografinin bazı biçimlerinin özel sahipliği ve görüntülenmesi yirminci yüzyıla kadar suç işlemedi.
Tarihçiler pornografinin toplumsal tarihteki rolünü ve aktöre tarihini araştırdılar. Viktorya döneminde pornografinin seçilmiş birkaç kişi için olduğu yönündeki tavrı, 1868'deki bir davadan kaynaklanan Hicklin testinin ifadelerinde şöyledir: "Açık saçıklık olarak suçlanan sorunun eğilimi, zihinleri bu tür ahlaksız etkilere açık olanları ahlaksızlaştırmak ve yozlaştırmak mıdır?" Bastırılmalarına rağmen, erosal imgelem betimleri tarih boyunca yaygındı.
Washington Caddesi'ndeki Pilgrim Tiyatrosu'nda Dr. Sex'i gösteren kayan yazı (1964)
1895'te sinema filminin icadından hemen sonra pornografik film üretimi başladı. İlk öncülerden ikisi Eugène Pirou ve Albert Kirchner idi. Kirchner, Pirou için "Léar" ticari adıyla hayatta kalan en eski pornografik filmi yönetti. 1896 yapımı Le Coucher de la Mariée filmi, Louise Willy'nin striptiz yaptığını gösterdi. Pirou'nun filmi, kadınları soyarken gösteren açık saçık Fransız filmlerine ilham verdi ve diğer film yapımcıları bu tür filmlerden kâr elde edilebileceğini fark etti.[15][16]
Cinsel içerikli filmler yapımcıları ve dağıtımcıları kovuşturmaya açtı. Bu tür filmler 1920'lerden başlayarak, özellikle Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde amatörler tarafından yasa dışı bir şekilde üretildi. Filmin işlenmesi, dağıtımları kadar riskliydi. Dağıtım kesinlikle özeldi.[17] 1969'da Danimarka sıkı denetimi kaldıran ve böylece pornografiyi suç olmaktan çıkaran ilk ülke oldu, bu da yatırımda ve ticari olarak üretilen pornografide bir patlamaya yol açtı. Bununla birlikte, diğer ülkelerde yasaklanmaya devam edildi ve "tezgah altında" satıldığı veya (bazen) "sadece üyeler" sinema kulüplerinde gösterildiği yerde kaçırılması gerekiyordu. Bununla birlikte, 1969'da Andy Warhol'un Blue Movie'si, Amerika Birleşik Devletleri'nde geniş çapta gösterime giren açık cinsel ilişkiyi betimleyen ilk yetişkin erosal filmiydi.[2] Film, Golden Age of Porn'da çığır açan bir filmdi ve Warhol'a göre, Marlon Brando'nun başrol oynadığı uluslararası tartışmalı bir erosal dram filmi olan Paris'te Son Tango'nun yapımında önemli bir etkiye sahipti ve Blue Movie'den birkaç yıl sonra piyasaya sürüldü.[2]
2015 verileri, son birkaç on yılda pornografi izlemede bir artış olduğunu gösteriyor ve bu, 1990'ların sonlarında dünya çapında ağa yaygın kamu erişiminden bu yana genel ağ pornografisinin büyümesine bağlanıyor.[18] 2010'lar boyunca,[19] pek çok pornografik yapım şirketi ve en iyi pornografik web siteleri (PornHub, RedTube ve YouPorn gibi) "tekel" olarak tanımlanan MindGeek tarafından satın alındı.[20]
Özellikle kültürel araştırmalardaki akademik pornografi çalışması, belki de kadın hareketindeki konu hakkındaki tartışmalardan dolayı sınırlıdır. Pornografi çalışmasıyla ilgili hakemli akademik dergi olan Porn Studies 2014 yılında yayınlandı.[21]
1969'da gümrük yetkilileri tarafından el konulan pornografik dergilerden bir seçki
Sınıflandırılma
Yetişkinlere yönelik bir film için sahne çekmeye hazırlanan iki pornografi oyuncusu
Pornografi genellikle cinselliğin yüksek sanat özlemleri ile betimlenmesinden oluşan erotikadan ayırt edilirken, aynı zamanda duygulara ve heyecana da odaklanırken, pornografi, eylemlerin çarpıcı bir şekilde betimlenmesini içerirken, tüm odak hızlı yoğun tepkiler uyandırmak için fiziksel eyleme odaklanır.[22][23] Pornografik bir çalışma, ne kadar küçük olursa olsun herhangi bir hardcore içeriğe sahipse hardcore olarak nitelendirilir. Her iki pornografi türü de genellikle çıplaklık içerir. Softcore pornografi genellikle cinsel açıdan açık cinsel durumlarda çıplaklık veya kısmi çıplaklık içerir, ancak açık cinsel etkinlik, cinsel girme veya "aşırı" fetişizm içermezken,[24] hardcore pornografi taklit edilmemiş seks sahneleri de dahil olmak üzere grafik cinsel etkinlik ve görünür girme içerebilir.[25]
Alt türler
Pornografi çok çeşitli türleri kapsar. Heteroseksüel eylemler içeren pornografi, pornografinin büyük bir kısmını oluşturur ve "ortalanmış ve görünmez" olup sanayiyi heteronormatif olarak işaretler. Bununla birlikte, pornografinin önemli bir kısmı düzgüsel değildir ve "şişman' pornografi, amatör pornografi, engelli pornografisi, kadınlar tarafından üretilen pornografiler, queer pornografisi, BDSM ve vücut modifikasyonu" gibi daha geleneksel olmayan senaryo ve cinsel etkinlik biçimlerini içerir.
Pornografi, katılımcıların fiziksel özellikleri, fetiş, cinsel yönelim vb. yanı sıra öne çıkan cinsel etkinlik türlerine göre sınıflandırılabilir. Gerçek ve röntgenci pornografisi, canlandırmalı videolar ve yasal olarak yasaklanmış eylemler de pornografinin sınıflandırılmasını etkiler. Pornografi birden fazla türe girebilir. Pornografi türlerine ilişkin bazı örnekler:
Alt pornografi
Amatör pornografisi
Kölelik pornografisi
Irklar arası pornografi
Fetiş pornografisi
Grup seks
Gerçek pornografi
Pornografi parodisi
Cinsel yönelim temelli pornografi
Düz pornografi
Gey pornografisi
Sevici pornografisi
Biseksüel pornografisi
Transgender pornografisi
Ticari tutum
İktisat
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yetişkin sanayisinin gelirlerini belirlemek zordur. 1970 yılında, federal bir araştırma, Birleşik Devletler'deki hardcore pornografinin toplam perakende değerinin 10 milyon dolardan fazla olmadığını tahmin etti. 1998'de Forrester Research, çevrimiçi "yetişkinlere uygun içerik" sanayisi hakkında yıllık gelirin 750 milyon ila 1 milyar dolar arasında olduğunu tahmin eden bir yazanak yayınladı. 2001'deki araştırmalar toplamı (video, izleme başına ödeme, genel ağ ve dergiler dahil) 2,6 milyar ila 3,9 milyar dolar arasında buldu.[26]
2014 itibarıyla, pornografi sanayisinin Amerika Birleşik Devletleri'nde yıllık bazda 13 milyar dolardan fazla gelir getirdiğine inanılıyordu. CNBC, pornografinin ABD'de 13 milyar dolarlık bir sektör olduğunu tahmin ediyor, her saniyede 3.075 dolar pornografiye harcanıyor ve her 39 dakikada bir yeni bir pornografi videosu üretiliyor.[27]
1970'lerden bu yana yetişkin filmleri yapımında öncü bir bölge olan ve o zamandan beri çeşitli modeller, aktörler/aktrisler, yapım şirketleri ve dahil olan diğer çeşitli işletmelerin yuvası hâline gelen San Fernando Koyağı'nda önemli miktarda pornografik video çekildi.
Pornografi sanayisi, VHS-Betamax biçim savaşı (videokaset biçim savaşı)[28] ve Blu-ray-HD DVD biçim savaşı (yüksek çözünürlüklü biçim savaşı) dahil olmak üzere medyadaki biçim savaşlarına karar vermede etkili olarak görülmüştür.[28]
Teknoloji
Pornocular, görsel görüntülerin üretimi ve dağıtımındaki her teknolojik ilerlemeden yararlandı. Pornografi, basımevinden fotoğrafçılık (hareketsiz ve hareketli), uydu televizyon, ev videosu, diğer video türleri ve genel ağa kadar teknolojilerin geliştirilmesinde itici bir güç olarak kabul edilir.[29]
Küçük kameraların ve kablosuz takımların ticari olarak bulunması, "röntgenci" pornografi izleyici kitlesi oluşturdu. Taşınabilir kameralar pornografik fotoğraflar veya videolar çekmek için kullanılır ve cinsel mesajlaşma olarak bilinen bir uygulama olan MMS olarak iletilir.
Bilgisayar tarafından oluşturulan görüntüler ve manipülasyonlar
Dijital manipülasyon, kaynak fotoğrafların kullanılmasını gerektirir, ancak bazı pornografiler hiçbir şekilde insan oyuncular olmadan üretilir. Tamamen bilgisayar tarafından üretilen pornografi düşüncesi, bilgisayar grafikleri ve 3B oluşturma için en bariz uygulama alanlarından biri olarak çok erken düşünüldü. Teknolojideki ilerlemeler, fotogerçekçi 3B figürlerin etkileşimli pornografide kullanılmasına izin verdi.[30][31]
1990'ların sonlarına kadar, dijital olarak manipüle edilen pornografi uygun maliyetli bir şekilde üretilemedi. 2000'li yılların başında, modelleme ve canlandırma yazılımı olgunlaştıkça ve bilgisayarların görselleştirme yetenekleri geliştikçe büyüyen bir segment hâline geldi. 2004 yılı itibarıyla, Lara Croft gibi kurgusal karakterlerle çocukları ve cinsel ilişkiyi içeren durumları gösteren bilgisayar tarafından oluşturulan pornografi zaten sınırlı bir ölçekte üretildi. Playboy'un Ekim 2004 sayısında BloodRayne video oyunundaki başlık karakterinin üstsüz resimleri yer aldı.[32]
3 boyutlu pornografiler
3B olarak çekilen ilk pornografik film, Nisan 2011'de Hong Kong'da yayınlanan 3B Sex and Zen: Extreme Ecstasy idi.[33]
Bölgelere göre üretim ve dağıtım
Hong Kong'da pornografi satan bir sokak tezgâhı
Pornografinin üretimi ve dağıtımı bir miktar öneme sahip iktisadi etkinliklerdir. Pornografi iktisadının tam boyutu ve siyasal çevrelerde sahip olduğu etki tartışma konusudur.
Amerika Birleşik Devletleri'nde seks filmi sanayisi Los Angeles'ın San Fernando Koyağı'nda merkezîleşmiştir. Avrupa'da, Budapeşte sanayi merkezî olarak kabul edilmektedir.
Materyalin yasa dışı kopyalanması ve dağıtımı olan korsanlık, davaların konusu olan pornografi sanayisi ve resmîleştirilmiş korsanlıkla mücadele çabaları için büyük bir endişe kaynağıdır.
Çalışma ve çözümleme
Pornografinin etkilerine ilişkin araştırmalar birden çok sonuçla ilgilidir. Bu tür araştırmalar tecavüz, aile içi şiddet, cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilişkilerde zorluklar ve çocuğun cinsel istismarı üzerindeki gizil etkileri içerir.[34][35] Bazı kaynak incelemeleri pornografik görüntülerin ve filmlerin bağımlılık yapabileceğini öne sürerken, sonuç çıkarmak için yeterli kanıt yoktur.[36][37][38][39] Bazı araştırmalar, toplumda pornografinin serbestleştirilmesinin, tecavüz ve cinsel şiddet oranlarının azalmasıyla ilişkili olabileceği sonucuna varırken, diğerleri hiçbir etkiye işaret etmiyor veya sonuçsuz kalıyor.[40][41][42]
Kanunlar ve yönetmelikler
Dünya pornografi haritası (18+) yasaları:
Pornografi yasal
Pornografi yasal, fakat bazı kısıtlamalar altında
Pornografi yasa dışı
Veri yok
Pornografik eğlence, pornografik dükkânlara girmek için genellikle asgari bir yaşın olduğu bir seks dükkânı penceresinde sergileniyor.
Pornografinin yasal statüsü ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösterir. Çoğu ülke en azından bir tür pornografiye izin veriyor. Bazı ülkelerde softcore pornografi, genel dükkânlarda satılacak veya televizyonda gösterilecek kadar uysal kabul edilir. Öte yandan, hardcore pornografi genellikle düzenlenir. Çocuk pornografisinin üretimi ve satışı ve biraz daha az oranda bulundurulması neredeyse tüm ülkelerde yasa dışıdır ve bazı ülkelerde, örneğin tecavüz pornografisi veya hayvan pornografisi gibi şiddeti betimleyen pornografi kısıtlamaları vardır.
Çoğu ülke, ergin olmayanların hardcore materyallere erişimini, seks dükkânları, posta siparişi ve diğer yolların yanı sıra ailelerin kısıtlayabileceği televizyon kanallarına erişimini sınırlamaya çalışır. Pornografik dükkânlara giriş için genellikle asgari bir yaş vardır veya materyaller kısmen örtülü olarak sergilenir veya hiç gösterilmez. Daha genel olarak, pornografiyi ergin olmayan birine yaymak genellikle yasa dışıdır. Bu çabaların çoğu, yaygın olarak bulunan genel ağ pornografisi tarafından pratik olarak yersiz hale getirildi. Başarısız bir ABD yasası, aynı kısıtlamaları genel ağ için de geçerli kılardı.
Kaliforniya'daki yetişkin film sanayisi düzenlemeleri, tüm aktörlerin ve aktrislerin prezervatif kullanarak güvenli seks yapmalarını gerektiriyor. Pornografide prezervatif kullanımı nadirdir.[43] Pornografi, oyuncular korunmasız olduğunda daha iyi hâle geldiğinden, birçok şirket başka eyaletlerde çekim yapıyor. Miami, amatör pornografi için önemli bir alandır. Twitter, bir oyuncunun başarısında büyük rol oynar: Twitter, içeriği sansürlemediği için, Instagram ve Facebook'un aksine, oyuncular kendi kendini sansürlemeden özgürce gönderi paylaşabilir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, pornografik (veya başka bir şekilde saldırgan) olarak gördüğü istenmeyen ticari postalar alan bir kişi, Amerika Birleşik Devletleri Posta Servisi'ne başvurarak, belirli bir gönderenden gelen tüm postalara veya cinsel içerikli tüm postalara karşı yasaklayıcı karar alabilir. Cinayetlerin pornografik amaçlarla filme alındığı snuff filmlerinin yinelenen şehir efsaneleri var. Bu söylentilerin doğruluğunu tespit etmek için yapılan kapsamlı çalışmalara rağmen, kolluk kuvvetleri böyle bir çalışma bulamadı.
Pornografi yapımcısı Larry Flynt ve Yazar Salman Rushdie de dahil olmak üzere bazı kişiler, pornografinin özgürlük için hayati önem taşıdığını ve özgür ve uygar bir toplumun pornografiyi kabul etme isteğiyle yargılanması gerektiğini savundu.
Birleşik Krallık hükûmeti, Jane Longhurst'un oldukça kamuoyuna duyurulan cinayetini takiben, kendi deyimiyle "uç pornografinin" sahipliğini suç ilan etti.
Çocuk pornografisi çoğu ülkede yasa dışıdır ve bir çocuk genellikle 18 yaşın (yaş değişse de) altındadır. Bu ülkelerde, bir çocuğu cinsel eylemde gösteren herhangi bir film veya fotoğraf pornografisi yasa dışı kabul edilir.
Pornografi, özellikle cinsel rıza alınmadığında, dahil olanların temel insan haklarını ihlal edebilir. Örneğin, intikam pornografisi, hoşnutsuz cinsel partnerlerin, diğer kişinin izni olmadan, genellikle genel ağda, samimi cinsel etkinliğin resimlerini veya videolarını yayınladığı bir olgudur.[44] Milletvekilleri, kadınların rızaları olmadan çekilen "etek altı" fotoğraflarıyla ilgili endişelerini de dile getirdi. Pek çok ülkede, bu tür etkinlerin, yalnızca gizlilik veya görüntü haklarının ihlali veya cinsel içerikli materyallerin dolaşımından daha yüksek cezalar getirerek özellikle yasa dışı hâle getirilmesi yönünde bir istem olmuştur.[45] Sonuç olarak, bazı yargı bölgeleri "intikam pornografisine" karşı belirli yasalar çıkarmıştır.[46]
Pornografi ne değildir
ABD'de, Temmuz 2014'te Massachusetts'te verilen bir ceza davası kararı, Commonwealth-Rex, 469 Mass. 36 (2014),[47] neyin "pornografi" olarak değerlendirilmeyeceğine ve bu özel durumda "çocuk pornografisine" ilişkin yasal bir karar vermiştir. National Geographic dergisi, toplum bilimi ders kitabı ve çıplaklar kataloğu gibi kaynaklardan alınan çıplak çocukların fotoğraflarının, Massachusetts'te hükümlü ve (o sırada) hapsedilmiş bir cinsel suçlunun elindeyken bile pornografi olarak kabul edilmediği belirlendi.
Çizginin çizilmesi zamana ve yere bağlıdır: Batılı ana akım kültürü giderek daha fazla "pornografik" hâle geldi. (Yani pornografik temalar ve ana akım filmler tarafından lekelenmiş taklit edilmemiş cinsel eylemler dahil var.)
Telif hakkı durumu
Amerika Birleşik Devletleri'nde bazı yargıevleri, pornografik materyallere ABD telif hakkı koruması uygulamıştır.[48][49] İlk ABD telif hakkı yasası özellikle açık saçık materyalleri kapsamamakla birlikte, yargı daha sonra kaldırılmıştır. Pornografik yapıtların çoğu kuramsal olarak kiralıktır, yani pornografik modeller performansları için yasal telif ücreti almazlar. Özellikle zorluk, açık saçık kabul edilenlere ilişkin değişen topluluk tutumudur: Bu, yapıtların geçerli aktöre ölçünlerine dayalı olarak telif hakkı korumasına girip çıkabileceği anlamına gelir. Bu, telif hakkı korumasının kayıt gerektirdiği 1972 yılına kadar telif hakkı yasasıyla ilgili bir sorun değildi. Yasa, telif hakkı korumasını yazarın hayatı için otomatik hâle getirdi.
Bazı yargıevleri, telif hakkı korumasının açık saçık olsun ya da olmasın yapıtlar için etkili bir şekilde geçerli olduğuna karar verdiler, ancak tüm yargıevleri aynı şekilde karar vermedi. Amerika Birleşik Devletleri'nde pornografinin telif hakkı koruma haklarına Şubat 2012'de yeniden itiraz edildi.[48][50]
Cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleme ve doğum kontrol yöntemleri
Netflix belgeseli Hot Girls Wanted'a göre, pornografik film oyuncularının çoğu iki haftada bir cinsel yolla bulaşan hastalıklar için taranmaktadır. Buna karşın aktrislerin doğum kontrolünde olmaları gerekli değildir. Belgeselde yer almış bir aktris, dölyoluna boşalmayı içeren bir "creampie" çekimine katıldıktan sonra, kendisini hamilelikten korumak için B Planı adı verilen acil doğum kontrol hapı satın alması talimatının verildiğini belirtmiştir. Creampie sahnelerinde yer almak daha kazançlı olduğundan ötürü kadınlar hamile kalma riskini almaktadır.[51]
Pornografiye ilişkin görüşler
Büyük pornografi salgını üzerine bir karikatür, 19. yüzyıl Fransız resimlemesi
Pornografiye ilişkin görüş ve düşünceler, çeşitli biçimlerde ve çeşitli demografik ve toplumsal gruplardan gelir. Konunun muhalefeti, yalnızca olmasa da, genel olarak üç ana kaynaktan geliyor: tüze, kadın hareketi ve din.
Feminist görüşler
Andrea Dworkin ve Catharine MacKinnon da dahil olmak üzere pek çok feminist, pornografinin hem üretimi hem de tüketimi açısından kadınları aşağıladığını veya kadına yönelik şiddete katkıda bulunduğunu savunuyor. Pornografi üretiminin, içinde performans sergileyen ve kadınların istismar ve sömürüsünün yaygın olduğunu iddia ettikleri fiziksel, ruh bilimsel veya iktisadi zorlamayı gerektirdiğini iddia ediyorlar; tüketirken pornografinin kadınların zorbalık, aşağılama ve baskılarını erotikleştirdiğini ve tecavüz ve cinsel tacize suç ortağı olan cinsel ve kültürel tutumları pekiştirdiğini iddia ediyorlar.[52]
Cinsel dışlayıcı feministler, pornografinin ciddi şekilde çarpıtılmış bir cinsel ilişki imgesi sunduğunu ve seks mitlerini güçlendirdiğini, kadınları her zaman hazır olarak ve herhangi bir zamanda, herhangi bir erkekle ya da herhangi bir erkek rolünü üstlenenle cinsel ilişkiye girmeyi arzuladıklarını gösterirken, erkeklerin yaptığı her türlü ilerlemeye her zaman olumlu yanıt verir. Pornografi genellikle kadınların erkekler tarafından şiddetle saldırıya uğramaktan zevk aldığını ve arzuladığını gösterdiğinden, gerçekten seks istediklerinde "hayır" dediklerini, karşılık verdiklerinde ancak daha sonra eylemden zevk almaya başladıklarını, bunun rıza gibi tüzel sorunların kamuoyunun anlayışını etkileyebileceğini savunuyorlar.[53]
Bu itirazların aksine, diğer feminist bilim insanları 1980'lerde sevici feminist hareketinin pornografi sanayisindeki kadınlar için iyi olduğunu savunuyorlar. Sektörün gelişimsel tarafına daha fazla kadın girdikçe, bu, kadınların hem aktrisler hem de izleyiciler uğruna ne istediğini bildikleri için pornografileri kadınlara daha çok yöneltmelerine izin verdi. Bunun iyi bir şey olduğuna inanılıyor çünkü çok uzun zamandır pornografi sanayisi erkekler tarafından yönetiliyor. Bu aynı zamanda erkekler yerine seviciler için sevici pornografisi yapmanın gelişini de ateşledi.
Dahası, birçok feminist, VCR, ev videosu ve uygun fiyatlı tüketici video kameralarının ortaya çıkmasının feminist pornografi olasılığına izin verdiğini savunuyor.[54] Tüketici videoları, video pornografisinin dağıtımının ve tüketiminin kadınları yasal pornografi tüketicileri olarak konumlandırmasını mümkün kıldı. Tristan Taormino, feminist pornografinin "tamamen adaletli bir çalışma ortamı yaratmak ve dahil olan herkesi güçlendirmekle ilgili" olduğunu söylüyor. Feminist pornografi yönetmenleri, kadın ve erkek temsillerine meydan okumanın yanı sıra, birçok türde vücudu içeren cinsel açıdan güçlendirici görüntüler sağlamakla ilgileniyor.[54]
Yazar Susan Faludi, The New Yorker için 1995 yılında yazdığı bir denemede, pornografinin, kadınların iş yerinde güç kazanımına sahip olduğu birkaç sektörden biri olduğunu savundu: "Sıradaki erkeklerden biri olan Alec Metro, X-rated sanayiden acıklı bir şekilde not aldı. Olumlu eylem için bir iş teklifini kaybettiğini iddia eden eski bir itfaiyeci olan Metro, pornografinin 'ters ayrımcılık' dediği şeyin güçlerinden kaçmak için ideal bir kariyer seçeneği olmayabileceğini zaten tahmin ediyordu. Kadın oyuncular genellikle hangi erkek oyuncularla çalışıp çalışmayacağını belirleyebilirler. 'Bizden daha çok para kazanıyorlar.' Pornografi -en azından heteroseksüel bir izleyici kitlesi için üretilmiş pornografi- aylık farkının kadınların lehine olduğu birkaç çağdaş meslekten biridir ve ortalama bir aktris erkek meslektaşından yüzde elli ila yüz daha fazla para kazanıyor. Ama o zaman arzunun nesnesidir, o sadece onun eklentisidir, nesnenin nesnesidir."
Harry Brod, Marksçı feminist bir görüş sundu: "Erkeklerin cinsel olmayan duygusal ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla seks aradıkları için seksin abartıldığını iddia ediyorum ve bu başarısızlığa mahkûm bir arayış. Bu başarısızlığın nedenlerinden biri, niceliğin cinsiyetin niteliği üzerindeki önceliğidir ve cinselliğin metalaşmasıyla birlikte gelir."[55]
Dinsel görüşler
Ana madde: Pornografiye ilişkin dinî görüşler
Dinsel kuruluşlar pornografiye karşı siyasal eylemde bulunmada önemli olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nde dinsel inançlar pornografiyi ilgilendiren siyasal inançların oluşumunu etkiler.
Sektördeki kadınlar
2012 "Why Become a Pornography Actress?" araştırması kadın pornografik film aktrislerini ve mesleği seçme nedenlerini inceleyerek, birincil nedenlerin para (%53), seks (%27) ve ilgi (%16) olduğunu tespit etti. Katılımcılar ayrıca çalışmalarının beğenmedikleri yönlerini de ifade ettiler. Bunlar arasında; "tavırları, davranışları ve kötü hijyen çalışma ortamlarında idare etmesi zor" olan veya vicdansız ve profesyonel olmayan sanayi ile ilişkili kişiler, (%39) -örneğin; iş arkadaşları, yöneticiler, yapımcılar ve temsilciler gibi- cinsel yolla bulaşan hastalıklar riski (%29) ve sanayi içinde sömürü (%20) vardı.[56]
Ayrıca Bakınız
Erosal yazın
Erosal fotoğrafçılık
Seks işçisi
Pornografi Bağımlılığı
Kaynaklar
^ Seltzer, Leon F. (6 Nisan 2011). "What Distinguishes Erotica From Pornography?" (İngilizce). Psychology Today. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b c Comenas, Gary (Şubat 2016). "Blue Movie (1968)" (İngilizce). Warholstars. 25 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Coopersmith, Jonathan (2006). "Does Your Mother Know What You Really Do? The Changing Nature and Image of Computer‐Based Pornography". Tarih ve teknoloji (İngilizce). 22 (1): 1-25. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Things Are Looking Up in America's Porn Industry" (İngilizce). NBC. 20 Ocak 2015. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Bana tecavüz eden kişi videoyu porno sitesine yükledi, yayından kaldırtmam aylar sürdü". BBC Türkçe. 20 Şubat 2020. 14 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Cole, Samantha; Maiberg, Emanuel (16 Temmuz 2019). "How Pornhub Enables Doxing and Harassment" (İngilizce). Vice (dergi). 3 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Cole, Samantha (6 Şubat 2020). "How to Remove Non-Consensual Videos From Pornhub" (İngilizce). Vice (dergi). 21 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Broster, Alice (27 Ağustos 2019). "#NotYourPorn Is The Campaign Fighting To Put An End To Revenge Porn In The UK" (İngilizce). Bustle. 14 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Rudgley, Richard (25 Ocak 2000). The Lost Civilizations of the Stone Age (İngilizce). Simon and Schuster. ISBN 0684862700. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b c d e f g h Black, Jeremy A.; Green, Anthony (1992). Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary (İngilizce) (2 bas.). British Museum Press. ss. 150-152. ISBN 0714117056. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Nemet-Nejat, Karen Rhea (1998). Daily Life in Ancient Mesopotamia (İngilizce). Greenwood Publishing Group. s. 137. ISBN 0313294976. ISSN 1080-4749. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b c d Robins, Gay (1993). Women in Ancient Egypt (İngilizce). Harvard University Press. ss. 189-190. ISBN 0674954696. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Karabell, Zachary (26 Ağustos 2009). Parting the Desert: The Creation of the Suez Canal (İngilizce). Knopf Doubleday Publishing Group. s. 195. ISBN 0307566072. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Eskridge, William N. (2009). Gaylaw: Challenging the Apartheid of the Closet (İngilizce). Harvard University Press. s. 392. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Bottomore, Stephen. "Léar (Albert Kirchner)" (İngilizce). Who's Who of Victorian Cinema. 15 Şubat 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Bottomore, Stephen. "Eugène Pirou" (İngilizce). Who's Who of Victorian Cinema. 19 Aralık 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Corliss, Richard (29 Mart 2005). "That Old Feeling: When Porno Was Chic" (İngilizce). Time. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Jacobs, Tom. "PORNOGRAPHY CONSUMPTION ON THE RISE" (İngilizce). 28 Ağustos 2015: Pacific Standart. 20 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Bulk Alexa rank checker. Find Alexa rank of 500 domains in a flash" (İngilizce). Bulk Seo Tools. 13 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Auerbach, David. "Vampire Porn". Teknoloji (İngilizce). 23 Ekim 2014: Slate (dergi). 31 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Dugdale, John (2 Mayıs 2013). "Porn studies is the new discipline for academics" (İngilizce). The Guardian. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Gehrke, William J. (10 Aralık 1996). "Erotica Is Not Pornography" (İngilizce). The Tech. 18 Eylül 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "What is Erotic and What is Pornographic?" (İngilizce). h2g2. 29 Mart 2004. 13 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Amis, Martin (17 Mart 2001). "A rough trade" (İngilizce). The Guardian. 1 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "20th Century Nudes in Art" (İngilizce). The Art History Archive. 27 Mayıs 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Ackman, Dan (25 Mayıs 2001). "How Big Is porn?" (İngilizce). Forbes. 13 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ John, Josh Lipton. "Coming Soon: XXX in 3D" (İngilizce). Minyanville. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b Mearian, Lucas (1 Mayıs 2006). "Porn industry may be decider in Blu-ray, HD-DVD battle" (İngilizce). Macworld. 25 Mart 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Monaco, James (1999). The Dictionary of New Media: The New Digital World: Video, Audio, Print : Film, Television, DVD, Home Theatre, Satellite, Digital Photography, Wireless, Super CD, Internet (İngilizce). New York: UNET 2 Corporation. ISBN 0966974409. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Cole, Samantha; Maiberg, Emanuel (19 Kasım 2019). "'They Can't Stop Us:' People Are Having Sex With 3D Avatars of Their Exes and Celebrities" (İngilizce). Vice (dergi). Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Griffin, Andrew (9 Kasım 2017). "VIRTUAL REALITY PORNOGRAPHY IS ALLOWING FOR MORE 'INTIMATE' AND 'PERSONAL' EXPERIENCES BUT COULD BRING HORRORS, WARN EXPERTS" (İngilizce). The Independent. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Morris, Chris (25 Ağustos 2004). "Video game gals take it off for Playboy" (İngilizce). CNN. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Seks ve Zen, Hong Kong'u memnun etti". BBC Türkçe. 21 Nisan 2011. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Brown, Jessica (29 Eylül 2017). "DERGİ - Porno zararlı mı?". BBC Türkçe. 4 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Fidgen, Jo (26 Haziran 2013). "Pornografinin zararları üzerine araştırmalar". BBC Türkçe. 13 Haziran 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Kraus, Shane W.; Voon, Valerie; Potenza, Marc N. (10 Aralık 2015). "Neurobiology of Compulsive Sexual Behavior: Emerging Science" (İngilizce). NCBI. 5 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Kraus, Shane W.; Voon, Valerie; Potenza, Marc N. (18 Şubat 2016). "Should compulsive sexual behavior be considered an addiction?" (İngilizce). NCBI. 10 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Zahr, Natalie; Peterson, Eric (5 Ağustos 2016). Imaging the Addicted Brain (İngilizce). Academic Press. ss. 67-83. ISBN 0128039396. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Brand, Mattihas; Young, Kimberly S.; Laier, Christian; Wölfing, Klaus; Potenza, Marc N. (2016). "Integrating psychological and neurobiological considerations regarding the development and maintenance of specific Internet-use disorders: An Interaction of Person-Affect-Cognition-Execution (I-PACE) model". Neuroscience & Biobehavioral Reviews (İngilizce). 71: 252-266. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Diamond, Milton (Eylül-Ekim 2009). "Pornography, public acceptance and sex related crime: A review". Neuroscience & Biobehavioral Reviews (İngilizce). 32 (5). Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Slade, Joseph W. (2001). Pornography and Sexual Representation: A Reference Guide (İngilizce). 2. ABC-CLIO/Greenwood. ISBN 0313315205. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Pornografi zararlı mı?". Euronews. 29 Ekim 2017. 7 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Health and Safety in the Adult Film Industry" (İngilizce). DIR. Temmuz 2020. 29 Ağustos 2004 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Michael, Salter (2013). "Responding to revenge porn: Gender, justice and online legal impunity" (PDF) (İngilizce). Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Bag, Amartya (29 Kasım 2014). "Online Revenge Porn-Recourse for Victims under Cyber Laws" (İngilizce). iPleaders. 7 Aralık 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "'Revenge porn' Facebook post leads to jail sentence" (İngilizce). BBC. 3 Aralık 2014. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Supreme Judicial Court of Massachusetts, Norfolk. COMMONWEALTH v. John REX. No. SJC–11480. Decided: July 9, 2014" (İngilizce). 16 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b Gousse, Caroline (16 Şubat 2012). "NO COPYRIGHT PROTECTION FOR PORNOGRAPHY: A DARING RESPONSE TO FILE-SHARING LITIGATION" (İngilizce). Intellectual Property Brief. 15 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Masnick, Mike (4 Kasım 2011). "Court Wonders If Porn Can Even Be Covered By Copyright" (İngilizce). Techdirt. 6 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Maxwell, Andy (6 Şubat 2012). "You Can't Copyright Porn, Harassed BitTorrent Defendant Insists" (İngilizce). TorrentFreak. 7 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ "Netflix". 6 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^ Shrage, Laurie (18 Şubat 2004). "Feminist Perspectives on Sex Markets" (İngilizce). Stanford Felsefe Ansiklopedisi. 30 Ağustos 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Jeffries, Stuart (12 Nisan 2006). "Are women human?" (İngilizce). Londra: The Guardian. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ a b Taormino, Tristan; Penley, Constance; Shimizu, Celine Parrenas; Miller-Young, Mireille, (Edl.) (19 Şubat 2013). The Feminist Porn Book: The Politics of Producing Pleasure. The Politics of Producing Pleasure (İngilizce). The Feminist Press at CUNY. ss. 320-328. ISBN 1558618198. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ May, Larry; Strikwerda, Robert; Hopkins, Patrick D., (Edl.) (1996). "Pornography and the alienation of male sexuality". Rethinking Masculinity: Philosophical Explorations in Light of Feminism. 2 (İngilizce). Rowman & Littlefield. s. 242. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
^ Griffith, James D.; Adams, Lea A.; Hart, Christian L.; Mitchell, Sharon (2012). "Why Become a Pornography Actress?" (İngilizce). 24. International Journal of Sexual Health. Erişim tarihi: 10 Ocak 2021.
Sevişme (Making out ve petting), Amerikan kökenli bir terimdir.[1] En az 1949 yılına dayanır ve öpücük, veya ağır sevişme gibi penetran olmayan seks eylemleri de dahil olmak üzere öpüşmek için kullanılır.
Sevişmek genellikle sevgi veya cinsel çekicilik ifadesi olarak kabul edilir. Çok çeşitli cinsel davranışları kapsar ve ABD'nin farklı bölgelerinde farklı yaş gruplarına göre farklı şeyler ifade eder.[2] Tipik olarak uzun süreli, tutkulu, ağzı açık öpüşmeyi (Fransız öpücüğü olarak da bilinir) ve ciltle cilde temasını içeren öpmeyi ifade eder. Bu terim ayrıca, tipik olarak bazı genital stimülasyon içeren, ancak genellikle delici cinsel ilişkilerin doğrudan eylemini içermeyen, ağır sevişme (bazen basit sevişme olarak adlandırılır), gibi diğer ön sevişme biçimlerini de belirtebilir.[3] Sevişmenin algılanan önemi, katılımcıların yaşından ve göreceli cinsel deneyiminden etkilenebilir. Gençler bazen bir keşif eylemi olarak ana faaliyetin gerçekleştirildiği parti oyunularını oynarlar.[4] Gençler, asıl olayın yaşandığı sosyal toplantılar yapmış olabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde, bu olaylara "makyaj partileri" deniyordu ve bazen "makyaj odası" olarak adlandırılan belirli bir alanla sınırlı kalıyorlardı. Bu partiler genel olarak grup seks olarak görülmedi, ancak gruba bağlı olarak ağır sevişme söz konusu olabilir.[5]
Porno Türleri: 18 yaşına yeni girmiş ya da 80 yaşında da olsanız, öncesinde gerekli bilgiyi edinmeden yetişkin filmleriyle ilgilenmeye kalkmak sorumsuzca bir harekettir. İçeriğini bilmeden bir porno filmi izlemek, akıl sağlığınızla Rus Ruleti oynamak gibidir. İzlemeden önce kendinizden emin olmalısınız, çünkü tek bir beklenmedik görüntü bile libidonuzu yumurta kabuğu gibi dağıtmak için yeterli olabilir. Tabi ki, “Anal” ya da “Interracial” gibi kategoriler zaten isimleriyle içeriklerini anlatmaktadır. Peki ya “Bukkake” ya da “Pony Play” ? Sürprizleri önlemek adına, en popüler porno türleri sizler için sıraladık. Unutmayın ki; güvenlik hep önce gelir.
AMATEUR
Günümüzde porno işiyle uğraşmak yaygınlaştı ve kolaylaştı. Yatak odasında çekim yapmak ile ilgili yanlış bir şey yok, tabi ki çekimin internette gezinmesini kabul ettiğiniz sürece. Bunların “amateur” adı altında yayınlananlarını diğerlerinden ayıran şey ise çekenlerin kasıtlı olarak halka açık olmasını istemeleridir. Bu videolarda gevşek göbekler, traş makinesiyle tüyleri alınmış kasıklar ya da ekranın bir köşesinde saat/tarih görebilirsiniz. Bir masraf olmadan, sıradan insanlar ev filmlerinin lisansını büyük şirketlere verebiliyor. Şirketler de bu filmleri bir araya getirip yüksek kazanç elde ediyorlar. Eğer çok ateşli şeyler bekliyorsanız, hazzı başka yerde aramanızı öneriririz. Ama net olmayan popo görüntüleri arzuluyorsanız doğru seçimi yaptınız tebrik ederiz.
Olumlu yönü : “Gerçek” insanları seks yaparken izlemenin verdiği röntgenci adrenalin ve haz.
Olumsuz yönü : Oynayanlar porno yıldızı değil.
Örnek film : Are You XXXperienced (2001)
ATM
Eminim benim gibi siz de bunun, insanların hesaplarından para çekerek çıkabildiği bir porno özelliği olduğunu umut ettiniz. Keşke öyle olsaydı. Maalesef, yetişkin dilinde ATM “Ass to Mouth” (Kalçadan Ağıza) anlamına geliyor. Bir an için hayalgücünüzü serbest bırakın. Henüz salgılanan bir şey yok (buna daha sonra geleceğiz), ama hijyenik olarak şöyle bir sorun var. Şöyle açıklayabiliriz ki ağzınızı silmeye zaman bulamadan müzikal enstrüman çalmak gibi bir durum sözkonusu. Bu türle ilgili olarak şaşırtıcı olan şey ise popülerliği. Hemen hemen her yetişkin filmi perakendecisi piyasadaki yüzlerce ATM filminden birkaçını taşır.
Olumlu yönü : Kim taze kalçanın lezzetini sevmez ki ?
Olumsuz yönü : Bu biraz..Aradığım kelime neydi? Ah evet. “İğrenç”.
Örnek film : Grand Theft Anal (2003)
BDSM
Gerçek inananlar kölelik, hükmetme ve sadomazoşizm kavramlarını biraraya getirmiş olmamı garipseyebilir. Teknik olarak bu üçü birbirinden ayrı düşünce biçimleridir. Ancak, üçü de aslında şunları garanti eder : deri giyinmiş kadınların topuklu ayakkabılarıyla testislere basması, kırbaçlar, zincirler ve mumlar; tokatlanmak için hevesle yalvaran maskeli adamlar ve tabi ki meme ucu kelepçeleri. BDSM videolarının geneli özellikle erkekleri aşağılamak üzerine kurulmuştur (bunun yanında bazı kölelik videoları iki cins için de eşit şartlar sağlamaktadır). Eğer bir erotik shop’a girdiyseniz ve tasma kayışları,kamçılar ve ball-gag içerikli şaşırtıcı bir koleksiyon gördüyseniz, bunun piyasadaki en bilinen ve en çok satan fetişlerden biri olduğunu da biliyorsunuzdur.
Olumlu yönü : Eğer acı size zevk veriyorsa, evinize hoşgeldiniz.
Olumsuz yönü : Acil servis ziyareti yapmanıza neden olabilecek birkaç fetişten biridir.
Örnek film : A Lady and Her Slave (2003)
BUKKAKE
Japonya’dan çıkan bu icat kadın yüzünü soyut sanata dönüştürmeyi amaçlıyor. Kelimenin anlamı “sıçratmak”. Kalabalık bir erkek topluluğu – genelde 100 kişi ya da daha fazla – sırayla hedefteki kadının yüzüne boşalır (pek sık görülmese de bazı durumlarda hedef erkek de olabilir). Bukkake mitine göre bu yöntem Japonya’nın feodal döneminde kadınlara bir ceza olarak başladı. Suçlu kişi bağlanırdı ve
yaşadığı kasabadaki tüm erkekler sırayla bir parça katkı sağlardı. (eşinden başka erkeklerle birlikte olmanın cezası olarak görülmüş) Günümüzün bukkake kızları ise bu Jackson Pollock muamelesine hevesli hatta arzulu yaklaşıyorlar.
Olumlu yönü : Bir orgazmdan diğerine geçerken ileri sarmayı seviyorsanız tam size göre. Porno türleri arasında en ilginçlerden biri.
Olumsuz yönü : Bir daha hamur tatlısından eski tadı alamayabilirsiniz.
Örnek film : American Bukkake (1999)
CHUBBY
“Chubby” aslında göbekteki fazlalık manasına gelse de bu türün yıldızları bunun bir hayli fazlası. Hatta bazıları obez diye bile adlandırılabilir. Tipik bir chubby videosu çok zayıf bir erkek ile tam tersi bir kadının oransız seks ilişkilerini gösteriyor. Bu tür kadınların boks ringinde bikini giyerek dövüştükleri videolar da mevcut. Evet görüldüğü gibi pornonun açık büfesinde herkese uygun birşeyler var. (Sadece bazı yemeklerin kalorisi diğerlerinden fazla)
Olumlu yönü : “Önceki hali” fotoğraflarına bakıp tahrik oluyorsanız uygun.
Olumsuz yönü : Peynir katkısı çok fazla.
Örnek film : Chunky Hallow’s Eve (2003)
CREAMPIE
Aynı zamanda “internal” filmler olarak da bilinen bu filmlerin adı kulağa öyle gibi gelse de hamur işleriyle hiçbir alakası yoktur. Bir porno filminin “creampie” kategorisine girebilmesi için üç kritere sahip olması gerekir : öncelikle penisin belin altındaki deliğe sıkıca yerleştirilmiş olması gerekir, ikincisi erkeğin ya da erkeklerin (bazen sıra halindeki 5 kişiye kadar çıkabilir) geriye çekmek yerine partnerinin içine boşalması gerekir ve son olarak da partnerin içindekileri tüm dünyaya göstermek üzere dışarı atması gerekir. Bunu yapabilmenin birkaç metodu vardır ama açıklamaları biraz zordur.
Olumlu yönü : Bazıları için, bu pornonun tipik ateşleyici alternatiflerinden biridir.
Olumsuz yönü : Operasyonun “dışarı atma” bölümünü izlemek zordur özellikle de ses çok açıksa.
Örnek film : Choc Full A Nut (2003)
DOUBLE PENETRATION
“DP” (bu şekilde de bilinir ve sevilir) bir kadının “iyi” ve “kötü” yerlerine aynı anda nüfuz etme hareketidir. Bu genelde iki erkek tarafından gerçekleştirilir (ya da bir erkek ve bir strap-on ile veya düşünebileceğiniz herhangi başka bir şekilde). Bundan dolayı, sevgili öğrenciler, “triple penetration” bir kadının üç deliği de aynı anda doldurulduğunda gerçekleşmiş olur. Bu noktada “double penetration” ile “double anal” kavramlarını karıştırma hatasını yapmayın. “Double anal” iki penisin aynı anüsü doldurmasını gerektirir. Aynı ayrım “triple penetration” ve “triple anal” için de geçerlidir. Ders bitti, dağılabilirsiniz.
Olumlu yönü : Matematiksel olarak bakıldığında, “single penetration” durumunun iki katı değerlidir.
Olumsuz yönü : Ön sevişmeyle alakalı bir şey istiyorsanız, bu katta inmeyin.
Örnek film : One in the Pink, One in the Stink (2004)
FEET
Biliyorum bu adından içeriğini açıklıyor gibi görünüyor, ama ayak fetişinin birçok alt türü bulunmaktadır. Öncelikli olarak “shrimping” (parmak emme) videolarından bahsedebiliriz. Kız kıza, karşı cins ile ya da kendi kendine şeklinde türleri vardır. Bulması biraz daha zor olanlar ise “foot worship” (ayağa tapma) videolarıdır – bunlar hükmetme videolarının benzerleridir ve genelde erkeklerin efendilerinin topuklu ayakkabılarını yalamalarını içerir – Sırada “foot job” var, bu en popüler alt türdür – ayakla sürtünmekten onu başkasının içine yerleştirmeye kadar pek çok şeyi kapsar. Son olarak “foot crushing” (ayakla ezme) var. Bu alt türde kadınların çıplak ayaklarıyla küçük nesnelerin üstüne bastıkları yakın çekimler bulunmaktadır.
Olumlu yönü : Bir bakıma ayaklar, ellerin yürümek için kullanılan şeklidir.
Olumsuz yönü : “Dirty sex” için ayak kiri şart değil.
Örnek film : Feet Don’t Fail Me Now (2003)
GONZO
Ne düşündüğünüzü biliyorum : o kuklayla ilgili hep garip bişeyler vardı. Hani şu penise benzeyen, keçe kaplı burnu ve tavukları kovalamak yönündeki eğilimi. Ama emin olun ki, pornonun en popüler türü adını çocukluğunuzun “the great gonzo” karakterinden almadı. Aslında, isim Hunter S. Thompson’ın kendi deyimiyle yarattığı (her ne kadar ilaçların da etkisi olsa) öznel gazetecilik stilinden geliyor. “Gonzo” porno filmlerin yapılış şeklini ifade ediyor, içeriğini değil. Çoğu konusuz, düşük bütçeli ve filmi çekenin aynı zamanda oyuncu da olabileceği filmler. Bu tür filmlerde oyuncular kameraya karşı oynamakta ya da konuşmakta özgür ve de yönetmen sık sık yapılmasını istediklerini söylerken arka planda duyulabilir. Günümüzde çekilen porno filmlerin çoğunluğu gonzo kategorisine dahil edilebilir.
Olumlu yönü : İşe koyulmadan önce boşa zaman harcamıyorlar.
Olumsuz yönü : Az sayıda da olsa bazıları filmin sonunu göstermiyor – bunun yerine prodüksiyon ekibinden adamları burunlarıyla oynarken gösterenler var, güle güle ereksiyon.
Örnek film : Gluteus to the Maximus (2001)
HENTAI
İlginç ve garip icatlar yöresinden bir ihracat daha. Bunun kelime anlamı “sapıkça”, ve bunlar Japon animasyonlarının “açık saçık” tanımıyla eş anlamlı hale geldiği, yetişkinlere özel çizgi filmler. Hentai birçok porno filmin isteyip de gidemediği kadar ileriye gidiyor. (ve de bunu yapabiliyor çünkü çizimlerle ortaya çıkabilecek şeyler daha sınırsız) Bu filmlerden piyasada yüzlerce var ama size zaman ve para kazandırmak adına, şimdiye kadar yapılmış tüm hentai filmlerinin konusunu özetliyorum : büyük memeleri olan, mavi saçlı (bazen de pembe saçlı) bir kimsesiz genç kız yeni okuluna varır. Dar üniformasının altındakilere daha önce hiç dokunulmamıştır, ama en az onun kadar ateşli ve büyük gözlü oda arkadaşı tarafından duşta tahrik edilince bu durum değişir. Kısa zamanda gerisi gelir ve bir itfaiyeci ile yarışacak kadar çok direkle haşır neşir olmaya başlar, ta ki bir şekilde bir cadı (bir mumya ya da bir yaratık) onu tuzağa düşürüp ona yirmi adet farklı uzvu ile saldırana kadar. Ama durun! Bu sadece bir rüyadır. Uyanır ve her zamankinden daha bakiredir..ya da değil midir?
Olumlu yönü : Çizgi film ve grafik seks sonunda bir arada.
Olumsuz yönü : 60 dakikalık bir film genelde 57 dakikalık kötü dublajlı diyalog ve 3 dakikalık garip seks sahnelerinden oluşmakta.
Örnek film : Immoral Sisters (2002)
HOT-ROD
Çoğu erkek seksi sever ve çoğu erkek arabaları sever – sonunda doğal olarak birisi bu ikisini bir araya getirmenin bir yolunu buldu. “Hot rod” filmleri çiftlerin asfalttaki en ateşli arabaların içinde, üstünde ve etrafında seks yapmalarını içeriyor. Film afişleri de genelde kızlardan çok arabaları ön plana çıkarıyor. Potansiyel alıcılar “1965 model Chevy Corvette” ve “1997 model Dodge Viper” sözüyle cezbediliyor. Aynı zamanda sonsuz şekilde, arabayla alakalı slogan akımıyla karşı karşıya kalıyorlar. Örnek olarak, “bu kızlar vitesi kullanmayı iyi biliyor!” ve “bu kızlar egzoz borusunu iyi kaldırıyor!”. Otomotiv ile ilgili arka plan dışında bu türdeki seksin sıradışı bir özelliği yok. – ama “tekerlekleri ve topukları seviyorsanız, burası lastiklerin yola koyulduğu yer!”
Olumlu yönü : Seks yapılan bir araba izlemek sadece arabayı izlemekten daha iyidir.
Olumsuz yönü : Porno izlemek için farklı bir hobiyi buna dahil etmek gerekmez.
Örnek film : Sweet Rides (1999)
LITTLE PEOPLE
Yerel yetişkin film dükkanında “little people” kategorisini aramaktan bıkmayın çünkü bu filmler “midget”(cüce) adı altında da yayınlanıyor. Cüce filmleri pornonun başlangıcından bu yana var ve standart ebatlı muadilleri kadar hardcore seks (ayrıca standart ebatlı muadillerinin iki katı kadar merdiven) sunuyorlar. Küçük erkekler standart boyutlardaki kadınlarla ya da küçük kadınlar standart boyutlardaki erkeklerle ve (daha az olarak) küçük insanlar birbirleriyle. Tahmin edeceğiniz gibi bu filmler porno standartlarına göre bile acayip gelebilecek özelliklere sahip. Küçük insanları Oompa Loompa kılığında görebilirsiniz, kadınların bavulla taşındıklarını, erkeklerin bebek bezi giydirildiğini ve emzik emdiklerini görmeniz de mümkün. Aynı zamanda zaten belirgin olan şeyi vurgulayan takma isimler de bulabilirsiniz. Örneğin, “Bridget the Midget”, “Gidget the Midget”, “Twiget the Midget”.
Olumlu yönü : Sıradan bir penise sahip adamlar bile izlerken John Holmes gibi hissedebilir.
Olumsuz yönü : Diğer türlerden farklı olarak, bu filmler ters tepki yaratabilir. – olayların acayipliğine odaklanmak gibi.
Örnek film : Double Midgetation (2000)
MATURE
İyi huylu porno? Hayır. Döneminin ötesinde bilgeliğe sahip porno? Tekrar deneyin. Bu durumda, “mature” kelimesi burda “yaşlı” kelimesini kamufle etmek için kullanılıyor.”Kıdemli vatandaşlar” örneğinde olduğu gibi. Tabi ki zarafetle ve tecrübeyle yaşlanmış olmak da sözkonusu. Bu filmlerde yer alan değerli antikalar neredeyse her zaman kadın. Bu görmüş geçirmiş ruhlar, torunları olabilecek kadar genç erkeklerle bir araya geliyorlar ve evet daha genç muadillerinin yapabileceği her şeyi yapıyorlar. Onlara huzurevi azgınları, sosyal güvenlik gönüllüsü ateşli kadınlar diyebilirsiniz, beklenmedik durumlarda doktor çağırınız.
Olumlu yönü : Herkes yumuşak, genç etten sıkılıp farklı şeyler arayabilir.
Olumsuz yönü : Büyükannenizin gruba katıldığını izlemenin kötü olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bir de izlemeyi deneyin.
Örnek film : Drop Your Panties Granny (1999)
PONY PLAY
Görünen o ki bazıları için düzenli olarak kölelik ya da hükmetme ile ilgilenmek monoton. “Pony Play” atlarla alakalı değil (tanrıya şükürler olsun) ama kadınların ya da erkeklerin at olabilmelerine izin veriyor. Tabi ki bunun da özel kuralları vardır. Örneğin,yavru at rolünü kabul ettiyseniz konuşmak çok gerekli olmadığı sürece yasaktır. Saatler de sürecek olsa, bir atın yaptığı her şeyi yapmayı kabul etmeniz gerekir, havuçları kemirmek, yerde at şeklinde durmak, “sahibiniz” vücudunuzu okşadığında kişnemek. Önerilen giysiler de şu şekildedir : parlak siyah ayakkabılar (toynakları andırır), koşumlar, yapay tüyler ve de kalçaya takmak üzere at kuyrukları. Bu atlar el arabasına bağlanmış gibi koşturulabilir ayrıca “eyersiz” olarak da binilebilirler. Eğer bir binicilik klubüne girerseniz ordakilere “atları biraz rahat bırakın” deyin. Hoşlarına gidebilir.
Olumlu yönü : Atları kim sevmez ki?
Olumsuz yönü : Bu filmlerdekiler aslında at değil. At kuyruğu ve göz maskesi takan insanlar.
Örnek film : Fetish and Magic 3 (2003)
PRO-AM
İşte rol alabileceğiniz bir porno türü. “Pro-Am” filmler “Profesyonel/Amatör” şeklinde açıklanabilir ve “sıradan” insanların tecrübeli porno yıldızlarıyla beraber oynadığı filmlerdir. (aslında bu terim spor karşılaşmalarından geliyor – golf ve balıkçılık gibi bazı sporlarda pro-am şeklinde turnuvalar yapılmaktadır) Bu filmlerde genelde kameraman ya da rol alan erkek halk arasında gezer ve gördükleri kadınlardan seçtiklerine bu filmde oynamasını teklif eder. Eğer kadın kabul ederse, beraber filmin çekildiği daireye giderler ve çekim başlar. Bunun yanında çiftlerin kabul etmesi durumunda partnerini başkasıyla seks yaparken izlediği filmler de mevcuttur. 90ların ortalarından itibaren yeni bir pro-am türü ortaya çıktı ve “gang bang” kavramı da ortaya çıkmış oldu. Günümüzde, profesyonel yıldızların yüzlerce adamla tek seferde ve sırayla beraber olduğu filmler bulunmaktadır.
Olumlu yönü : Sıradan insanların birkaç dolar için ve zevk için porno sektörüne girişini izlemek.
Olumsuz yönü : Sıradan insanların birkaç dolar için ve zevk için porno sektörüne girişini izlemek.
Örnek film : Up and Cummers (1993)
SCAT
Bu filmler cazın altın çağıyla alakalı değil. Adı “scatogical” ya da “the study of fecal excrement” (dışkıyla alakalı çalışmalar) deyimlerinden geliyor. En iyi şu şekilde açıklayabilirim ki, bu filmler bittiğinde oyuncular çok sıcak bir günde bir çikolata şelalesinin altında durmuşlar gibi görünüyorlar. Uyarmak gerekir ki bu filmlerden birini izlemek dünyanın sonu için çekilmiş bir reklam filmi izlemek gibi. Tabi ki, insanların gönüllü tuvalet olmalarını izlemek isteme hakkınıza saygı duyuyorum. Scat filmlerinde normal bir porno filmde gördüğünüz seks var ama tek farkı şu ki oyuncular dışkı ile kaplı. Güçlü sinirleri olan ve acayipliğin en üst noktasını görmek için bir merak duyanlara uygun. Ama bu filmleri bulmak da pek kolay değil.
Olumlu yönü : Hiçbir şey.
Olumsuz yönü : Her şey.
Örnek film : Çok hevesliyseniz arayıp bulursunuz.
SMOKING
Porno türünün giriş çıkışlar üzerinde çok durduğunu ve anfizem konusuna yeterince önem vermediğini hiç düşündünüz mü? Bu alt türün popülerliğine bakarsak açıkça görünüyor ki bazılarınız düşündünüz. “Smoking” filmlerinde genelde bir sürü çıplak kadını kendi kendilerine sigara içip dumanlarını yayarken görürsünüz. Olayın ateşlenmesi tırnaklarını kullanarak mastürbasyon yapmaya başlamalarıyla söz konusu olur, ya da bazen vajinalarıyla tüttürmeleriyle. Bazı sahnelerde kadınlar karşılıklı olarak tüttürürler. Sigara yerine dudaklarının arasında pipo ya da puro da görebilirsiniz. Özetle, bu filmlerde erkek bulunmaz, ve giriş çıkış sahnesi yoktur. Sadece duman çıkarılır.
Olumlu yönü : Sigaralı bir kadında 1940ların dedektif filmlerindeki seksilik vardır.
Olumsuz yönü : Genel Uyarı – Bu fetiş sağlığa zararlıdır.
Örnek film : For My Smoked Boy (1999)
SQUIRTING
Bu alt tür tartışmalara da neden olmuştur, çünkü biraz pis olduğu düşünülmektedir – bazılarına ise tahrik edici gelmektedir. Kadınlar orgazma ulaştıklarında gerçekten de boşalabilir mi? “Squirting” (başka bir deyişle “female ejaculation”) 20. yüzyılın ortalarından bu yana seksologlar tarafından tartışılmıştır. Son zamanlarda araştırmalar göstermiştir ki kadınların çoğu (yüzde 75 oranına yakını) orgazma eriştiklerinde döle benzer bir şey salgılar – ama o kadar az gelir ki gözle görülemez. Pornonun “squirt kraliçeleri” ise küvetleri salgılarıyla dolduruyorlar. Bu nasıl olmaktadır? Gerçek şu ki, bir porno yıldızını “squirt” yaparken izlediğinizde muhtelemen onu işerken izliyorsunuz. Az sayıda kadında, orgazm sonucu gelen kas hareketleri, mesane kontrolünün azalmasına neden olmaktadır. Eğer bir su fıskiyesine bakıp da “keşke göz farı sürseydi” diyen insanlardansanız, bu filmleri kolayca bulursunuz. Bu alt türe adanmış yüzlerce film ve websitesi bulunmakta, hatta “içinde tutma” özelliğine sahip olmadığı için ünlü olmuş yıldızlar da var.
Olumlu yönü : En azından sahte olmadığını biliyorsunuz.
Olumsuz yönü : “Kendini tutamamak” işin gerçeği.
Örnek film : Gusher Girls (2002)
TEEN
Pornografi insanların beklentilerine yönelik farklı zevkleri sunmayı sever. İyi bir izleyici kitlesine sahip kategorilerden biri de budur. Bu nedenle de binlerce yetişkin filminin açıklamalarında “teen” kelimesi vurgulanır – bazen filmler oynayanların bu kategoriye uygun yaşlarda olmamasına rağmen.
(böylece bu gerçeği öğrendiniz) Aslında “teen” kategorisine girecek yaşta çocuklara sahip olabilecek kadınlar bu kategoride yer alıyor. Bu “over-teenification” durumu bir porno yapımcısının kızlardan seks yapmadan önce ehliyetlerini kameraya göstermelerini istemelerine neden oldu. Buna benzer olarak Hustler Video’nun Barely Legal serisi de pornonun en çok satanlarından biri oldu. Genç gösteren değil de gerçekten öyle olan kadınların oynaması da bunun nedenlerinden biriydi. Çünkü her yerde olduğu gibi pornoda da yaşınızla ilgili dürüst olmalısınız.
Olumlu yönü : Kızların ve erkeklerin değişmeden önceki en saf halini izleyebilmek.
Olumsuz yönü : Sahte “teen” çok var.
Örnek film : Eighteen Candles (2001)
WRESTLING
Yaygın olarak kabul edilir ki bir güreş maçı yeteri kadar uzun sürmesine izin verilirse seks ile sonuçlanır. “Wrestling” filmleri de sonuca ulaşmakta bu mantığı izliyor. Sistem basittir : kadınlar ve erkekler taraflarına geçer, yağlanır, bir süre boğuşurlar ve hızlanırlar. Genital bölgeler ortaya çıkar ve böylece “nefes kesmek” deyiminin yeni bir tanımlaması yapılır. Hulk Hogan ve Superfly Snuka hayranları bu güreşten yeterince hoşnut kalmayabilir. Güreş bölümü yarım yamalaktır – bir suplex hareketi bile göremezsiniz. Ama o kadar yarışseverim ki izlediğim porno filminde bile kazananlar ve kaybedenler olmalı diyorsanız, “izleyip mastürbasyon yapmaya hazır oluuuuun!!”.